Wimbledon Türk tenisçi gördü...

Dünyada Türk tenisinin yeri başlıklı bir tartışmanın içinde yer alsanız elinizde pek konuşacak bir şeyiniz olmazdı. Ta ki geçen haftaya kadar. Özbek asıllı Türk tenisçi Marsel İlhan elemelerden başladığı Wimbledon Tenis Turnuvası'nda ikinci tura kadar yükselmeyi başardı. Şimdi herkes çeyrek ya da yarıfinal olur mu diye soruyor ama onun daha kalıcı bir hedefi var. On yıl boyunca ATP sıralamasında ilk yüzde kalmak...

Wimbledon Türk tenisçi gördü...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.07.2010 - 18:03

Yeşilyurt Spor Kulübü’nün toplantı odasında nadir görülen bir kalabalık var, kalabalığın büyük kısmını gazeteciler oluşturuyor. Beklenen isim Marsel İlhan, elemelerden katıldığı Wimbledon Tenis Turnuvası’nda ikinci tura yükselerek Türk tenis tarihinin en büyük başarısına imza attı. Yaptığı dereceye göre ilgi belki biraz abartılı gelebilir ama dedik ya bu bile tenisimiz için bir ilk. Yine de bunun yıllardır hasreti çekilen bir başarı olduğunu söylemek çok da kolay değil. Elbette yıllardır teniste olan bitenleri aktaran, toplantı sırasında Davis Kupası öncesi İngilizlerin Marsel İlhan hakkındaki yorumlarını gündeme getirebilen basın mensuplarını ve tenis severleri tenzih ederim ama tenisteki başarılarımıza paralel olarak artan ilgi patlaması beraberinde tenis uzmanı bir spor basını da getirmiyor. Marsel İlhan’ın basında yer alan haberlerinin sınırlı içeriği de biraz bu yüzden.

Açıkçası gelecek vaat eden bir tenisçiye ne soracağımız konusunda çok azımızın bir fikri vardı. Biz de hemen genelde yabancı futbolculara uyguladığımız bayrakla fotoğraf çektirme taktiğini denedik. İşe yaramış olmalı ki ertesi gün gazetelerin büyük çoğunluğunu o fotoğraflar kaplıyordu. Elbette bu kareler rasgele çekilmiş değildi. Marsel İlhan Semerkant doğumlu bir Özbekti ve İstanbul’a 2004 yılında gelmişti.

Wimbledon sona erdiğinde açıklanacak, dünya çapındaki profesyonel erkek tenisçilerin derecesini belirleyen ATP sıralamasında ilk yüzün içinde olması beklenen bir isim Marsel İlhan. Bu ne mi demek? Eğer sıralamadaki yerini korursa bundan sonraki Grand Slam turnuvalarına ön eleme oynamadan katılabilecek. Bu başarının herhangi bir Grand Slam’de değil de Wimbledon’da gelmesi işi daha da ilginç kılıyor. Çünkü çim kortta mücadele etmek Türk tenisçiler için senede bir ya da iki defa ele geçebilecek bir şans.

Basın toplantısı bitip de kendisine futbola olan ilgisini, hangi takımı tuttuğunu ve bunun gibi bir sürü anlamsız soru soran basın mensubunu geride bırakarak bizim için birkaç soru cevaplamasını istediğimizde Marsel İlhan ilk bizimle konuşuyormuşcasına sakin ve bıkkınlıktan uzaktı. İlk merak ettiğimiz Wimbledon’da korta ayak bastığı an neler hissetiğiydi. “Elbette heyecanlanmıştım, çünkü mutlaka kazanmam gereken bir maçtı. Kazanamasaydım aylarca süren hazırlık boşa gidecekti.” Ancak bilmeyenlere söyleyelim Marsel İlhan’ın en büyük özelliği belki de sadece ilk yirmideki tenisçilerde görülen soğukkanlılığı. Dolayısıyla bu heyecanı üzerinden atması da pek zor olmamış. İlk sette iki farkla geri düşünce heyecan ve tedirginliğin yerini anında hırs almış ve ilk turdaki zafer de bu hırs sayesinde gelmiş. “O benim için ayrı bir motivasyon oldu, ilk kez Wimbledon’a katılıyordum dolayısyla bu fırsatı kaçırmak istemedim.”

Marsel İlhan bundan altı yıl önce Türkiye’ye geldiğinde 17 yaşındaydı. Teniste adı duyulmuş bir isim değildi ama bu spora Özbekistan’da başladı. Bir adım ileri gitmek için Türkiye ve İstanbul doğru tercih olmayabilirdi. Çünkü Türkiye teniste pek adı sanı duyulmuş ülkeler arasında yer almıyor. Ancak onun kararı sadece tenisle alakalı değil. “Türkiye’yi ve İstanbul’u çok seviyordum. Hayatıma burada devam edecektim ve burada başarılı olacaktım.” Aldığı kararı tenis kariyeri açısından da bir risk olarak görmüyor. “Türkiye benim için yabancı bir ülke bile sayılmazdı. 2002 Dünya Kupası’nda bile Türk milli takımını tutuyordum.” Her zaman hedefini yüksekte tutuğunu söylüyor, gösterdiği gelişme de kimi tenis otoriteleri için beklenenden hızlı olabilir ama kendisini hiç şaşırtmamış. Henüz sıralamada 500’le 600 arasında yer alırken bile ilk yüze gireceğini ve en az on yıl bu derecesini koruyacağını söylüyormuş.

Şimdi hayallerinin bir kısmını da gerçekleştirmek üzere. Yaptıklarından sonra hâlâ gözden uzak olması beklenemezdi ama o basın karşısında olmaya alışkanlığını ilginç bir cümleyle dile getiriyor. “Zaten turnuvalara gittiğimde sık sık röportajlarla karşılaşıyordum. Yurtdışında buradan daha çok tanınıyorum.” Ancak bu tanınmışlıkla birlikte gelişen bir de isteksizliği var. “Artık yurtdışına gitmek istemiyorum” diyor. Bunun sebebi, mesleği. “Boş zamanlarında ne yapıyorsun” diye sorduğumda, aslında baltayı taşa vurduğumu geç anlıyorum. Marsel İlhan’ın tüm sezon boyunca seyahatler ve turnuvalardan geriye sadece iki boş haftası kalıyor, o süre içinde de seyahat etmek istemiyor doğal olarak. Önümüzdeki on yıl da İlhan için bundan pek farklı olmayacak. Yine de İstanbul’da geçirdiği kısıtlı zamandan büyük keyif alıyor.

Onun hayatı diğer tenisçilerden çok farklı değil, farkı büyük çoğunluğu bir tenis maçına bir set bile tahammül edemeyen bir halkı iki buçuk saat boyunca ekran başına kilitleyebilmesi. Klişe olacak ama doğru, Marsel için küçük ama Türk tenisi için büyük bir adım atıldı.

Karda kışta antrenmana

Dünya sıralamasında önemli yerlere çıkan tenisçilerin olmazsa olmazı tenise çocuk yaşlarda başlamak. Marsel İlhan için de farklı bir durum yok. Ancak Özbekistan, her sene profesyonel tenise birkaç sporcu armağan eden İspanya ya da ABD gibi yetenekli gençlere imkân sağlayan bir ülke değil. Marsel İlhan da çocukluğunda antrenmanlara gitmek için çetin Orta Asya ikliminde uzun yolculuklar yapmış. İlk turnuvasını kazanana kadar hâlâ antrenörünün ödünç verdiği raketi kullanıyormuş. Tenis zengin sporu olarak bilinir ama Marsel İlhan’ın hikâyesi pek de böyle başlamamış.

Uluslararası tenis otoritelerinin dikkatiniyse ilk olarak 2007’de 1320’inci sıradan 320’inciliğe ilerleyerek çekmiş. Bir yıl sonraysa kariyerinin ilk challenge kupasını Ramat Hasharon Açık’ta Slovak İvo Kloç’u yenerek elde etti. 2009’da US Open’da elemeleri geçerek ana tabloya girmeyi başardı. Böylece bir Grand Slam’de bunu başaran ilk Türk tenisçi olarak tarihe geçti. İlk turda da Belçikalı Christophe Rochus’u beş sette yenerek yine Grand Slam’de tur atlayan ilk Türk tenisçi oldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler