"Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi mi var?"
CHP Parti Meclisi, parti genel merkezinde Genel Başkan Baykal başkanlığında toplandı. Toplantıda konuşan Baykal, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ile YSK arasında yaşanan kaosa karşı hukukun işlemediğini savunarak, "'Bütün bunların temelinde Başbakan'ın 'Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi mi var?' değerlendirmesi yatıyor'' dedi.
Genel Başkan Deniz Baykal başkanlığında gerçekleştirilen Parti Meclisi (PM) toplantısında, CHP'nin Siyasi Partiler Kanunu'nun 37. ve Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun'un 10. ve CHP tüzüğünün 61. maddesi uyarınca, yerel seçimlerde hangi seçim çevrelerinde, hangi usul ve esaslarla aday tespiti yapacağına yönelik karar alındı.
Buna göre PM, ilke olarak merkez yoklaması yöntemini benimserken, Merkez Yönetim Kurulu'na gerekli görülen yerlerde temayül yoklaması yapılabilmesi için karar alma yetkisi verdi.
PM'de, yerel seçimlerde belirlenecek adayların merkez yoklaması yöntemiyle belirlenmesi kararı alındı. Ancak, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) gerek gördüğü takdirde bazı seçim çevrelerinde temayül yoklaması ya da önseçim yapabilecek.
Bu arada CHP Parti Meclisi toplantısında, CHP'nin "çarşaflı" üyeleri tartışma konusu oldu. Toplantıda, PM Üyesi, Oya Araslı, çarşaflı katılımlar konusunda çevresinden eleştiri aldığını belirterek "Karanlığa açılan kapıları aralamayalım" dedi. Araslı'nın bu sözleri CHP Çorum Milletvekili Derviş Günday ve bazı PM üyeleri tarafından eleştirildi. Araslı'nın eleştirilerine yanıt veren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, çarşaflı katılımların bir açılım olmadığını söyledi. Baykal, CHP'nin, ilkelerinden taviz vermediğine vurgu yaparken, gelişmelerin spontane olduğunu söyledi. Baykal, CHP'nin laiklik başta olmak üzere Cumhuriyetin temel değerlerine bakış açısının herkes tarafından bilindiğini söyledi. Baykal, konunun PM'de gündeme gelmesinin de parti çalışmaları açısından önemli olduğunu kaydetti.
Baykal, toplantıya verilen arada yaptığı açıklamada ise Türkiye'nin, belde belediyeleriyle ilgili çeşitli kurumların aldıkları kararlar sonucu büyük bir hukuk krizinin içine sürüklendiğini savundu.
''Türkiye'de fevkalade yanlış bir durumun oluşmasına seyirci kalındığını'' iddia eden Baykal, ''Yasal düzenlemeden sonra Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar, buna bağlı olarak Danıştay ve YSK'nın aldığı karar, Türkiye'de bir hukuk kaosunun, hukuk kargaşasının potansiyel olarak ülkemizde barınmakta olduğunu somut bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Yapılan bu yanlışlıklar Türkiye'de hukuk sisteminin ciddi bir kaosa her an dönüşebilecek bir tabiat taşıdığını ortaya koymuştur. Çok üzüntü verici olmuştur. Bu asıl sorundan belki daha önemli bir konudur'' diye konuştu.
YSK'nın Danıştay'ın konuyla ilgili kararını değerlendirdiğini ve dava açan belediyelerin seçime katılabileceklerini karara bağladığını hatırlatan Baykal, şöyle konuştu:
''Bunun üzerine çok garip bir şeye tanık olduk. Anayasa Mahkemesi Başkanı yeni bir karar açıklar gibi bir değerlendirme yaptı. Bir süre sonra Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir yeni kararının olmadığı Anayasa Mahkemesi Başkanvekili'nin açıklamasıyla ortaya çıktı. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi Başkanı 'Biz eski karara destek veren insanlar bu düşünceyi dile getirdik' diye, hukuk sistemimizde bu güne kadar hiç tanık olmadığımız bir açıklama yaptı. Yargı organları kararlarını yorumlayarak değil, kararların kendileriyle konuşurlar. Karar, alındıktan ve ilan edildikten sonra kendi başına bir gerçeklik, hukuki değer kazanır. Bu niteliğiyle karar, ilgili bütün diğer kamu ve hukuk kurumları tarafından değerlendirilir, yetkileri dahilinde gereken adımlar atılır. 'Biz o kararla şunu demek istedik' diye YSK kararına karşı Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın bir açıklama yaptığına tanık olduk. Örneği görülmemiş bir şey.''
''Kaos karşısında hukuk mekanizmaları işlemiyor"
Danıştay'ın aldığı kararla ilgili bir sorun olması halinde bunun çözümü için İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na itiraz edileceğini, bunun hukuk sisteminde belli olduğunu anlatan Baykal, bu yola başvurmayıp, ''Biz öyle söylemek istemedik, böyle söylemek istedik'' şeklindeki bir açıklamanın hukuk sisteminde yeri olmadığını kaydetti.
Anayasa Mahkemesi'nin 8 üyesinin dün açıklama yaparak, Yüksek Mahkeme Başkanlığı'nca yapılan açıklamayı desteklemediklerini duyurduğunu hatırlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O kararın Anayasa Mahkemesi'nin tavrıyla ilgili başkan tarafından yorumlanışının kendileri açısından kabul edilemez olduğunu söylemişlerdir. Bir kaos daha çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi içinde kaos var. Anayasa Mahkemesi ile Danıştay, YSK kararları arasında bir kaos var ve kaos karşısında hukuk mekanizmaları işlemiyor. Konuşuluyor... Bütün bunların temelinde Başbakan'ın 'Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi mi var?' değerlendirmesi yatıyor. Başbakan bunu söylüyor. Başbakan bunu söyledikten sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı o kararı yorumluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Hukuka yakışır mı? Anayasa hukukunu uygulama konumunda olan bir kuruma yakışır mı böyle şeyler? Karar ortada. İsteyen istediği gibi yorumlar. Varsa bir yanlışlık, o yanlışlık karşısında gerekeni yetkili merciler yapar. Yol, yöntem, hukuk var.''
''Cumhurbaşkanı'nın aldığı karar hukuki zafiyet içinde"
Türkiye'de hukukun hızla kaybolduğunu savunan Baykal, Anayasa'nın 105. maddesinin 2. fıkrasının ''Cumhurbaşkanının tek başına yayınladığı kararların ve emirlerin aleyhine hiçbir yargı organına başvurulamayacağını'' öngördüğünü söyledi.
Baykal, Cumhurbaşkanı Gül'ün Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne yaptığı atamanın ardından bu konudaki başvuru üzerine Ankara 15. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini hatırlattı. Baykal, karar çıkmasının hukuka aykırı olmadığını, ''tam hukuka aykırılık'' söz konusu olduğunda bütün düzenlemelerin geçerliliğini yitirdiğini ifade etti.
''Türkiye'de cumhurbaşkanlığı uygulaması demek ki yargı organları tarafından, Anayasa'da çok açıkça 'bunların aleyhine yargıya başvurulamaz' denilmiş olmasına rağmen, iptal edilebilecek zafiyetler taşıyor. Böyle bir şey düşünülebilir mi?
Cumhurbaşkanı'nın aldığı karar o kadar hukuki zafiyet içindeki Anayasamızın 105. maddesinin 2. fıkrası dahi o kararı koruyamamış. Çünkü bugün ayrıntılarını basında gördük, yarım gün çalışan birisi rektör olarak atanmış. Mümkün değil... Daha sonra da yarım günden tam güne geçişle ilgili usul, geçmişe yönelik olarak evrakta oynamalar yapılma suretiyle kitabına uydurulmak istenmiş. Her yerde perişanlık. Türkiye'ye böyle bir tablo yakışıyor mu? Bu kadar çürümenin Cumhurbaşkanlığına kadar, Anayasa Mahkemesi'ne kadar tırmanmış olması Türkiye'ye yakışıyor mu? Ne var bunların altında? Bunların altında hukuka, kurala saygı gösterme sorumluluğunu taşımayan bir siyaset anlayışı var. O siyaset anlayışı Cumhurbaşkanlığı konusunda bu zafiyeti ortaya çıkarıyor. Devletin en önemli yargı kurumları, Başbakan'ın açıklaması, o açıklamayı değerlendirmek isteme arayışları, bu arayışların en yukarı yargı organlarında yer bulmuş olması sonucunda işler çığrından çıkıyor. YSK toplantı halinde, YSK ne karar alacak? Üyeler Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın açıklamasını reddetmişler. Şimdi ne olacak hep beraber bakıyoruz. Yakışmıyor, gerçekten çok acı bir tablo. Büyük üzüntü içindeyim. Bu hukuk kaosu, hukuk kargaşası Türkiye'de yönetimin hangi sorunlarla ülkeyi karşı karşıya bıraktığını bir kez daha önümüze çıkarmıştır.''
Ekonomideki gelişmeleri de değerlendiren Baykal, ekonomik krizin giderek daha da derinleştiğini ifade etti. Ekonomik kriz yüzünden intihar eden işadamlarına dikkat çeken Baykal, "Gerçekten çok acı olaylarla karşı karşıya kalmaya başladık. İstanbul'da bir işadamımız intihar etti. Ankara'da bir önemli okul girişiminin sahibi, yöneticisi çok değerli bir eğitimci krizin kendisini getirdiği nokta karşısında intihar etti. Dramatik olaylar ortaya çıkmaya başladı" dedi.
Krizin öncelikle reel sektörü vurduğunu belirten Baykal, bu durumun krizin ekonominin temelini sarsmaya başladığını gösterdiğini ifade etti. Baykal, "Kurşun teğet geçmemiştir. Vurmuş ve öldürmüştür. Türkiye'de yaşanan krizin psikolojik olduğu değerlendirmesi kendini avutmanın ötesinde hiçbir anlam taşımaz. Bu psikolojik, sanal bir kriz değildir, reel bir krizdir" diye konuştu.
Haciz uygulanmasın
Başbakan Erdoğan'ın kriz tanımlamalarını eleştiren Baykal, "Artık Başbakan şu krizin adını koysun. Bir an önce yaşanan reel bir kriz olduğunu değerlendirsin" dedi.
Türkiye'de krizin iyi yönetilemediğini belirten CHP Lideri Baykal, şunları söyledi:
"Ülkenin başarılı, değerli kurumlarının binlerce öğrenciyi okutmakta olan bir temel eğitim kurumunun kriz iyi yönetilmediği için, ortaya çıkan sorunlara çare bulunamadığı için artık ayakta kalamaz hale geldiğine ve krizin yönetilmemesinin bedelini Türkiye'de işletmelerin, kuruluşların ödemeye başladığına bizi inandırmaktadır. Derhal ciddi tedbirler almak lazım. İçinde bulunduğumuz mali sıkışıklık ortamında haciz uygulamasına göz yummamak lazım. Kuruluşların ayakta kalmasını sağlayacak mali kolaylıkları gerçekleştirmek, haciz uygulamalarından önce kaynak yaratmaya yönelik çabalara öncelik vermek iktidarın öncelikli görevidir. Bu görev yerine getirilmediği için maalesef çok ağır bedeller ödenmeye başlanmıştır."
Hukuk hızla kayboluyor
Baykal, belde belediyeleri ile ilgili çeşitli yargı organları tarafından verilen kararların büyük bir hukuk krizine neden olduğunu belirtti. Baykal, şöyle konuştu:
"Dün YSK Danıştay'ın kararını değerlendirerek Türkiye'de dava açmış olan belediyelerin, belediyeliklerinin devam etmekte olduğunu ve seçime katılabilecekleri kararını açıkladı. Bunun üzerine çok garip bir şeye tanık olduk. Anayasa Mahkemesi Başkanı yeni bir karar açıklar gibi bir değerlendirme yaptı. Bir süre sonra Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir yeni kararının olmadığı Başkan Vekili'nin açıklamasıyla ortaya çıktı. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi Başkanı 'Biz eski karara destek veren insanlar bu düşünceyi dile getirdik' diye hiç hukuk sistemimizde bugüne kadar tanık olmadığımız bir açıklama yaptı. Yargı organları kararlarını yorumlayarak değil, kararlarının kendileriyle konuşurlar. Karar artık alındıktan ve ilan edildikten sonra kendi başına bir gerçeklik kazanır."
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın tek taraflı bir açıklama yapmasını eleştiren Baykal, bu durumun "örneği görülmemiş bir şey" olduğunu söyledi. Baykal, özetle şöyle dedi:
"Bu kaos karşısında hukuk mekanizmaları işlemiyor, konuşuluyor. Bunların temelinde Başbakanın 'Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi mi var' değerlendirmesi yatıyor. Başbakan bunu söyledikten sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı o kararı yorumluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Hukuka yakışır mı? Hukuk hızla Türkiye'de kayboluyor. Bu hukuk kaosu, Türkiye'de yönetimin hangi sorunlarla ülkeyi karşı karşıya bıraktığını bir kez daha önümüze çıkarmıştır."
Kiminle müzakere ediyoruz
Baykal, Irak'la Türkiye arasındaki son siyasi trafiği değerlendirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Bağdat ve Erbil'e yapacağı ziyaretlerin sağlık sorunu nedeniyle ertelenmesine karşın, trafiğin askıya alınamadığına dikkat çekti. Baykal, şunları söyledi:
"Ne yapılıyor bunu anlamamız lazım. Bu trafiğin arkasında ne var bunu anlamamız lazım. Bu bir nezaket ziyareti ya da tek taraflı olarak Irak'ın kendi çalışmalarıyla ilgili komşu bir ülkeyi bilgilendirmesi niteliğinde bir çalışma olarak anlaşılamaz. Bizim Irak'a yönelik bir bekleyişimiz var. Irak egemenlik alanı içindeki PKK varlığını etkisiz kılmaları. Bunu gerçekleştirmek için Türkiye ile işbirliği yapmaları. Uluslar arası sorumluluk. Bunun ötesinde bir tablo var. Ortada bir müzakerenin yürütülmekte olduğu anlaşılıyor."
Talabani'nin yaptığı açıklamalarda Türkiye'deki PKK sorununa yönelik olarak Türkiye'nin Irak'ta değil, Türkiye'nin içinde ne yapması gerektiğine yönelik açıklamaları bulunduğuna işaret eden Baykal, şöyle dedi:
"Kimle müzakere yapıyoruz? Irak'la Türkiye arasında mı bir müzakere mi var? Yoksa, Irak, Türkiye, PKK arasında bir müzakere mi var? Irak kendi düşüncelerini bizimle müzakere etmek için bize geliyor? PKK'nın düşüncelerini mi aktarmak üzere Türkiye'ye geliyor? Önce bunun aydınlığa kavuşturulması lazım. Neyi müzakere ediyoruz? Müzakerenin konusu nedir? PKK'nın Kuzey Irak'tan tasfiye edilmesi, etkisizleştirilmesi konusunda hiçbir değerlendirmenin yapılmadığına dikkatinizi çekerim. Müzakere daha çok PKK'nın ateşkesmesi karşılığında Türkiye'de bir şeylerin yapılmasını sağlamaya yönelik. Biran önce açıklığa kavuşturulması lazım. Türkiye'den talep edilen nedir? Türkiye'ye verilecek olan nedir?"
Yolsuzluk tartışmaları
Baykal, CHP'li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptıkları başvuruya ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Yolsuzluk ve siyaset ilişkisine işaret eden Baykal, siyasetin görevinin yolsuzlukları etkisiz kılmak olduğunu kaydetti. Baykal, şunları söyledi:
"Yolsuzlukların çözümü siyasettedir. Ama ne yazık ki Türkiye'de siyaset, yolsuzlukların önünde engel değil, kolaylaştırıcı, teşvik edici hatta bazen yolsuzluklardan yararlanan bir kurum haline dönüşmeye başlamıştır. İşin özü budur. Siyaset yolsuzluğa bulaşırsa ne olacak? Bu ciddi bir açmazdır. Biz CHP olarak ortaya atılan bütün yolsuzluk iddialarını büyük bir sorumluluk duygusuyla ve dikkatle ele alıyoruz. Yolsuzluğu bir siyasi karalama vesilesi olarak düşünmüyoruz. Bizim dünyamızla ilgili yolsuzluk iddiaları karşısında da bunların üstünü örtme gibi bir anlayışı kesinlikle reddediyoruz."
AKP'li başkan CHP'li oldu
Baykal'ın, basın toplantısında CHP'ye yeni bir katılım gerçekleşti. AKP'den istifa eden Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu CHP'ye katıldı. Alibeyoğlu'na parti rozetini CHP Lideri Baykal taktı.
Alibeyoğlu, CHP'ye katılışına ilişkin kısa bir konuşma yaptı. 10 yıldır Kars'a hizmet ettiğini ifade eden Alibeyoğlu, CHP'ye katılmasının nedenini ise son günlerdeki açılımlara bağladı. Alibeyoğlu, eski partisi AKP'yi de isim vermeden, "Zencilerin kabul görüldükleri bu dünyada, hala partide zenci muamelesi görmek, öteki görmek insanları son derece üzüyor. Çoban ve sürü mantığıyla hareket edilen bir parti anlayışının gerçekten artık kabul görmeyeceğini görüyorum" sözleriyle eleştirdi. Baykal, Alibeyoğlu'nun CHP'nin Kars adayı olduğunu açıkladı.
"Türkiye artık bu tartışmaları aşmalıdır"
Baykal, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman hakkında "etnik köken" açıklamalarıyla ilgili şöyle dedi: "Maalesef Türkiye'de bir süreden beri etnik kimlik tartışması siyasi söyleme egemen olmaya başlamıştır. Bu çok yanlış, kaygı verici bir tablodur. Elbette herkesin etnik kimliği saygıdeğerdir. Etnik kimlik konusunda bu kadar vurgulayıcı bir anlayış doğru olmamıştır. Geldiğimiz noktada maalesef bir biri ardına yanlış bazı nitelemelerin yapılmakta olduğuna tanık olduk. Bundan büyük üzüntü duyuyorum. Bazen, bu konuda tavrı çok net olması gereken insanlar tarafından yapılıyor. Bazen bu konular gereksiz yere istismar ediliyor. Türkiye artık bu tartışmaları aşmalıdır. Bu konuları konuşmamalıyız. Konuşulacak konular değildir. Herkesin, etnik kimliği eşittir, özeldir. Bunları suçlama kompleksi içinde ifade etmek hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Etnik kimlik için de bu böyledir. Bunları biraz unuttuk. Çok fazla insanlara etnik kimlik penceresinden bakar hale geldik. Bundan bir an önce vazgeçmek lazım. Yeter artık bu konu çok konuşuldu. Sadece belli bir insanın sözleriyle ilgili söylemiyorum genel olarak Türkiye'de bu etnik kimlik tartışması işi çığırından çıkarıyor. Bu tuzağa toplum olarak düşmeyelim. Hiç kimsenin kimseyi dışlama hakkı yoktur. Kimsenin kimseyi karalamaya hakkı yoktur etnik kimliği nedeniyle."
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası