"Yaşamın kendisi siyasi"
İran'da hapse mahkûm edilen muhalif yönetmen Muhammed Resulof, "hayat hakkında filmler"yaptığını söylese de siyasetçileri rahatsız ettiğinin farkında: "İran'da insanların yaşamı, devletin kontrolü altında. İran'daki herhangi bir kişinin hayatını gösterdiğinizde de, filminiz siyasi bir filme dönüşüveriyor. Ama zaten yaşamın kendisi siyasi."
Bu yıl 31.’si düzenlenen İstanbul Film Festivali, İranlı yönetmen Muhammed Resulof’un son filmi “Hoşça Kal”a ev sahipliği yaptı. Resulof’un “avukat” ve “kadın” olduğu için köşeye sıkıştırılan bir bireyin çıkışsızlığını anlattığı filmin hikâyesinden belki bir adım daha önde olan, yönetmenin kendisi ve söyledikleri. İlk filmini 2002’de çeken 2010’da Cafer Penahi ile birlikte hükümete karşı işlediği suçlardan dolayı hapse mahkûm edilen Resulof, cezaevinden çıktıktan sonra yeniden sinemaya döndüğü “Hoşça Kal” ile Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Yönetmen Ödülü’ne değer görülmüştü.
Şu anki şartlarda ülkesi tarafından “düşman için film çeken bir vatan haini” olarak görülen Resulof, bu yüzden “Hoşça Kal”ı yurtdışına gizlice çıkarmak zorunda kalmış, İran’da gösterilmesi yasak olan bu filmin çekimleri içinse iki ayrı senaryo hazırlamıştı. Gerisini Resulof’tan dinleyelim...
- İran’da son dönemlerde sanatçıların giderek daha fazla parçası haline geldiği siyasi ve sosyal gerilimler, sinemaya bakışınızı etkiledi mi?
Doğrusunu isterseniz ben “hayat” hakkında film yapıyorum. Birileri bana, “Sen siyasi filmler yapıyorsun, siyasi bir sinemacısın” dediğinde de çok şaşırıyorum. Bu şekilde anlaşılıyor ya da yorumlanıyor olmak İran’da devletin sabırsızlığından kaynaklanıyor bana kalırsa. Devletin refleksi bir filmin siyasi olarak algılanmasına sebep oluyor.
- Israrla hayat hakkında film yaptığınızı söylemenize rağmen birileri neden sizin siyasi filmler yaptığınız konusunda bu kadar ısrar ediyor öyleyse?
Cevabı çok basit çünkü siyasetçileri rahatsız ediyorum. Bence İran’da insanların yaşamı devletin kontrolü altında. İran’daki bir kişinin hayatını gösterdiğinizde de filminiz bir anda siyasi bir filme dönüşüveriyor ama zaten yaşamın kendisi siyasi.
- “Hoşça Kal”ı İran’da hapis cezasına çarptırılmanızdan sonra çektiniz. Hakkınızdaki suçlamalar ile cezaevi sürecinizin bu film üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Bir film yapınca filmin bir bölümü hayatınızın bir kısmına benziyorsa şahsi tecrübeleriniz filmi etkiliyor. Filmdeki bazı sahneler cezaevi sürecimin yansımaları kuşkusuz ama şöyle bir gerçek de var ki ben cezaevini hayatın dışında görmüyorum, hayatın içinde olan bir şey bu. Bunu yaşadım ve bundan etkilendim. Diğer yandan çevremde gazeteci ve insan hakları alanında çalışan çok sayıda arkadaşım da var. Onların da hayatlarından bir şeyler alıp bu hikâyeyi oluşturdum.
- “Hoşça Kal” karanlık, mistik ve müziksiz bir film. Filmin bu dokusu, anlatılan hikâyeyi daha toplumsal gerçekçi bir alana taşımıyor mu?
Ana karakterin hayatı İran’da yaşayan herkesin hayatı değil ama onun hayatında, İran’da yaşayan herkesin hayatında olan bir şeyler var.
‘Ne demek olduğunu biliyorum’
- Peki ana karakterle kendinizi özdeşleştirdiğiniz yönler var mı?
Çok. Örneğin evini aramaya geldikleri sahne. Bunun ne demek olduğunu biliyorum. Kadın o olaydan sonra elindeki sigarayı bile içemiyor, bunun da ne demek olduğunu biliyorum.
- Cannes’da aldığınız ödül sizi nasıl etkiledi?
Ben filmimi Cannes’da göstermek istiyorum diye düşünmedim, bunu düşünerek çekmedim. Bu sinema sanatında belki biraz ilgiyi arttırabilir ama ben bir sinemacı olarak film yaparım, filmin gösterilmesiyle dağıtımcı ilgilenir.
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası