'Yüksek enflasyon olmasa...'

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Türkiye'nin 35 yıl yüksek enflasyon nedeni ile her yıl yüzde 1-1,5 büyüme kaybına uğradığına işaret etti.

'Yüksek enflasyon olmasa...'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.04.2012 - 09:01

İstanbul'da düzenlenen "Forum İstanbul 2012"nin ikinci gününde açılış konuşması yapan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümü için iddialı hedefler konulduğunu ve bu hedeflere ulaşmak için Merkez Bankası'nın ve finansal istikrar komitesini oluşturan kamu kurumlarının nasıl katkı yapabilecekleri konusundan bahsetti. Başçı, sürdürülebilir büyüme için "gerekli şartlar nelerdir?" diye incelendiğinde, fiyat istikrarı ve finansal istikrarın vazgeçilmez olduğunu söyledi. 1970'lerden itibaren petrol fiyatlarındaki artışla birlikte yüksek enflasyon dönemi yaşandığını hatırlatan Başçı, fiyat istikrarının maliyetine ilişkin, ellerinde çalışbilecekleri ciddi verilerin bulunduğunu söyledi. Bir ülkenin ortalama enflasyon oranının, diğer bir ülkeye göre 10 puan daha yüksek olduğunda, bunun büyüme hızına -0,2 ile -0,3'lük bir katkısı yaptığını ve büyümeyi düşürdüğünü vurgulayan Başçı, "Bu, 'enflasyon sayesinde büyüyelim' çağırısının tam tersi ve verilerle desteklenmiş bir sonuç. Uzun vadeli büyümeye enflasyon zarar veriyor" dedi.
 

'Enflasyonun çok maliyetli olduğunu aklımızdan çıkarmayalım'

Türkiye'de 1970'den itibaren 2005 yılına kadar ortalma yüzde 50'lik enflasyon yaşandığını anımsatan Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Akademik çalışmalardan yola çıkarak kaba bir hesap yapacak olursak, Türkiye'ye bu ortalamada en az yüzde 1 ile belki yüzde 1,5 büyüme kaybına mal oldu. 35 yıl uzun bir süre. Bu süre içerisinde her yıl yüzde 1 büyüme kaybederseniz, 'ne kadar bir toplam hasıla kaybı olur?' diye baktığınızda, bugün Türkiye'nin gayrisafi yurtiçi hasılası, Amerikan Doları ile ölçüldüğünde 772 milyar dolar 2011 yılı için. Bu rakam çok rahatla 1 trliyon dolar olabilirdi. Türkiye yüksek, dalgalı enflasyon dönemini yaşamasaydı, kaynak dağılımı bu yüzden bozulmasıydı, daha çok yatırım yapılabilseydi, ücretler üzerine bir baskı kurulmasa ve daha çok işgücüne katılım, istihdam olsaydı, az 1 trilyon doları bugün görmüş olabilirdik. Dolayısıyla enfalsyon çok maliyetli bir iş. Bugün dünyada enflasyonist bir ortam yok. Ancak, hiç bir zaman biz yüksek enflasyonun çok maliyetli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Her zaman bunu hatırlamalıyız. Gelişmiş ülkeler de bunu unutmamalılar."
 

'Mali disiplini sağlamasaydık 70 milyar dolar kayba uğrayacaktık'

Finansal istikrar denildiğinde ise fon kaynaklarını sağlayanlar ile kullananlar arasındaki ilişkinin sorunsuz bir şekilde işlemesinin anlaşıldığını dile getiren Başçı, şayet borçluların, borçlarını ödeyemeyecek noktaya geldiğinde ise bu sorunun oldukça derin bir olumsuz etki yapabildiğinin altını çizdi. Türkiye için genellikle bunun kamu borcundan kaynaklanan bir problem olarak ortaya çıktığını söyleyen Başçı, bu konuda da akademik çalışmaların olduğunu belirtti. Başçı, "Kamu borcunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının yüzde 90'ın üzerinde olduğu durumlarda, ortalama ülkelerin büyüme hızları 1 puan daha düşük oluyor. Biz Türkiye'de 2001 krizinden sonra, kamu borcunun gayrisafi hasılaya oranı yüzde 90'ı aşmıştı. Eğer hiç bir tedbir alınmasa ve o şekilde yüzde 90'ın üzerinde kalsaydı, o tarihten bugüne kadar geçen süre içerisinde, Türkiye'de gayrisafi hasıla bugün 772 milyar dolar yerine, 700 milyar dolar olacaktı. Dolayısıyla 70 milyar dolarlık bir kayba uğrayacaktık. Eğer bu mali disiplini Türkiye olarak sağlayamasaydık" diye konuştu.

'Krizden çıkış için çaba gösteriliyor'

Konuşmasında küresel ekonomik krize de değinen Başçı, küresel ekonomik krizden çıkış için çaba gösterildiğini, o nedenle Batı ülkelerinde çok ciddi parasal genişlemenin söz konusu olduğunu, bunun sonuçları konusunda çok net bir resim olmadığını belirterek, "Bunun enflasyonist etkileri olup olamayacağı konusunda biraz zamana ihtiyacımız var. O yüzden şimdiden erken konuşmayalım. Fakat her zaman, herkesin bu konuda dikkatli olmasında fayda var" değerlendirmesinde bulundu.

 

Başçı uyardı

Başçı, bugün dünyada bir "kamu borcu" problemine doğru gidildiğini söyledi. Bu konuda dikkatli olmakta fayda olduğunun altını çizen Başçı, "Dolayısıyla, 'çok kısa vadede ben ekonomiyi destekleyeceğim', 'kamu harcamalarını artırayım', 'biraz vergileri azaltayım' demek, kısa vadede 'saman alevi' gibi etki yapabilir. Fakat kamu borç yükü, finansal istikrar açısından uzun vadeli olumsuz etkilerini hiç bir zaman hiç kimsenin aklından çıkarmaması gerekir" uyarısında bulundu. Başçı, finansal istikrarsızlığın sadece kamu borcundan kaynaklanmadığını, bankacılık sistemi ve finansal sektör üzerinde de dikkatli olunması gerektiğini, aksi taktirde benzer yüklerin, yine dönüp dolaşıp kamunun borç yükü olarak kendisini gösterdiğini vurguladı.

'Girişimcilikte vergi engeli olduğu tespit edildi'

Türkiye'de gözetim ve denetimden sorumlu birçok kuruluş bulunduğunu söyleyen Başçı, bu kurumları MB, BDDK, SPK, TMSF ve sigortacılıkla ilgili Hazine Müsteşarlığı olarak sıralarken, yeni mevzuat çerçevesinde bu kurumların "Finansal İstikrar Komitesi" adı altında "tavsiye kararı" oluşturan bir organ olarak bir araya geldiğini söyledi. Bu komitede finansal istikrarın nasıl güçlendirilebileceği, neler yapılabileceği gibi konuların tartışıldığnı söyleyen Başçı, burada alınan kararların, tavsiye kararlarına bağlanabildiğini belirtti. Başçı, "Burada çok önemli bir çalışma yapıldı. Maliye Bakanlığımız açıkladı. Finansal sektörün vergilendirilmesiyle ilgili önemli eksikliklerimizin olduğunu fark ettik. Yenilikçilik, Ar-Ge, girişimcilik gibi konularda bir takım vergi engelleri olduğu tespit edildi. Özellikle risk sermayesi, girişim sermayesiyle ilgili Türkiye'de bir takım vergi dezavantajlarının olduğu ortaya çıktı. Benzer şekilde melek yatırımcı olarak bilinen bir girişimin Türkiye'de kullanılmadığı, bunun da önünde bir takım vergisel engeller olduğu, bu toplantılarda ortaya çıktı. Maliye Bakanlığımız'dan biz, tavsiye verici bir kuruluş olarak rica ettik ve 'acaba bu konuları değerlendirebilir miyiz?' dedik. Maliye Bakanlığımız, bizzat toplantılara katılarak, detaylı bir şekilde buradaki engelleri, 'birer birer nasıl ortadan kaldırırız?' çalışmasını bizlerle birlikte yaptılar ve bu konuda bir açıklama yakın zamanda yapıldı."
 

'Özel kesim fazla tasarruf yapmıyor'

Bunun yanı sıra Türkiye'de bir tasarruf açığı olduğunu anımsatan Başçı, "Özel kesim özellikle tasarrufu pek sevmiyor. Çok da fazla tasarruf yapmıyor. O nedenle Türkiye'de özel kesimin, bireysel emeklilik sisteminin reformuyla tasarrufları nasıl güçlendirilebilir konusunda finansal istikrar komitesi gündeminde yer aldı. Oradan çıkan tavsiye kararları da büyük ölçüde hayata geçecek gibi görünüyor. Çok önemli bir reform bu. Kamuoyunda bilinirliği çok az ancak, bu tanındıkça, bilindikçe tasarrufu teşvik edici, BES sistemine geçileceği anlaşılıyor. O yüzden, şu ana kadar olan çalışmalar, genelde yapısal açıdan konuya baktı. Onun dışında da her bir kurum, ne yapıyor. Onunla ilgili biraraya gelmek ve birbirimizi dinlemek, koordinasyon açısından da faydalı oluyor" dedi.
 

'Sokaktaki vatandaş finans ve fiyat istikrarının değerini artık biliyor'

Başçı, Türkiye'nin geçmişte fiyat ve finansal istikrarın olmaması nedeni ile çok muzdarip olduğunu, çok büyük maliyetleri üstlendiğini söyledi. Ancak bu durumun, kamuoyunda "farkındalık" açısından bir faydası olduğunu ifade eden Başçı, "Bu fiyat istikrarı ve finansal istikrarın değerini sokaktaki vatandaş gayet iyi biliyor. Bu bizim için bir avantaj. Bu küresel kriz ortamında mevcut, halen bitmemiş olan 2008 krizi ortamında bu çok büyük bir avantaj. Bu avantajı biz kaybetmeden, bu alanda dikkatli olmaya devam ederek, diğer alanlarda da hükümet bazında ve sivil toplum kuruluşları bazında reformlarımızı, yatırımlarımızı yapmaya devam ederek, geleceğe güvenle baksak, 2023 yılı gerçekten Türkiye için çok iyi bir 100. yıl olabilir" diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler