TÜSİAD'da yeniden Yalçındağ dönemi

TÜSİAD'ın 39'uncu Genel Kurulu kapsamında yapılan seçimlerde Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı'na yeniden seçildi. Genel Kurul'a Yalçındağ'ın ve TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç'un küresel ekonomik kriz nedeniyle hükümete yaptığı eleştiriler damgasını vurdu. Yalçındağ ve Koç, hükümetin krize karşı gerekli adımları atmadığını belirtti.

Yayınlanma: 22.01.2009 - 08:39
Abone Ol google-news

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 39'uncu Genel Kurulu kapsamında yapılan seçimlerde Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı'na yeniden seçildi.Genel Kurulu'a küresel mali kriz damgasını vurdu. Toplantıda konuşma yapan Başkan Arzuhan Doğan Yalçındağ ve TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç hükümetin krize karşı gerekli adımları atmadığını belirtti.

Mustafa Koç, hükümetin krizle ilk ilişkisini onun varlığını reddederek kurduğunu belirterek,  ''Bildiğiniz gibi, Hükümet krizle ilk ilişkisini onun varlığını reddederek kurdu. Piyasaların güven sorununu ortadan kaldıracak güçlü önlem paketleri oluşturmak yerine dağınık tekil önlemler almayı ve IMF anlaşmasını da mümkün olduğu kadar geciktirmeyi tercih etti" dedi.

Koç, konuşmasında şunları kaydetti: "Finansal açıdan dayanıklı olduğumuzu ilan ederken, reel sektörün içine düştüğü sıkıntıyı tüm belirtilerine rağmen göremedi. Şimdi tüketici güven endeksi en düşük, işsizlik ise en yüksek seviyede. Üretim çok gerilediği için cari açık nispeten küçülecek, ama finansmanı eskisinden çok daha zor olacak. Üstelik özel sektörün döviz borçları yüksek bir seviyede...

2001 krizinde iç piyasada yaşanan daralmayı en azından bazı sektörlerde ihracat ile kısmen telafi etmek mümkün olabilmişti. Bugün ise tüm dünya pazarlarında eş zamanlı bir daralma olduğu için ,2001 krizinin aksine ihracatta şok bir düşüşle yüz yüze kalınacağı da maalesef önümüzde duran bir başka gerçek.''

 

"Günü kurtarmayın, krize odaklanın"

Koç, TÜSİAD konuşmasında, en çok tartışılan konular arasında 2009'un ilk çeyreği bitmeden yeni bir küresel iflas dalgasının gelip gelmeyeceğinin yer aldığına dikkati çekti.
Böyle bir ortamda Hükümetin daha çok düşünmesi ve toplumun değişik kesimleriyle daha çok görüş alışverişinde bulunmasının şart olduğunu dile getiren Koç, ''Sadece günü kurtarma peşinde koşmamak, meyvelerini gelecekte verecek tohumları atmaya başlamak zorunlu. Çünkü 'gelecek' çok hızlı 'bugün' oluyor'' diye konuştu.

Mustafa Koç, şöyle devam etti: ''Unutmayalım, Türkiye ekonomisi yapısal sorunları nedeniyle krizin etkileri ortaya çıkmadan yavaşlamaya başlamıştı. Dolayısıyla her şeyi sabit bırakıp krizin etkilerini bertaraf ettiğinizde ekonominin Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yüzde 7-8'lik büyüme oranlarını tekrar yakalayamayacağı aşikar... Bu yüzden krizin yarattığı tahribatı gidermeye çalışırken ekonomiyi yeniden yapılandıracak reformlara odaklanmak en doğru davranış biçimidir. Burada da zamanlama reformların içeriği kadar önemlidir. Kapsamlı bir aksiyon planı çerçevesinde ekonomik, siyasal, sosyal ve diplomatik çözümleri oluşturmak için yerel seçimlerin geçmesini beklemek, telafisi olmayan kayıplar yaşamamıza neden olabilir.''

 

"Kriz teğet mi geçiyor, yerle bir mi ediyor?"

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da  Türk iş dünyası olarak bu dönemi ve dinamikleri iyi anlamak zorunda olduklarını belirterek, "Ancak henüz, küresel krizin hangi safhasında olduğumuzdan bile emin değiliz. Etkinin boyutlarının 'teğet geçme' ile 'yerle bir etme' arasında değişmesi, girişimciler ve tüketiciler nezdinde ciddi bir belirsizliğe neden oluyor. Bu bilinmezlik ve gelecekten duyulan endişe, ekonomiyi neredeyse durma noktasına getirdi. Duran ekonominin çarklarının yeniden dönmeye başlaması için mutlaka bazı adımların atılması gerektiği görüşündeyiz" dedi.

Yalçındağ, ekonomik krize ilişkin değerlendirmesinde odaklanılması gereken iki acil ve temel sorun olduğunu, bunların finansal sistemin sorunsuz çalışması ve reel sektörün krediye erişim kanallarının açık tutulması ve yurt içi talebin uyarılması olduğunu söyledi.
 

"9'lu rakamların sırrı"

Yalçındağ, son otuz yılın sonu 9'la biten yıllarına bakıldığında, gerek Türkiye, gerekse dünya açısından kritik dönemeçler yaşandığını gördüklerini ifade ederek şu görüşleri dile getirdi: "1979 yılında İran devrimi ve Sovyetler Birliğinin Afganistan'ı işgali önemli stratejik ve siyasal gelişmeleri tetikledi. 1989 yılında Orta ve Doğu Avrupa'daki komünist rejimler kendi halkları tarafından tasfiye edildi. Berlin duvarı yıkıldı. Soğuk Savaş sona erdi. 1999 yılı dünyada Asya krizleri ve Rusya'nın mali çöküşünün yaşandığı yıl oldu. Bakü-Ceyhan anlaşmasının imzalandığı Bu yılın Aralık ayında AB Türkiye'nin üyeliğe aday olduğunu ilan etti. IMF ile imzalanan anlaşmanın yürütülememesi bizi 2001 krizine götürdü. 2009 yılının gündemi ise, hepimizin her gün daha açık ve vurucu şekilde sonuçlarını hissettiğimiz ekonomik kriz tarafından belirleniyor.Geriye dönüp baktığımızda tüm bu süreçte, 39 yıl önce bir grup cesur ve kararlı iş adamının kurduğu TÜSİAD'ımızın, tam da amaçlarına uygun şekilde, öncü bir rol oynadığını görüyoruz. Topluma ve yöneticilere bir vizyon sunmaya çalıştığına tanık oluyoruz."
 

"Tartışmayı bırakıp ileriye bakalım"

Yalçındağ konuşmasında, krizin oluşumu ve gelişimine yönelik yeterince tartışma yapıldığı kanısında olduklarını kaydederek şu görüşleri ifade etti:  "Bu nedenle ileriye bakmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Krizle mücadelede izlenen yöntemler dünyanın önüne iki yol açacak. Birincisi, özellikle krizle mücadelede istenen sonuçların alınmaması durumunda, ekonomide kamu ağırlığının artması, küreselleşme karşıtlığının güçlenmesi, korumacılığın yeniden gündeme gelmesi ihtimali. İkinci yol ise, ekonominin yeniden büyüme çizgisine oturması ve küresel regülasyon anlayışının güçlenmesi. Bu büyüme sürecinde G-20 ve ötesi koordinasyon girişimlerinin artması ve temiz enerjiyi ve sosyal dengeleri gözeten bir büyüme modelinin benimsenmesi beklenir. Biz, Türk Özel sektörü olarak, ikinci yolun, yani piyasa referanslı ama küresel regülasyonların kurumsallaştığı, progresif, katılımcı, dengeli bir dönemin başlayacağına inanıyoruz."
 

"Beklenti yönetimi iyi yapılmalı"

Krizle mücadelede beklenti yönetiminin önemine değinen Yalçındağ, "Ancak bir konu var ki, ikisinden de daha önemli ve sonuçları itibariyle belirleyici: Beklenti yönetiminin doğru yapılması ve güvenin sağlanması. Beklentiler iyi yönetilemediğinde, iç tüketim daha da hızla daralacak, firmalar kontrolsüz bir küçülme sürecine girecek ve işsizlik artmaya devam edecektir. Bu fasit dairenin kırılması için, öncelikle ekonomik durumun mümkün olduğunca gerçekçi bir analizinin yapılması gerektiği kanısındayız. Hükümetin, hane halkının ve firmaların bu analiz çerçevesinde mutabık olması ve bu mutabakat doğrultusunda bütüncül politikaların belirlenmesi ve kararlı adımların atılması elzemdir. İşte beklenti yönetiminden ve güvenin tesis edilmesinden kastımız budur. Ancak Halen 2009 yılının büyümesini eksi 4 ile artı 4 arasında tartışıyor olmamız maalesef bu beklenti yönetiminin iyi yapılmadığının belirgin bir örneğidir. Acilen kısa vadede likidite sorununu çözecek, talebi uyandıracak ve uzun vadede de rekabet gücünün tahrip olmasını engelleyecek bir plana ihtiyacımız var" dedi.
 

"IMF anlaşması önemli"

Yalçındağ, acilen kısa vadede likidite sorununu çözecek, talebi uyandıracak ve uzun vadede de rekabet gücünün tahrip olmasını engelleyecek bir plana ihtiyaç olduğunun altını çizerek yapılabileceklerle ilgili şunları söyledi:  "Öncelikle, son gelişmeler, kısa bir süre içinde bir IMF anlaşmasının tamamlanabileceğini işaret ediyor. Bu memnuniyet verici. Tahmin ediyoruz ki, IMF de içinde bulunduğumuz konjonktürü göz önünde bulundurarak alışılmış uygulamaların ötesine geçecek. Özellikle kamu maliyesi araçlarının etkili kullanımında, IMF'in bu tavrı önemli olacak. İkinci olarak likiditenin artması ve talebin canlanması gerekiyor. Bunu sağlamanın en temel önlemlerden biri, vergilerin azaltılması. En azından, daha fazla vakit kaybetmeden kamu fon akımı da dikkate alınarak vergi yükümlülüklerinin, makul bir faiz oranı ile, ötelenmesi doğru olacak. Diğer önlem alanı şirketler sektörünün yabancı para ihtiyacı. Bu problemin kısa dönemde, IMF, Merkez Bankası, Hazine gibi kaynaklardan yararlanılarak oluşturulabilecek bir fon ile aşılması mümkün. Tabii burada fonun nasıl ve ne şekilde yönetileceği de önemli. Fon, sağlıklı şirketlerin, ödemede zorluk çektikleri kredileri için bir köprü finansman rolü görecektir. Bu çözüm, reel sektör ile bankacılık sektörü arasındaki sorunların birbirini olumsuz etkilemesini de engelleyecektir. Öte yandan, enflasyonist baskıların azaldığı görülüyor. Merkez Bankasının izlemekte olduğu faiz indirim sürecinin, iç talebe olumlu etkisi kısa sürede hissedilecek."
 

"Türkiye yeni dünyanın mimarlarından biri olabilir"

Başbakanın Brüksel ziyaretini ve baş müzakerecilik görevinin bir devlet bakanlığında kurumsallaşmasını çok olumlu karşıladıklarını söyleyen Yalçındağ, şöyle konuştu:
"Son üç yılda Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin seyrinden memnun olmamız söz konusu değil. Her iki tarafa da hakim olan atalet ve güvensizlikten bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Sayın Başbakanın Brüksel ziyaretini ve baş müzakerecilik görevinin bir devlet bakanlığında kurumsallaşmasını bu açıdan çok olumlu karşılıyoruz. Bu yeni hamlenin süreceğini ümit ediyoruz. Bize göre, yaşanan küresel ekonomik ve siyasal krizler Avrupa Birliği ile Türkiye'nin birbirilerine duydukları ihtiyacı daha da belirgin hale getirmiştir. Siyaset seçkinlerinin kısır hesaplarla bunu henüz kabul etmemeleri bu gerçeği değiştirmez. Türkiye 2014 yılında Avrupa Birliği üyesi olmalı ve 2018 yılında da euro alanına girmelidir. Şüphesiz, bu hedefler, ekonomik, siyasal, hukuksal, toplumsal atılımlar gerektirir. Bu hedeflere yönelik olarak istikrarlı şekilde kendisini yenileyen, eksiklerini gideren bir Türkiye, G-20 türü oluşumlarda da ön plana çıkacaktır. Unutmamalıyız ki, 21. Yüzyılın dünyası, gelişmekte olan ülkelerin, küresel ekonomik büyümenin yükünü, artan ölçüde, taşıyacağı bir dünya olacaktır. Bu ülkelerden birisi olan Türkiye, benzersiz jeopolitik konumu, güçlü ittifak ilişkileri ve bölgesindeki etkisiyle yeni siyasal yapılanmanın mimarları arasına girecektir."

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Ben daha çocukken kurulan, ve ilk kadın başkanı olmaktan tarifsiz bir onur duyduğum bu derneğin Türkiye'de bilançosunun çok olumlu olduğuna inanıyorum. TÜSİAD bu bilançoyu üyelerinin desteği ve onlardan aldığı güçle başarmıştır.Bu nedenle bir kez daha belirtmek isterim ki, Türk iş aleminin öncü kuruluşu olarak ülkemizin ihtiyaç duyduğu vizyonun şekillenmesine katkıda bulunmaya, toplumumuzun refahını ve huzurunu arttıracak açılımların belirlenmesinde öncülük etmeye devam etmeliyiz."

 

TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleri

Arzuhan Doğan Yalçındağ (Yönetim Kurulu Başkanı),Ümit Boyner (Başkan Yardımcısı, Yurtdışı İletişim Komisyonu Başkanı), Ferit F. Şahenk (Başkan Yardımcısı, Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu Başkanı), Haluk Dinçer (Sayman Üye, Dışişleri Komisyonu Başkanı), Hamdi Akın (Üye, Bilgi Toplumu ve Yeni Teknolojiler Komisyonu Başkanı), Tayfun Bayazıt (Üye, Şirket İşleri Komisyonu Başkanı), Erdal Karamercan (Üye, Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu Başkanı), Ali Kibar (Üye, Parlamento İşleri Komisyonu Başkanı), Mehmet Ali Molay (Üye, Sosyal İşler Komisyonu Başkanı), Volkan Vural (Üye, AB Uyum Komisyonu Başkanı), Zafer A. Yavan (Üye, Genel Sekreter Meslek Örgütleriyle İlişkilerden Sorumlu).''

TÜSİAD'ın eski yönetiminde yer alan Pekin Baran, Bülent Akgerman ve Ethem Sancak'ın yeni yönetimde yer almadığı görüldü. Yeni yönetime Hamdi Akın, Tayfun Bayazıt, Mehmet Ali Molay ve Volkan Vural katıldı. YİK Başkanlığına ise Mustafa Koç seçilirken, başkan yardımcıları Erkut Yücaoğlu, Tuncay Özilhan, Aldo Kaslowski ve Pekin Baran oldu. Yavuz Canevi ve Zekeriya Yıldırım da YİK sekreterliğine seçildi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) üye sayısı 2008'de 41 yeni üyenin katılımıyla 578'e ulaşırken, kadın üye sayısı da 60'a yükseldi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler