Yasa - Hukuk - Adalet ve Yargı...

Yasa - Hukuk - Adalet ve Yargı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.01.2012 - 07:12

Devlet varlığının olmazsa olmaz şartı olan hukuk ve adalet doğrudan var olamıyor. Devletin temeli olan adalet, hukukun nihai amacı. Adalet için yasa adını verdiğimiz araçlara gerek var. Bir yönetim biçimi olan demokrasinin amaç mı yoksa araç mı olduğu belki tartışılır; ama yasaların araç, adaletin amaç olduğu tartışma kaldırmaz.

Belki başlığa bir göz atıp ‘Yine mi?’ diyenler olabilir. Son bir yıl içinde en az iki üç kez değinmiş olmalıyım. Evet, yine ve yeniden. Her biri, bütün zamanların değişmeyen, gündemden hiç düşmeyen sorunlarıdır bunlar.

O kadar çok konuşur, tartışır olduk ki -demokrasi gibi- ana kavram hukukun amaç, araç ve süreç boyutları birbirine karışmaya başladı.

Akşam haberlerinde, “Kanunun uygulanmasıyla ilgili bir kanun” başlığını duyunca, yıllar önce bir komşu ülkede kurulan “koordinasyon bakanlığı”nı anımsadım. Neler düşündümse, sabahleyin “Saçlarıma ak düştü sana ad bulamadım” güftesiyle uyandım. Bakanlar Kurulu yasaları yürütemiyorsa, bir koordinasyon bakanlığı n’apabilir ki? Yasaların geçici olmayan ortak maddesi yasanın Bakanlar Kurulu’nca “yürütüleceğini” söyler. Yasa beklendiği gibi uygulanamıyorsa, yeni bir yasa ile uygulanabilir mi?

Sorun, erklerin ayrılığı ilkesinden kaynaklanıyor gibidir. Yürütme, yargıya, “yasaları doğru uygula” çağrısı yaparak kendini aklamak istiyor. Yargının kısık sesi, adil yargılama istiyorsak, “adil yasalar yapalım” diyor. Bu sütundaki “Yasanın Gözü” yazımı, çağdaş yasalar böyle yapılıyorsa “gözümüz yasamanın üzerinde olsun” önerisiyle bitirmiştim.

Tutuklama süresinin “yargısız infaz”a dönüşmeye başlamasıyla, yerli ve yabancı uzmanlar bazı sorunlarımız bulunduğu görüşünde birleşiyor.

Herkes hukuk ve adalet istediğine göre...

Sorun nedir, çözüm nerededir?

Sanımca kurumsal değil yapısal ya da kavramsal bir sorun: Hukukla ilgili yasa, yargı ve adalet kavramları sanki birbirine karıştırılıyor. Devlet varlığının olmazsa olmaz şartı olan hukuk ve adalet doğrudan var olamıyor. Devletin temeli olan adalet, hukukun nihai amacı. Adalet için yasa adını verdiğimiz araçlara gerek var. Bir yönetim biçimi olan demokrasinin amaç mı yoksa araç mı olduğu belki tartışılır; ama yasaların araç, adaletin amaç olduğu tartışma kaldırmaz. Yasa değişir, değiştirilir; adalet ise değişmeyen bir ülküdür. Er geç tecelli edeceğine, yerini bulacağına inanılır. Umut gibi hayatın çetin sorunları karşısında insanı ve toplumları ayakta tutan güç ve inanç kaynağıdır, adalet. Ahir dünyada değilse, sonrakinde mutlaka, deyip teselli bulur, inancımızı korumaya çalışırız. Yasalar çelişik olsa da adalet tektir. Montesqieu’nün baş eseri “Yasaların Ruhu” üzerinedir.

Yasalar uyulması, sayılması zorunlu olan araçlardır; ama bu zorunluk onların her zaman gerçek, hukuki ya da adil olduğunu göstermez. Yasa ile hukuk, günlük hayattaki gerçek ile ideal ikilisine benzer, her toplumda her zaman bu ikilem var olagelmiş; var olagidecekmiş gibi görünür. Birbirine yaklaşması “adalet”; birbirinden uzaklaşması ise Victor Hugo’nun ünlü romanında “sefalet” olarak anılır.

İdealistler adalet ister, nihilistler inanmaz, realistler güçlüğünü bilir.

Son cümledeki uzlaşmaz dünya görüşlerinden üçünün de yabancı kökenli oluşu hüzün verici değil mi? Oysa modern sonrası çağın sorumsuz dünya görüşü “Dert etmeyin, her şey olabilir” diyor.

İdealist Eflatun, binlerce yıl önce Sokrates adına şöyle demiş:

“Öyleyse makul ol, Kriton, felsefe öğretmenlerinin iyi ya da kötü kişiler mi olduğu üstünde durma, felsefeyi değerlendir ve düşün; onu izle, onun hizmetinde ol, inancını da yitirme!”

Yasaları yapan, yürüten ve uygulayan seçkinlerin iyi ya da kötü kişiler olduğu üstünde fazlaca durmayalım, diyorum; ya n’apalım? “Adalet inancı”mızı, umudumuzu ve “yaşam sevinci”mizi yitirmeyelim. Belirsiz gelecek, ‘sefalet’in değil, ‘adalet’in olabilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler