Türkiye dibe vurdu
Uluslararası kuruluşlar Türkiye’yi basın özgürlüğünde yerden yere vururken kanal kapatmalar, aydınlara davalar, Roboski annelerine soruşturma haberleri yağıyor.
1- KARNE ÇOK KÖTÜ
Dünyada basın özgürlüğünün korunması için önde gelen kuruluşlardan birisi olan Washington merkezli Freedom House, 2016 Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıkladı. 66 puanla basını özgür olmayan ülkeler arasında yer alan Türkiye, en çok gerileyen ikinci ülke oldu. Raporda, basın özgürlüğü alanında yedi puan kaybeden Bengladeş’i, altı puanlık kayıpla Türkiye izledi.
Basın özgürlüğünün dünya genelinde dibe vurduğu belirtilen raporda, siyasi iktidarların, teröristlerin ve suçluların, kendi güçlerini artırabilmek için, özgür medyayı susturmaya çalıştıkları belirtildi. Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sadık yetkili güçler, bağımsız medya kuruluşlarına saldırıp, onları ele geçirerek kendi propagandalarını yapan kurumlar haline getirdiler. Hükümet, Ekim 2015’te, eleştirel yayınlar yapan Kanaltürk ve Bugün kanalları ile Bugün ve Millet gazetelerinin sahibi İpek Koza Holding’e el koydu. Mart 2016, Feza Gazetecilik ve sahibi olduğu Zaman, gazetesine kayyım atanarak el konuldu” görüşüne yer verildi.
Basın özgürlüğüne karşı güçlerin, hükümetlerin ve militan grupların gazetecileri susturmaya çalıştıkları belirtilen raporda, “Ya bizlesin ya karşısın politikası izlenerek, gazetecileri taraf tutmaya, medya kuruluşlarını baskı altında bırakmaya yönelik eğilimler en güçlü olarak Ortadoğu’da ve Türkiye’de çıktı” denildi.
Freedom House, 2016 Basın Özgürlüğü Raporu’nu, değişik istatistik verileri, haritalar ve bir de karikatür eşliğinde yayımladı. Karikatürde, özgür basına karşı saldıran, Kuzey Kore, Mısır, Çin, Rusya liderleri ve bir teröristin gösterildiği karikatürde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir elinde sopa, bir elinde de çekiçle gösterildi.
2 - 7 MUHALİF KANAL DAHA KAPATILIYOR
CHP milletvekili Barış Yarkadaş, “AKP iktidarı, perşembe günü (bugün), sekiz kanalı daha kapatmak için RTÜK aracılığıyla hamle yapacak. Türkiye’de muhalif seslerin duyulmasını engellemek istiyorlar” dedi.
CHP Medyaya Yönelik Baskıları İzleme Komisyonu Üyesi Yarkadaş, sekiz TV kanalının daha RTÜK aracılığıyla kapatılmak istendiğini açıkladı. Can Erzincan TV’de bir programa katılan Yarkadaş, “Saray ve AKP, kendilerini rahatsız eden tüm sesleri adeta yok etmek için yarışıyor’’ dedi. Saray’da ‘Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ (CİMER) adlı bir birimin oluşturulduğunu söyleyen Yarkadaş, “Bu birim, adeta Paralel RTÜK gibi çalışıyor. Saray’ı rahatsız eden tüm yayınlar, RTÜK’e şikâyet ediliyor ve gereğinin yapılması isteniyor” diye konuştu. RTÜK’ün bugün yapacağı toplantıda, Can Erzincan, Van TV, Özgür Gün TV, Jiyan TV, Hayat TV ve Azadi TV’nin yayın lisanslarının iptalini gündeme alacağını belirten Yarkadaş, “RTÜK’ün AKP’li üyeleri, Can Erzincan TV’yi Nazlı Ilıcak’ın polisleri eleştiren bir konuşmasını gerekçe göstererek kapatmak istiyorlar” dedi.
İMC TV’nin de yayın lisansının iptal edilmek istendiği öğrenildi. İMC TV’nin kapatılmasının ardından Hit Bird adlı platforma taşındığını belirten Yarkadaş, “Edindiğim bilgiye göre, RTÜK’ün AKP’li üyeleri, İMC TV’nin buradaki yayınlarını sonlandırmak için de harekete geçmiş. Hit Bird adlı yayın platformuna başvurarak, İMC TV’nin yayınlarının sonlandırılmasını isteyecekler” ifadesini kullandı. Sansür ve baskının artık “uluslararası boyuta” taşındığına dikkat çeken Yarkadaş, “Sınır kapılarına, yasaklı gazeteciler listesi koyuyor, yabancı gazetecilerin Türkiye’ye girişini keyfi bir biçimde engelliyorlar. Bu, Türkiye’nin içe kapanması anlamına gelmektedir” dedi.
3- AB ÜYELİĞİ İSTENİYORSA HUKUK ŞART DUYGU GÜVENÇ AB’nin Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Vize anlaşması olmazsa geri kabul de olmaz” sözlerini ‘tehdit’ olarak tanımladı ve rahatsızlığını AB Bakanı Volkan Bozkır’a da ilettiğini söyledi: “Bu dil ortak olmak isteyenlerin dili değil. Kibar kalmak için bu tehditleri üzerime almıyorum.” AB’nin Suriyelilere yönelik projeleri için bir grup gazeteciyle Şanlıurfa’ya giden Hahn, Kürt sorununun silahlı mücadeleyle sürdürülemeyeceğini vurgularken, üyelik müzakerelerinin Türkiye’nin gerçek niyetini göstereceğini söyledi. İşte Hahn’ın açıklamaları: - MÜZAKERLER KUTULARA TIK ATMAKTAN İBARET DEĞİL (Türk ve yabancı gazetecilere baskı) Bu tabii ki büyük bir endişe kaynağı. Bu yüzden katılım sürecinin büyük bir ivme kazandıracağına inanıyorum. Eğer 23. ve 24. fasılları müzakere edersek, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığını Türk meslektaşlarımızla tartışabiliriz. Müzakerelerden ziyade sürecin kendisinden konuşmayı tercih ederim çünkü bu, ‘Şu yasayı yaptım, bu yasayı yaptım’ diyerek, birtakım kutucuklara tık atmaktan ibaret değil. Bunların uygulanmasındaki performansla ilgili. Nasıl uygulandığı, saygı duyulup duyulmadığı önemli. Evet mi hayır mı? Şöyle diyelim, kesinlikle bu konuda tartışmamız gerekenler var. - DEMOKRASİNİN TANIMI TEKTİR Hukukun üstünlüğü ilkesi ve demokrasi tektir, farklı çeşitleri yoktur. Avrupa ve Türk demokrasisi diye farklı demokrasilerimiz yok. - TÜRKİYE KARAR VERMELİ Gazeteci, hâkim ya da akademisyen olsun, bizim hukukun üstünlüğü anlayışımızla uyuşmayan meseleler olduğu zaman, bunları gündeme getiriyoruz. Türkiye, üye olmak isteyip istemediğine karar vermesi gereken komşulardan biri. Bildiğim kadarıyla, üye olmak istiyor. O zaman Türkiye’nin kendini geliştirirken kesinlikle birtakım tutum değişikliklerine gitmesini bekleriz. |
4- 30 AYDINA DAVA AÇILDI KEMAL GÖKTAŞ Bakırköy Başsavcılığı, Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a telefonla katılarak “çocuklar ölmesin” dediği için öğretmen Ayşe Çelik hakkında dava açılmasına tepki olarak suçu üstlendiklerini belirterek kendilerini ihbar eden 30 aydın hakkında dava açtı. İddianamede terör örgütünün kanlı eylemlerine yer verilmeyen bir düşünce açıklamasının ve “Doğrudan güvenlik güçlerinin operasyonlarını kamuoyu önünde tartışmayı amaçlayan acılardan bahsetmenin” terör örgütü propagandası olduğu savunuldu.
30 aydına dava Düşünce özgürlüğü suçlarında bir dayanışma eylemi olarak yapılan “suça katılıyorum” kampanyalarında ilk kez dava açıldı. Bakırköy Savcısı İdris Kurt, kendilerini savcılığa ihbar eden İbrahim Akın, Mevlüt Ülgen, Oya Engin, Ferhat Tunç, Halim Bulutoğlu, Murat Çelikkan, Gürkan Develi, Kemal Özgül, Şanar Yurdatapan, Gençay Gürsoy, Ayşenur İyidoğan, Gülseren Onanç, Dilek Gökçin Coşkun, Nergiz Ovacık, Pınar Önen, Orhan Yılmaz Silier, Gürhan Ertür, Orhan Alkaya, Vecdi Sayar, Ayşe Gül Akış, Türkcan Baykal, Ayşe Erzan Silier, Neşegül Yaşın, Vedi Üner Eyüboğlu, İbrahim Sinemillioğlu, Bahri Belen, Ergin Cinmen, Nil Özsoy Dindar, Ahmet Dindar ve Gülşen Denizhan hakkında 1-5 yıl hapis istemiyle dava açtı. İddianamede şüphelilerin öğretmen Ayşe Çelik’in beyanlarına katıldıkları yönündeki dilekçelerinin açıkça terör örgütü propagandası suçunu oluşturduğu savunuldu. Kurt, Ayşe Çelik’in açıklamalarında “terör örgütünün işlediği sayılamayacak sayıda vahşice eylemlerden hiç bahsedilmeyip yerilmemesinin” terör örgütünün gayet masum, adeta günahsız bir yapıymış gibi sunulmaya çalışılması amacından kaynaklandığını savundu. Kurt, Çelik’in “Ben öğretmenim, öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler, o güzel, masum, tertemiz yürekli çocukların yüzüne, gözlerinin içine nasıl bakacaklar” sözlerine karşılık da “Burada da çocukların bakışlarındaki masumiyeti kullanarak gerçek niyetini saklamaktadır. Kesin olarak tehlikeye düşecek, ölümlerine neden olacak öğretmenlerin canlarını, çocukların bakışlarındaki masumiyeti istismar ederek, ustalıkla gözlerden kaçırmaya çalıştığı açıktır” ifadelerini kullandı. Savcı, Çelik’in “Orada olanlar farklı bir şekilde aktarılıyor” sözlerinin ise “terör olayları yerine, devlet aleyhine olumsuz bir psikoloji yaratmayı amaçlayan bir aktarımı içerdiği açıktır” diye değerlendirdi.
Eylemlerden bahsetmemiş Savcı Kurt, terör örgütünün eylemlerinden bahsetmeden konuşmayı suç kategorisinde değerlendirerek şu ifadeleri yazdı: “Bölgede yaşananları tek yanlı, doğrudan güvenlik güçlerinin operasyonlarını kamuoyu önünde tartışmayı amaçlayan acılardan bahsetmenin, kamuoyu vicdanında yarattığı tepki haklı ve hiç şüphesiz olaya dahil olanlar açısından terör örgütü propagandasıdır.” |
5- ANNELERE SORUŞTURMA SELİN GÖRGÜNER Şırnak’ın Uludere ilçesi Roboski bölgesinde 28 Aralık 2011’de sınırdan geçen 19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 4.5 yıl geçerken Roboskili annelerin adalet arayışı sürüyor. Roboski Derneği Başkanı Veli Encü, 28 Kasım’da Şırnak Valiliği önünde hem Roboski katliamını hem de Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesini proteste için yaptıkları basın açıklamasında atılan ‘katil devlet hesap verecek’ sloganı nedeniyle çocuklarını kaybeden annelerden Mercan Encü ve Emine Ürek hakkında TCK’nin 301. maddesinden “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, hükümeti ve devletin yargı organlarını aşağılamak”, Kadriye Encü hakkında ise hem 301 hem de yaptığı konuşma nedeniyle “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlarından soruşturma başlatıldığını açıkladı. Hakkında soruşturma açılan annelerden Mercan Encü, “Ne iftira atacaklarını şaşırdılar. Adalet arıyoruz, bu arayışımız da devam edecek. Adalet istiyoruz, barış istiyoruz, failleri istiyoruz. Bizim çocuklarımızı dehşet ve vahşetle öldürdüler. Bizi susturmaya çalışıyorlar. Çocuklarımızın failleri açığa çıkana kadar, adalet önünde hesap verene kadar mücadele edeceğiz” dedi. |
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi