Uçuruma yuvarlanmadan Erdoğan'ı çağırın

ABD’nin ve dünyanın en saygın gazetelerinden New York Times'ın en önemli köşe yazarı Thomas Friedman, ABD Başkanı Barack Obama'ya İstanbul'dan yazdığı açık mektupla, "Erdoğan'ı davet et, aradaki buzları erit" çağrısı yaptı. İşte o yazı:

Uçuruma yuvarlanmadan Erdoğan'ı çağırın
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.06.2010 - 07:16

Türkiye beni ilk bakışta avucunun içine aldı. İnsanlarını, kültürünü, yemeklerini ve en önemlisi modern Türkiye olasılığını sevdim. Modern Türkiye denildiğinde Avrupa ve Orta Doğu arasında modern, laik, Müslüman, demokratik ve Arap-İsrail-Batı ile iyi ilişkileri olan bir toplumu kastediyorum. 11 Eylül’den sonra ’Bin Ladinizm’e karşı Türk modelini destekleyenlerden birydim. Türkiye’ye yaptığım son ziyarette, 2005’te yetkililerle yaptığım görüşmelerde Türkiye’nin AB’ye girmek için büyük çaba sarfettiğini ve öncelikli gündem maddesinin bu olduğunu görmüştüm. İşte bu yüzden Türkiye’nin İslamcı hükümetinin AB yerine Arap Birliğine -hayır bunu silin, İsrail karşıtı Hamas-Hizbullah-İran bloğuna- girmeye odaklandığını görünce şaşkınlığa düştüm.


Türkiye’nin rolü

Şimdi bütün bunlar nasıl gerçekleşti?
“Bir dakika Friedman. Bu gerçekten çok iğrenç bir abartı”, diyor Türk yetkililer.

Haklısınız. Abartıyorum ama o kadar da çok abartmıyorum. Türkiye’nin içinde ve dışında son birkaç yılda yaşanan hava akımları Türkiye’nin İslamcı hükümetinin -ki bu hükümeti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi yönlendiriyor- Doğu ile Batı arasındaki dengesinin bozulmasına neden oldu. Bunun etkileri çok büyük olabilir. Türkiye’nin dengeleyici rolü, dünya siyasetinde en önemli, sessiz ve istikrar sağlayıcı rol olarak tanımlanıyordu. Bu duruş yalnızca bu durum ortadan kalkınca farkedildi. İstanbul’da olduğum sırada, yaşanan hava akımlarının yanlış yönde devam etmesi durumunda burayı tamamen kaybedebileceğimize ikna oldum.

İlk hava akımı Avrupa Birliği’nden geliyor. 10 yıl önce Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için yasa, ekonomi, azınlık hakları ve sivil-askeri ilişkilerde birtakım reformlar yapılmasını gerektiğini söylemişti. AB liderleri şimdi Türkiye’ye: “Ah kimse size söylemedi mi? Biz bir Hıristiyan birliğiyiz. Müslümanlar giremez.” dedi. AB’nin Türkiye’yi reddetmesi çok kötü bir hamle ve Türkiye’nin İran ve Arap dünyasına yaklaşmasında en önemli etmen.

Fakat Türkiye güneye baktığı zaman başka bir akımla karşılaştı- Arap-Müslüman dünyasında lider yoktu. Mısır başıboştu, Suudi Arabistan uyukluyordu. Suriye çok küçüktü. Ve Irak çok kırılgandı. Erdoğan, İsrail’in Hamas tarafından yönetilen Gazze’ye ablukasında önemli bir rol alarak - ve sessizce yardım gemilerinin ablukayı delmesine destek vererek (ki bu olaylarda 8 Türk İsrailliler tarafından öldürüldü)- Türkiye’nin Arap sokak ve marketlerinde etkisinin artacağını keşfetti.

Bu nedenledir ki Erdoğan bugün Arap dünyasının en popüler lideri. Fakat bunun nedeni demokrasi, ılımlı bir siyaset ve İslam öne sürmesi değil aksine İsrail’in varlığını yüksek sesle eleştiren ve Hamas’ı Batı Şeria’da Filistin Devleti oluşturmaya çalışan Filistin Otoritesi’nden daha çok övmesidir.

İsrail’in bölgedeki insan haklarını ihlal etmesini eleştirmenin yanlış bir yanı yok. İsrail’in Filistin sorununa yaratıcı bir çözüm bulmadaki başarısızlığı tehlikeli bir diğer hava akımının oluşmasına neden oluyor. Fakat bu da Erdoğan İsrail’i katil olarak tanımlarken ve Darfur’da yaşanan katliam nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aranan Sudan devlet başkanı Omar Hassan El-Beşir’i ve oylamalarda hata olduğunu iddia eden binlerce kişiyi öldürüp hapseden İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinead’ı sıcak bir biçimde karşılarken çok zor. Erdoğan, Beşir’i konuk ederken “Bir Müslüman’ın katliam yapması mümkün değil” demişti.


‘Muhalefet dağınık’

Bir Türk dış siyaset uzmanı bana “Artık Doğu ile Batı arasında hareket etmiyoruz. Doğu’daki gerileyen elementlerin sözcüsü olmaya başladık” dedi. Son olarak içine çekilebilecek hava akımlarından biri Türkiye’nin içinde. Laik muhalefet partileri dağınıklık içinde, ordu gizli dinlemelerle yıldırılmış vaziyette ve basın, hükümet baskısı nedeniyle oto sansürünü arttırıyor, sindiriliyor. Eylülde Erdoğan hükümeti ülkenin en tartışmalı, büyük ve etkili medya imparatorluğu Doğan Holding’e 2.5 milyar dolarlık vergi cezası kesti, diz çökertebilmek için. Aynı zamanda Erdoğan halka yönelik konuşmalarda İsrail hakkında sert açıklama yapıyor. Yerel desteğini arttırmak için İsrail’i katil olarak tanımlıyor. Kendisini eleştirenleri bile “İsrail taraftarı” ve “Tel-Aviv’in avukatı” olarak tanımlıyor.

Üzücü. Erdoğan akıllı, karizmatik biri ve istediği zaman pragmatik olabilir. Diktatör değil. Onu Arap sokaklarındaki en popüler lider olarak görmek isterim. Fakat onu Arap radikalleden daha radikal ve HAMAS destekçisi bir lider olarak değil demokratik olmayan Arap liderler arasında demokrasinin avukatlığını yapan, Filistin ile İsrail arasındaki dengeyi sağlayabileyen bir lider olarak görmek isterim. Şu an Erdoğan bu pozisyonda değil ve sorun yaratan da bu. Belki Başkan Obama onu bir uçurumdan geçmek üzere olan ABD-Türkiye ilişkisini rahatlatmak için haftasonu Camp David’e davet etmeli.(vatan)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon