Yeni Bir Rejime Doğru

Yeni Bir Rejime Doğru
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.03.2012 - 07:15

Türkiye’yi iyi bilen bir Fransız yazarı Martine Gozlan, “Türk Sahtekârlığı” (L’imposture Turque) adlı kitabında 2002’den bu yana oluşan Türkiye modelinin “üç hayale” dayandığını yazıyor. “Erdoğan’ın Türkiye’si”, sanıldığı gibi, a) demokratik bir model b) laik bir model c) bölgesinde jeopolitik bir model değildir.

Geçen pazar günü Meclis’in Eğitim Komisyonu’nda meydana gelen olaylar Türk demokrasisi açısından önem taşımakta.

Bir kere belirtmek gerekir ki, pazar günkü olay, bir bölüm medyanın küçülterek verdiği gibi, Meclis’te sıkça görülen, neredeyse olağanlaşan iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasındaki kavgalardan biri değil.

Olayın gerçek yüzü şu: AKP grup başkanvekilleri imzası ile Meclis’in Eğitim Komisyonu’na bir yasa tasarısı sunulmuştur. Gelecek kuşakların, Türkiye’nin geleceğini biçimlendirecek olan ve toplumun hiçbir kesimine danışılmadan hazırlanan bu önemli yasa tasarısını muhalefet engellemeye çalışmıştır. Bunun üzerine pazar günü, AKP milletvekilleri güç kullanarak muhalefetin Eğitim Komisyonu’nda bulunmasına izin vermemişlerdir. Komisyona girmek isteyen milletvekilleri dövülmüştür. Komisyon üyesi muhalefet milletvekilleri bile toplantı odasına girememişler ve muhalefetin bulunmadığı bir komisyonda sadece iktidar milletvekillerinin oylarıyla tasarı kabul edilmiştir. Oysa, iktidar Eğitim Komisyonu’nda çoğunluğa sahip. Muhalefet milletvekilleri komisyona gelip konuşsalar, sonra oylama yapılsa sonuç iktidarın istediği gibi olacak.

İktidar ve iktidara yakın basın tarafından sorun, muhalefetin engelleme çabalarına karşı iktidarın önlem alması biçiminde gösterilmeye çalışılmakta. Oysa muhalefetin yasa tasarısını engelleme çabaları ile muhalefet milletvekillerinin güç kullanılarak komisyona sokulmaması ve tek tarafın oyları ile yasanın kabul edilmesi aynı sepete konulamaz.

Muhalefetin bir tasarının yasalaşmasını önlemek için “engelleme yapması” (filibuster) parlamenter demokrasilerde sıkça görülen eski bir yöntem. Örneğin İngiltere parlamentosunda, 1983’te İşçi Partisi milletvekili John Golding telekomünikasyon ile ilgili yasa tasarısının kabulünü önlemek için 11 saat konuşmuş. Kanada parlamentosunda 2011 yılında Yeni Demokrat Partisi milletvekilleri posta çalışanları ile ilgili bir yasa tasarısı konusunda 58 saatlik bir engelleme yapmış. ABD Senatosu’nda 1957 yılında Strom Thurmond adlı bir senatör 24 saat 18 dakika konuşmuş ve yasanın geçmesini önlemiş. Böyle pek çok örnek var ama bu örneklerin hiçbirinde iktidar partisi güç kullanarak müdahale etmiyor. “Bunlar artık fazla oldu. Talimatımız yasanın bugün geçmesini gerektiriyor. Onun için onları komisyona sokmayalım, girmek isteyenleri dövelim” demiyor.

Demokrasiler şöyle bir dengeye dayanır: Azınlık çoğunluğun karar alma yetkisini, çoğunluk da azınlığın bu kararları eleştirme ve muhalefet etme hakkını kabul eder. Pazar günü bu denge temelinden bozuldu.

Milletvekillerinin Meclis çalışmalarına katılmalarının güç kullanarak önlenmesi, demokrasi ile ilgisi olmayan rejimlere özgü bir özellik. Örneğin, faşist İtalya’da, Mussolini’nin Kara Gömleklileri Roma’ya yürüyüp “Duce”nin de kral tarafından başbakan olarak atanmasından sonra, parlamento üzerinde ağır bir baskı uygulanmaya başlandı. Faşist yönetimi eleştiren milletvekilleri vatan haini sayılıyor, sokakta dövülüyordu. Sonunda parlamento tüm yetkilerini Mussolini’ye devretti.

Nazi Almanya’sında ise Reichstag yangınından sonra 25 Mart 1933’te yetki yasasını görüşmek amacıyla parlamento toplandı. Ancak toplantıya tutuklanan sosyalist ve komünist milletvekilleri katılamadı. Toplantı, Meclis içinde ve dışındaki SA birliklerinin (Sturmabteilung-Hitler’in iktidara gelmesinde önemli bir rol oynayan, Nazi Partisi’nin paramiliter birlikleri) baskısı altında yapıldı. Tasarı lehine oy vermeyen milletvekilleri SA birliklerinin tehditlerine maruz kaldı. Böyle bir ortamda kabul edilen yetki tasarısı ile hükümete yasama yetkisi verildi. Bu yasa ile Hitler’in diktatörlüğü yasallaştı. Yetki yasası görüşmeleri sırasında Hitler “Hükümet derin bir dinsel yaşam için gereken koşulları yaratmaktadır” dedi.

Pazar günü yapılan Eğitim Komisyonu toplantısının da bunlardan farklı olduğu söylenemez. AKP milletvekillerinin baskısı altında toplanan Eğitim Komisyonu’na muhalefet milletvekilleri sokulmadı. Konuşma ve oy kullanma hakları gasp edildi. AKP Türkiyesi’nde meydana gelen olayların amacı iktidarın ideolojisine uygun yeni bir toplum yaratmak. Bu amaç demokrasi kılıfı içinde yürütülüyor. Gerçek amaç halktan saklanıyor.

Pazar olayları TBMM’de bir ilk. Türk demokrasi tarihine “Kara Pazar” olarak geçecek. Pazar olaylarının ortaya çıkardığı gerçek şu: AKP iktidarı demokratik meşruiyetini yitirmekte, Türkiye’de giderek büyüyen bir rejim sorunu doğmakta. Pazar olayları bunun açık bir göstergesi. Bir yandan bu gidişe karşı koymak, bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermek, öte yandan bu gerçeklerin halk tarafından anlaşılmasını sağlamak başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin görevi.

Türkiye’yi iyi bilen bir Fransız yazarı Martine Gozlan, “Türk Sahtekârlığı” (L’imposture Turque) adlı kitabında 2002’den bu yana oluşan Türkiye modelinin “üç hayale” dayandığını yazıyor.

“Erdoğan’ın Türkiye’si”, sanıldığı gibi, a) demokratik bir model b) laik bir model c) bölgesinde jeopolitik bir model değildir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede yaşamak isteyen herkesin, pazar günkü olayların ortaya çıkardığı gerçeği görmesi ve bunu kabul etmemesi gerekir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler