Türk-İş 59 Yaşında (30.07.2011)
Türk-İş bir siyasi duruş sahibi olmalıdır. Bununla bir siyasi parti ile örtüşmeyi, özdeşleşmeyi değil, işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda siyasete yön vermeyi anlatmak istiyoruz.
Türk işçi hareketinin en büyük üst örgütü olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) 31 Temmuz 1952 yılında Ankara’da kuruldu. İşçi sendikalarının tüm ülkede çalışan işçileri örgütleme olasılığı, onların çok etkili ve güçlü kuruluş olarak kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır. İşçi sendikalarının en üst örgütü olarak Türk-İş’in varlığı da bu nedenle ayrı bir önem kazanmaktadır. Her ne kadar bugün ülkemizde sendikaların çatısı altında örgütlenmiş olan işçileri temsil eden üç ayrı üst düzey örgüt varsa da Türk-İş, üye sendikalar açısından en çok üyeye sahip konfederasyon konumundadır. İşçi hareketimizin üst düzeydeki bu bölünmesi, birçok demokratik ülkede rastlanan biçimde, ideolojik çizgilere dayalı bir bölünmedir. Kuruluş tarihi itibarıyla ikinci sırada olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) işçi sorunlarının tek başına toplusözleşme masalarında çözülemeyeceği ve mutlaka sendikaların bu sorunların çözümü için politika ile yakından ilgilenmeleri ve siyasal ortama ağırlık koymaları gerektiği inancı ile kurulmuştur. Üçüncü konfederasyon olan Hak-İş, AKP iktidarı ile birlikte gelişme gösteren, dinsel motifli ve iktidar yanlısı bir tutum izleyen, AKP iktidarının ve yeşil sermayenin desteklediği bir örgüttür. Geleceğini ve büyümesini siyasal iktidarın geleceğine bağlı olarak planlayan bir üst düzey işçi kuruluşudur ve üyesi sendikaların ne kadar bağımsız olduğu elbette tartışma konusudur. Böyle sendikalar ve üst kuruluşlar “güdümlü sendikalar ve üst kuruluşlar” olarak anıldığından endüstriyel ilişkiler folkloründe ciddi olarak eleştirilmişlerdir.
Kuruluşunun 59. yılında Türk-İş de aynı tuzağa düşmek üzeredir. AKP hükümeti, bir siyasi parti için akıllı ve başarılı yaklaşım olarak sayılabilecek, ülkede siyaset üzerinde etkili olabilecek demokrasinin temel kurumlarını kendi yandaşları aracılığı ile yönetmek çabasındadır. Böylece kendi siyasal, sosyal ve ekonomik görüşlerine karşı olabilecek direnç noktalarını ortadan kaldırmak istemektedir. AKP’nin görüşlerinin çoğulcu demokratik ilkelerle, sosyal adaletin gerçekleşmesi çabalarıyla, sosyal devletin kurulması ve güçlendirilmesiyle ne kadar örtüştüğü ortadadır. AKP siyasetine teslim olan örgütlerin sayısının giderek artması Cumhuriyet’in geleceği için endişe vericidir. Böylesine tartışmasız teslimiyetin toplumun direnme gücünü nasıl kırdığını ve toplumu nasıl bir felakete götürdüğünü Hitler dönemi Almanya’sı yaşadı ve sonuçları insanlık tarihinin en büyük ayıbı olarak sergilendi. Diyeceğimiz o ki örgütler siyasal iktidarlarla olan ilişkilerinde son derece dikkatli olmalı ve bağımsızlıklarının korunmasına özen göstermelidirler. Örgütlerin başındakiler kendi günlerini kurtarmak için değil örgütün ve üyelerinin geleceğini güvenlik altına almak için politika oluşturmak zorundadırlar.
Türk sendikacılığında filizlenmeye başlayan “siyasi iktidara teslimiyet” eğilimlerinin ne kadar önemli sonuçları olabileceğine dikkat çekmek istiyoruz. Bugün ülkemizde çalışanlar, AKP iktidarının olumsuz tutumundan dolayı emekçiler, çalışma yaşamlarında yeterince korunmamaktadır. Çalışanların önemli bir bölümü hiçbir yasal güvencesi olmadan kayıt dışında çalıştırılmaktadır. Özelleştirmeler, yaygınlaşan taşeron (alt işveren) uygulamaları çalışanların ve sendikaların geleceğini karartmaktadır. Çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarının yok edilmemesi, iş güvencesinin genişletilmesi, güvenli istihdamın sağlanması, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, işyerlerinde endüstriyel demokrasi uygulamasının başlatılması konularında sendikalara yeni ve önemli görevler düşmektedir. ILO’nun öngördüğü gündemde adil küreselleşme için hükümetlerin ve politikalarının şeffaf olması, evrensel çalışma ilkelerinin uygulanması, istihdam yaratılması, sosyal korumacılık, fakirliğin azaltılması, cinsiyet eşitliği gibi sorunlar öne çıkmaktadır. Bu yeni dönemde sendikalar analiz yapma yeteneklerini, örgütlenme çabalarını, sosyal ve ekonomik tartışmalarda çalışanları etkili biçimde temsil edecek siyaset güçlerini, ekonomik ve sosyal adaleti sağlamak için mutlaka kendilerini geliştirmek zorundadırlar.
Kuruluşunun 59. yılında Türk-İş’e büyük görevler düşmektedir. Yıllardır eğitime önem vermeyen Türk-İş, Samsun’da bulunan eğitim merkezini devreye sokarak tüm sendika yöneticilerini küreselleşen dünyanın yeni koşullarına göre eğitmelidir. Sendika yöneticileri Marksizmi, sosyal demokrasiyi, kapitalizmi bilmeli ve ekonomik verileri okuyabilmelidir. Türk-İş bir siyasi duruş sahibi olmalıdır. Bununla bir siyasi parti ile örtüşmeyi, özdeşleşmeyi değil, işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda siyasete yön vermeyi anlatmak istiyoruz. İşçi hareketinin daha fazla bölünmeden bütünlüğünün sağlanması gerekir. Sendikaların siyasi iktidar karşısında bağımsızlığına özen gösterilmeli ve bu özen kanıtlanmalıdır. Yıl sonunda yapılacak Türk-İş Genel Kurulu’nda bu yolda bir değişim yaşanmalı ve yeni bir sendikacılık anlayışı kabul edilmelidir.
Şu gerçek asla unutulmamalıdır: Sendikacılık tarihi, sendikal özgürlüklerin üstüne şal örten siyasilere destek veren sendikacıları değil, çalışan insanların aydınlık geleceği için cesur adımlar atan yöneticileri yazacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Engin ÜNSAL Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğr. Gör.
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'da berber ücretlerine dev zam!
- 'Hukuki başvurular yapılacaktır'
- Kılıçdaroğlu’ndan videolu mesaj
- Anlattığı anlar ortaya çıktı!
- Kayak merkezinde korkunç anlar... 17’si ağır 30 yaralı!
- Erdoğan'dan Özel'in 'savaş ilanı' sözlerine yanıt
- Kızılcık Şerbeti'nin 'Nilay'ı senaryoyu ifşa etti!
- Akaryakıt tankeri patladı!
- İşte 500 bin liranın aylık getirisi!
- 'Daha sert adımlar atacağız'