Dostoyevski’yi bugün okumak! Feridun Andaç’ın yazısı...

Dostoyevski’nin yaşadığı zamanın ağrısını bilerek / duyarak / hissederek anlatan biri olduğunu görebilmek için, öncelikle anlatıcılığının iki ayrı döneminin neden niçinlerini sorgulayarak bir okuma yolculuğuna çıkmak gerektiğini düşünürüm. Bu da ister istemez, çağının Rusyası’nın nereden nereye geldiğini bilmeyi istiyor bizden.

Dostoyevski’yi bugün okumak! Feridun Andaç’ın yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.03.2022 - 00:02

UYUMSUZ YAŞAMANIN ANLATICISI

Dostoyevski, bir bakış / bir düşünüş ifadesi değildir yalnızca; bir ruh yalnızlığının derinlikli anlatımıdır. Bunu da yapıt’ının / yaratıcılığının odağında duran Yeraltından Notlar’da (1864) buluruz. Bunun alt-metni Beyaz Geceler’dir (1848).

Kafka, Dönüşüm’ü 1915’te yazmıştı. Albert Camus Yabancı’yı 1942’de, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban’ı 1932’de, Sait Faik Abasıyanık Lüzumsuz Adam’ı 1947’de, Yusuf Atılgan Aylak Adam’ı 1959’da, Oğuz Atay Tutunamayanlar’ını 1972’de yazdı.

Tüm bu anlatılara/yazarlarına baktığımızda “uyumsuz yaşama”nın izlerini / yansılarını görmekteyiz.

Peki nedir uyumsuzluk / tutunamama halleri? Birey olma durumunun varoluşsal sanrısı diyebiliriz! Beyaz Geceler’in “yalnız adam”ı öyle biridir. Hatta Lermontov’un Zamanımızın Bir Kahramanı’nın (1840) Peçorin’i de öyle birisidir.

Dostoyevski, yeryüzü cennetinde insanın cehennemini anlatır. Ama o “katastrofik” (kötü / felaket) dünyanın nereden/nasıl kaynaklandığını da bütün yanlarıyla göstermektedir.

Dostoyevski, yapıtlarında kendini (yeniden) yaratmıştır. Bunun ne / nasıl olduğunu görebilmek için hiç de yan okumalara gerek yoktur, bence! Gene de ilk elden tanıklık birtakım ipuçları verebilir.

Örneğin; genç eşi Anna’nın günlükleri, anıları (*) bu anlamda iyi bir gözlem/tanıklık verisidir. Ama bunun önünü Dostoyevski’nin kendi günlüklerini (**), mektuplarını almak kaçınılmaz sanki!

Gene de Dostoyevski’nin yaşadığı zamanın ağrısını bilerek / duyarak / hissederek anlatan biri olduğunu görebilmek için, öncelikle anlatıcılığının iki ayrı döneminin neden niçinlerini sorgulayarak bir okuma yolculuğuna çıkmak gerektiğini düşünürüm. Bu da ister istemez, çağının Rusyası’nın nereden nereye geldiğini bilmeyi istiyor bizden.

Yapıtının içinde kalarak Dostoyevski’yi bir yere kadar anlayabiliriz. Ama zamanının ruhuna dönük bir bakış edinmede onun yol açıcılığının yanına “Rusya gerçeği”ni görebilecek bir tarih bilinci gerekir.

Yapıtlarını okurken bunu bizden istiyor Dostoyevski. Yaratıcı dünyasının çoksesliliği de o bilincin yansımalarını içerir bence.

Dostoyevski romanının en temel özelliği çoksesli bir yapı kurması, bunun üzerine de düşünsel bir temel oluşturmasıdır. Bunu, Bahtin, “yeni bir sanatsal dünya modeli” olarak nitelendirir. “Temel yenilik”ten söz eder; yapıtlarının “bütünü arasındaki / içindeki organik bütünlük”ten.

Kuşkusuz her bakış Dostoyevski’nin bakıp yansıttığı dünyayı aydınlatır. Orada çağa / zamana bakışla birlikte toplumsal hafıza vardır.

Nedir bunlar derseniz: Çağının ruhu / algısı, döneminin ideolojik sorunları, insanın duyuş / yaşayış biçimi, oluşagelen tarihsel sürecin işaretleri, yaşanan mekânın ruhu / yansısı, çoklu anlatıcı kişiliğin kim / ne olduğu, nasıl yaşadığı, romanlarında çizilen tiplerin (Raskolnikov, Mişkin, Stavrogin, İvan Karamazov) gerçekliğindeki hayat ve sorunlar, bunların her birinin yansıttığı görüş, sunduğu / yaşadığı hayat ve her birindeki Dostoyevski’nin sesidir.

Bahtin bunu şöyle açımlar: “Dostoyevski’nin sesi, yarattığı şu ya da bu karakterin sesiyle iç içe geçip kaynaşır; bazılarına göre, tüm bu ideolojik seslerin kendine özgü bir sentezidir; bazıları da tüm bu diğer seslerin Dostoyevski’nin sesini bastırdığını savunur.” (***)

ROMANIN MONOLOJİK DÜZLEMİ

Oysa baktığımızda, Dostoyevski, her bir karakterin/in çiziminde bağımsızlaştırır onları. Yansıtılan gerçekliğini bir parçası kılar. Bize de o gerçeklikler(in için / den) den bakmamızın işaretlerini verir. Neden / niçinlerini de sorgulatır. Her birini kendi çizmiş de olsa, onları düşüncelerinin birer kuklasına dönüştürmez.

Zamanının Rusyası’na bakar. Bu yüzden karnaval / çoksesli bir yapı kurar romanında. Çünkü o çoğul yapı başka türlü anlatılamaz. Münzeviyi de, şeytani olanı da, devrimciyi de, sinikliği de, anarşisti de, duygulu birini de buluşturur bu yapı içinde.

Ve bizi her bir karakteriyle yüz yüze getirir; sorar/sorgularız onlardan yansıyan düşünceleri. Dostoyevski bize, “gelin bunlara katılın” demez. Dünyaya ve kendinize bakın, nasıl çekidüzen verileceği konusunda siz de bir şeyler yapın.

İtirazları vardır karakterlerinin, dolayısıyla Dostoyevski’nin. Ama öfkesi de vardır; “bu böyle gitmemeli” düşüncesine hazırlar sizi. Devrimci olmayabilir; ama dönüştürücüdür, hazırlayıcıdır.

Biz bir roman okurken, genellikle “tek yazar bilinci” açısında bakar yol alırız. Oysa Dostoyevski bunun yerine, “karakter bilinci”ni taşımıştır romana. Romancının sesini arka plana itmiştir.

Çizim: LIYA GLAZUNOV

YANSIMA / YANSITMA BİLİNCİ

Dostoyevski ruhunda barındırdığı çoğu şeyi romanlarına yansıtır. Konusu, seçtiği kahramanlar onun ruhsal yanını da yansıtabilecek düzeydedir.

Freud, Dostoyevski’deki nevrotik yanlardan söz eder. Ahlakçılığı, suçlu olması, kumar tutkusu, epilepsi hastalığıyla gelen nöbetleri…

Seçtiği konular onun / döneminin gerçekliğini anlatır. Onda, insana doğru yürümek çağının ruhunu anlama bilinci yüksektir. İnsanın içindeki zindanı anlatır çünkü. İnsanın arayışındadır.

Onu böylesine dönüştüren yaşamsal gerçeği 1854’te Sibirya sürgünlüğünde edebiyata dönüşüyle başlar. Cezaevinden çıkmıştır. Aralık 1849’da zincire vurularak Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir.

İnsancıklar (1846), Öteki (1846), Ev Sahibesi (1847) Beyaz Geceler (1848), Netoçka Nezvanova (1849) artık ötede kalmıştır. Ölüler Evinden Anılar’ı (1855) yazmaya başlamıştır.

1859’da Petersburg’a dönünce artık bambaşka bir Dostoyevski vardır karşımızda. Kendini bugün de dünya dillerinde okutacak yapıtlarının yazımına dönüştür bu.

Stepançikovo Köyü (1859), Ezilenler (1861), Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1865), Kumarbaz (1866), Budala (1868-69), Ecinniler (1870), Ebedî Koca (1870), Delikanlı (1875), Karamazov Kardeşler (1879-80) bir bakıma Dostoyevski’nin edebiyatta “diriliş”inin birikimi taşır okurlarına…

(*) Anna Dostoyevski, Fyodor Dostoyevski: Bir Yaşam-Anılar; Çev. M. Tahsin Yalım, 2004, Remzi Kitabevi, 351 s.

Anna G. Dostoyevski, Günlük, Çev. Nuri Pakdil, 2014, Edebiyat Dergisi Yay., 251 s.

(**) Fyodor M. Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü: (1873-76/1881) I-II cilt, Çev. Kayhan Yükseler, 2005, YKY., 120 s.

Fyodor M. Dostoyevski, Mektuplar, Çev. Salih Özer, 2013, Hece Yay., 331 s.

(***) Mihail M. Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Çev. Cem Soydemir, 2004, Metis Yay., 393 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler