Türkiye-Ermenistan Sınırı Üzerine

Türkiye-Ermenistan Sınırı Üzerine
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.06.2009 - 06:41

“Benim büyük vatanım, benim yeni vatanım” diyebilecekleri günü yakınlaştırmaya çalıştığını söyleyen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, “Büyük Ermenistan’ı kurma uğrunda çalışmaya, devlet imkânlarının yanında kendi imkânlarını da bu uğurda kullanmaya kendisini borçlu hissettiğini” söylerken, Sevr’deki Ermenistan’ı, Üçlü Anlaşma’da ve Mondros Sözleşmesi’nde yer alan Kilikya’yı değil de, yeryüzünde bulunmayan bulutlar arasında dolaşan bir başka Ermenistan’ı mı düşlüyordu?

Gazi M. Kemal, Nutuk’ta şöyle sürdürür konuşmasını: “Baylar, Doğu Ordumuz, 28 Ekim 1920 günü Kars üzerine yürümeye başladı. Düşman, karşı koymaksızın Kars’ı bıraktı. 30 Ekim’de ordumuz Kars’a girdi. 7 Kasım günü birliklerimiz Gümrü’yü ele geçirdi. Ermeniler, 6 Kasım’da barış yapmak için bize başvurmuşlardı. 2/3 Aralık gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. Gümrü Antlaşması, Ulusal Hükümetin yaptığı ilk antlaşmadır. Doğuda, önemli durum değişiklikleri olması nedeniyle, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 günlü Moskova Antlaşması ile 13 Kasım 1921 günlü Kars Antlaşması geçmiştir.” (Nutuk/Söylev, c. II, s. 655.)

Moskova Antlaşması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti arasında; Kars Antlaşması ise, Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanan, biri “Dostluk ve Kardeşlik”, ikincisi “Dostluk” antlaşmalarıydı.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde (1991), Ermenistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra, Ermeniler, Azerbaycan özerk bölgesi Dağlık Karabağ’ı ve Ermenistan ile Karabağ arasında kalan Azerbaycan yerleşim yerlerini (yedi ili) işgal etmiş, Hocalı’da 630 Azeri en vahşi yöntemlerle yok edilmiş, bir milyon Azeri topraklarından kovulmuştu. Aynı zamanda, Ermenistan, Türkiye Ermenistan sınırını, bu sınırın Moskova Antlaşması’yla belirlendiğini ileri sürerek tanımadığını açıklamıştı.

Tarihsel özet

3 Mart 1918 - 1877-78 Berlin Antlaşması’yla Rusya’ya bırakılan Batum, Kars, Ardahan, halkoylaması (plebisit) ile, Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın işgal ettiği Erzurum, Erzincan, Van, Muş ve Bitlis ise, doğrudan, Sovyet Rusya ile Osmanlı Devleti arasında 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Barış Antlaşması’yla Türkiye’ye geri veriliyor;

28 Mayıs 1918 - Batum’a İngilizler asker çıkarıyor, İngilizlerin desteğinde, Erivan başkent olmak üzere Ermenistan Cumhuriyeti kuruluyor;

30 Ekim 1918 - Mondros Ateşkes Sözleşmesi kararıyla, Türk Ordusu, 1914 sınırına, Birinci Dünya Savaşı öncesi sınırına çekiliyor. “Mondros Askeri Antlaşması’ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde Türkleri toptan öldürmekten vazgeçmiyorlardı. 1920 yılı sonbaharında Ermeni kıyımı dayanılmaz bir kerteye gelmiş, Ermeniler üzerine yürümeye karar verilmişti.” (Nutuk/Söylev, s. 652/653.)

28 Ekim 1920 - Doğu Ordumuz, 1918 Mondros Ateşkes Sözleşmesi doğrultusunda çekildiği Birinci Dünya Savaşı sınırlarından saldırıya geçerek, Brest-Litovsk Antlaşması’yla Türkiye’ye bırakılmış olan Sarıkamış, Kars ve Iğdır’ı, “Elviye-i Selasiye” olarak anılan üç ili, yani Ardahan, Artvin ve Batum’u, Gümrü’yü alacak ve 2 Aralık 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan arasında Gümrü Antlaşması imzalanacaktır.

Gümrü Antlaşması, bağımsız cumhuriyet olan Ermenistan’ın Bolşeviklerin egemenliği altına girmesiyle onaylanmayacak, Ermenistan-Türkiye sınırı, Moskova Antlaşması’yla (16 Mart 1921), Sovyetler Birliği ve Türkiye sınırı olarak belirlenecek; ayrıca, Moskova Antlaşması’nın 15. maddesi doğrultusunda, “Güney Kafkasya cumhuriyetlerine ilişkin hükümlere, Türkiye ile bu cumhuriyetler arasında yapılacak antlaşmalarda uyulmasını zorunlu kılmak için”, Kafkas cumhuriyetleri Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile Türkiye arasında gerçekleştirilecek olan Kars Antlaşması’yla da (13 Ekim 1921), Türkiye-Ermenistan sınırı olarak belirlenecekti.

Misak-ı Milli sınırı

Moskova Antlaşması’nda benimsenen Türkiye’nin sınırları, İstanbul’da son Millet Meclisi’nde (Meclis-i Mebusan’da) kabul edilen Misak-ı Milli (Ulusal And) sınırlarıydı. Misak-ı Milli, Mondros Ateşkes Sözleşmesi yürürlüğe konduğu zaman, düşman ordularının işgali altında olan kesimler ile Türklerin elinde bulunan işgal edilmemiş/edilememiş topraklar arasındaki sınırdı. Türkiye’nin, Güney Kafkasya sınırı ise, Mondros Sözleşmesi’nden önce, 3 Mart 1918’de Brest Litovsk Antlaşması’yla kararlaştırılan 1877 (93 harbi) öncesi sınırdı. Moskova Antlaşması’nda, Türkiye, Batum’u Gürcistan’a bırakarak Misak-ı Milli’den ödün vermek durumunda kalmış, Gümrü Antlaşması’nda belirlenen Türkiye-Ermenistan sınırı, Moskova Antlaşması’nda Misak-ı Milli sınırı olarak korunmuş, Kars ve Ardahan Türkiye’de kalmıştı.

Moskova Antlaşması’nda, Türkiye, “28 Kasım 1920 günü İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan tarafından düzenlenip tüm devletlere ve basına bildirilen Misak-ı Milli’nin kapsadığı topraklar” olarak (m.1); “Türkiye toprakları” ise, “doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin sivil ve askersel yönetimi altında bulunan topraklar” olarak (m. 8) tanımlanır.

Kars Antlaşması’nda da, “Türkiye” (m. 2) ve “Türkiye Toprakları” (m.10) aynı sözcüklerle tanımlanmıştır.

Moskova Antlaşması’nın ilk maddesinde, taraflar, “herhangi birine zorla kabul ettirilmek istenilen bir barış antlaşması ya da başka bir uluslararası sözleşmeyi tanımamayı ilke olarak benimsemiş”ler, “Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükümeti, bugün Büyük Millet Meclisi’nce temsil edilmekte olan Türkiye Ulusal Hükümeti tarafından tanınmamış Türkiye’ye ilişkin hiçbir uluslararası sözleşmeyi tanımamayı kabul etmiş”tir. (m. 1.)

Kars Antlaşması

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında gerçekleştirilen Kars Antlaşması’nda, “Moskova’da 16 Mart 1921 günü imza edilen Türk-Rus Antlaşması dışında” tarafların ülkelerinin parçalarından bulunan topraklara ilişkin anlaşmaları geçersiz saymışlar (m.1), Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyetler cumhuriyetleri hükümetleri, “bugün Büyük Millet Meclisi’nce temsil edilen Türkiye Hükümeti’nin tanımadığı Türkiye’ye ilişkin hiçbir uluslararası sözleşmeyi (bağıtı) tanımamayı kabul etmişler”di (m. 2).

Bunun anlamı şuydu:

Sovyet Rusya ve Sovyet Cumhuriyetleri olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan,

1. 10 Ağustos 1920 günlü Sevr Antlaşması’nı,

2. Sevr Antlaşması’yla aynı gün yürürlüğe konacak olan Üçlü Anlaşma’yı,

3. 30 Ekim 1918 günlü Mondros Ateşkes Sözleşmesi’ni,

4. 15 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması’nı tanımama kararı almışlardı.

Ermeni devleti talebi

Daha sonra “Sevr Barış Antlaşması” adını alacak olan antlaşmanın maddelerinin hazırlandığı Paris Konferansı’na sunduğu andırıda, Ermenistan temsilcisi Boğos Nubar Paşa, “Kilikya”yı, “Ermeni Vilayetleri” adıyla da anılan (Erzincan dahil) Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas’tan oluşan “Vilayat-ı Sitte”yi ve iki milyon Ermeninin yaşadığı Kafkasya’nın bir kısmını içeren “mütevazı” bir “Ermenistan” istemişti. Ermeni Askeri Şefi Torcom ise, “Akdeniz kıyısında Antalya’dan İskenderun’a, Karadeniz kıyısında Sinop’tan Batum’a kadar uzanan ve Hazar Denizi’nde bir limanı bulunan” bir “Ermeni Devleti” talep ediyordu.

Mondros Ateşkes Sözleşmesi’nin ardından, Türk birlikleri, eski adıyla Kilikya’yı, yani Adana’yı boşaltmış, 11 Aralık 1918’de, Fransız subayları yönetiminde 400 yerli Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol’a gelmiş, 17 Aralık 1918’de çoğu Ermeni olmak üzere 1.500 Fransız askeri Mersin’e çıkarılmış, bu kuvvetten ayrılan müfrezeler, Tarsus, Adana ve Misis’i, yani Kilikya’yı işgal etmişti.

İngilizler ise, hiçbir gerekçe göstermeksizin, “Kilikya”nın parçaları olan Antep’i 1 Ocak 1919’da, Maraş’ı 22 Şubat 1919’da, Urfa’yı 24 Mart 1919’da işgal edecek, Sykes-Picot Antlaşması’yla Fransızlara bırakılan Musul karşılığında bu üç ili 15 Eylül 1919’da Fransızlara devredecek ve Fransızlar, Üçlü Anlaşmayla, kendisine ayırdığı “Kilikya”yı, Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden önce işgal etmiş olacaktı. Bütün bu işgaller, ateşkes sözleşmesine aykırıydı ve sarayın talimatı doğrultusunda, askerden olduğu gibi jandarma ve polisten de arındırılmıştı, kurşun atılsa bile karşılık verilmemesi emredilmiş ve işgaller tek kurşun atılmadan gerçekleşmişti!

Ermenistan’ın düşü

Bitirirken yineleyelim ki, Moskova ve Kars antlaşmalarıyla, Büyük Millet Meclisi’nce temsil edilen Türkiye hükümetinin tanımadığı Türkiye’ye ilişkin hiçbir sözleşmeyi (bağıtı) tanımamayı kabul etmiş bulunan Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde, bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığını açıkladı. Bu, yalnızca soyut bir sınır tanımama olayı mıydı, yoksa, Moskova ve Kars antlaşmalarında, tanımayacaklarını imzalarıyla yükümlendikleri Türkiye’nin kabul etmediği antlaşmalara ve uluslararası sözleşmelere geri dönebilmek mi amaçlanmıştı?

21 Şubat 2009 günlü Yeni Şafak’ta yayımlanan Novasti Armeniya Ajansı’nın haberine göre, “Benim büyük vatanım, benim yeni vatanım” diyebilecekleri günü yakınlaştırmaya çalıştığını söyleyen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, “Büyük Ermenistan’ı kurma uğrunda çalışmayı, devlet imkânlarının yanında kendi imkânlarını da bu uğurda kullanmaya kendisini borçlu hissettiğini” söylerken, Sevr’deki Ermenistan’ı, Üçlü Anlaşmada ve Mondros Sözleşmesi’nde yer alan Kilikya’yı değil de, yeryüzünde bulunmayan bulutlar arasında dolaşan bir başka Ermenistan’ı mı düşlüyordu?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler