Celâl Üster: ‘Ege uygarlığının mirası Marksizmin ışığında yeniden yorumlanıyor!’

İngiliz bilim insanı George Thomson, 1941’de yayımlanan Aiskhylos ve Atina: Tragedyanın Kökeni (Çev. Mehmet H. Doğan) adlı yapıtında, Aiskhylos’un oyunlarından yola çıkarak incelediği Yunan tragedyasını anaerkil toplumdan erkek egemen topluma geçişin bir yansıması olarak yorumlamıştı. Thomson, antikçağ üstüne yapılmış en yetkin Marksist araştırmalardan biri sayılan, anaerkil topluluklardan aile, tanrı ve özel mülkiyet üstüne kurulan ataerkil topluluklara geçişin de kılı kırk yaran bir incelemesi niteliğindeki Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler’in ilk cildi Tarihöncesi Ege’yi 1949’da, ikinci cildi İlk Filozoflar’ı 1955’te yayımlamıştı. Aslında bir bütün oluşturan ve ülkemizde ilk kez Yordam Kitap tarafından bir arada yayımlanan bu üç kitabı Tarihöncesi Ege’nin çevirmeni Celal Üster’le konuştuk.

Celâl Üster: ‘Ege uygarlığının mirası Marksizmin ışığında yeniden yorumlanıyor!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.03.2022 - 00:03

Fotoğraf: VEDAT ARIK

‘THOMSON GERÇEK BİR BİLİM İNSANI. SAĞLAM VE TUTARLI BİR MARKSİST!’

- George Thomson’ı sizin dilinizden tanıyabilir miyiz?

Kanımca Thomson her şeyden önce gerçek bir bilim insanı, ikincisi sağlam ve tutarlı bir Marksist. Dil, edebiyat ve eskiçağ toplumu üstüne çalışmalarında Marksist bakış açısını uzmanı olduğu bu alanlara uygulamak için kılı kırk yaran bir uğraş vermiş.

Onu daha çok Eski Yunan toplumu, felsefesi ve edebiyatı üstüne yapıtlarıyla tanıyoruz, ama Cambridge’deki King’s College’ı bitirdikten sonra gittiği İrlanda’da yaptığı dil incelemeleri de azımsanmamalı.

Çalışmalarını 1926-27 yıllarında Cambridge Üniversitesi’nde, 1927-33 ve 1934-36 dönemlerinde King’s College’da sürdürdükten sonra 1937’den 1970’e kadar Birmingham Üniversitesi’nin Eski ve Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders vermiş.

Thomson’ın gerçek bir bilim insanı olduğunu vurgulamam boşuna değil. Daha 1940’lı yıllarda, insanlığın tarihöncesinin gölgede kalmış bir köşesini günışığına çıkarırken antropoloji, etnoloji, arkeoloji, filoloji, sosyoloji, felsefe, sanat, edebiyat ve mitologya gibi birbirinden çok farklı alanların birikimlerini ve olanaklarını birbirlerini sonsuzca destekler biçimde seferber ettiğini düşünürsek...

AISKHYLOS’UN TRAGEDYALARI VE İLKEL KABİLE TOPLUMUNDAN KENT DEVLETİNE YUNAN TOPLUMUNUN GENEL EVRİMİ!

- Peki, Aiskhylos ve Atina: Tragedyanın Kökeni’nden başlarsak. 1941’de yayımlanmış olan bu kitabı günümüzde nasıl okunmalı?

Thomson, yıllardır üstünde çalışmakta olduğu Aiskhylos’un oyunlarını bu kitapta Yunan toplumunun genel evrimini, özellikle de kabile toplumundan devlete geçiş döneminin ışığı altında yeniden yorumlamıştı.

Diyeceğim, bu yapıt, yalnızca Aiskhylos’un tragedyalarını incelemekle yetinmenin çok ötesine geçen bir kitap. Atina demokrasisinin kökenlerini ve gelişimini, giderek Batı uygarlığı ve kültürünün yapısını da irdeleyen bir araştırma.

Neden derseniz; Thomson, Aiskhylos’un oyunlarının, alışılagelmiş edebiyat eleştirisinin ya da geleneksel bilgi ölçütlerinin sınırları içinde kalınarak çözümlenemeyeceği kanısında.

Thomson’a göre, Aiskhylos’un tragedyaları, Atina kentinin toplumsal ve siyasal yaşamının ayrılmaz bir parçası; o yüzden de bu oyunlar ancak Atina’nın tarihsel içeriğinin tamamının sistemli bir biçimde incelenmesiyle anlaşılabilir.

Denilebilir ki, bu kitabın birincil amacı, Aiskhylos’un daha derin bir biçimde anlaşılması olsa da, bu inceleme erken dönem Yunan şiirinin tarihini, Eski Yunan düşüncesindeki belirleyici öğelerin gelişimini, tragedyanın dinsel temellerini, sonra tüm bu kültürel gelişmelerin ilkel kabile toplumundan kent devletine geçişle ilişkisini de içeren çok geniş bir alanı kapsıyor.

Hiç kuşku yok ki, edebiyata ya da tiyatroya bambaşka yaklaşımlar da olabilir, kaldı ki var da. Ama Thomson’ın “Aiskhylos ve Atina”daki yaklaşımı bir toplumun yapısının, bir toplumdaki değişimin tiyatro üstünden nasıl okunabileceğinin yetkin bir örneği.

Fotoğraf: VEDAT ARIK

- Sizin çevirdiğiniz Tarihöncesi Ege’ye gelirsek…

Her şeyden önce, Thomson’ın, iki kitaptan oluşan “Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler” adlı yapıtı, “Aiskhylos ve Atina”da ileri sürdüğü savları geliştirmek, açımlamak amacıyla yazdığını vurgulamalıyım.

Thomson’ın dediği gibi, “Tarihöncesi Ege”nin, aslında “Aiskhylos ve Atina”da değinilmekle yetinilen bazı temel sorunların, özellikle de anaerki, toprağın kullanımı, Ege’nin tarihöncesi ve destanın enine boyuna bir açılımı olduğunu söyleyebiliriz.

Günümüz Türkiye’sinin özellikle batısı, Ege bölgesi açısından büyük önem taşıyan Ege uygarlığının mirasını Marksizmin ışığında yeniden yorumlamayı üstleniyor Thomson.

- Tarihöncesi Ege’ye yazdığınız önsözde, bu çalışmanın, Lewis Henry Morgan’ın Eski Toplum ve Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devlet Kökeni adlı yapıtlarıyla bağlantılarından söz ediyorsunuz…

Evet, dediğim gibi, “Tarihöncesi Ege”, anaerkil topluluklardan aile, tanrı ve özel mülkiyet üstüne kurulan ataerkil topluluklara geçişin de kılı kırk yaran bir incelemesi olarak görülebilir.

İşte bu bakımdan, ABD’li etnolog ve antropolog Morgan’ın uygarlığın kökeni ve evrimi konusundaki ilk büyük bilimsel inceleme sayılabilecek “Eski Toplum” adlı yapıtı ile Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı kitabının oluşturduğu geleneğin yirminci yüzyıldaki bir yansıması olarak da kabul edilebilir.

Miken Fresk, Miken Dini Merkezi, 13. c. BC Ulusal Arkeoloji Müzesi - Arkeolojik Gelirler Fonu

‘THOMSON’UN BU YAPITINI ÇEVİRMEK BENİM İÇİN BİR OKUL OLDU!’

- Bir sohbetimizde Tarihöncesi Ege çevirisinin sizi en çok zorlayan çevirilerin başında geldiğini söylemiştiniz. Nedenini burada da konuşalım isterim.

Bir kere, farklı bilim dallarını ve alanlarını bağrında kaynaştıran bir kitaptı. Gerçekten de, “Tarihöncesi Ege”yi 1980’lerin başlarında dilimize çevirmeye çalışırken, gerek antikçağ dünyasına ilişkin sözcükleri, adları ve terimleri, gerek Thomson’ın kuramsal evrenini oluşturan bilim dallarının içerdiği terminolojiyi Türkçeye doğru bir biçimde aktarmakta zorluklarla karşılaşmıştım.

Çeviri boyunca, masamın bir ucunda duran ve ikide bir el attığım sözlüklerin sayısının sürekli arttığını anımsıyorum. Çeviriyi daha sağlam bir kavrayışa oturtabilmek için okuduğum ya da göz attığım kitapların sayısının yüzü geçmesi de cabası.

Thomson’ın bu yapıtını çevirmek olağan bir çeviri çalışmasının çok ötesine geçti, benim için bir “okul” oldu.

- Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler’in ikinci cildi İlk Filozoflar’ın da bugün bile ayrıksı bir yapıt olduğunu söyleyebilir miyiz?

Derinliği ve kapsayıcılığıyla evet… Eski Yunan’daki doğa felsefesi, toplumda gerçekleşen köklü değişikliklerin düşünsel bir ürünü olarak ele alınıyor.

O dönemde Batı felsefesi genellikle kendi içinde irdelenirken, “İlk Filozoflar”da Eski Yunan’ın düşünce dünyası Yakındoğu ve Çin felsefeleriyle karşılaştırma içinde inceleniyor.

Ayrıca doğa felsefesinin gelişiminde meta üretiminin ve para dolaşımının işlevi vurgulanıyor. İlkel düşünceden bilimsel bilgiye geçiş süreci de köleciliğin gelişmesi ve bilimin kökenleri temelinde açıklanıyor.

- Thomson’ın bu üç kitabının şimdi aynı yayınevince, Yordam Kitap tarafından bir arada yayımlanması sizce neden önemli?

Önemli, çünkü birbirini bütünleyen ve Thomson’ın başyapıtını oluşturan bu üç kitap ülkemizde ilk kez Yordam Kitap tarafından bir araya getirildi. Üçünün kapak tasarımlarının da bir bütünlük oluşturması çok hoş.

Bu kitaplar bir dönemin ünlü Marksist yayınevi olan, Marx’ın, Engels’in, Gramsci’nin, Hobsbawn’ın yapıtlarını basmış olan Lawrence & Wishart yayınevi tarafından da bir arada yayımlanmıştı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler