Seray Şahiner’in anlatı aynasına yansıyan... Feridun Andaç’ın yazısı...

Seray Şahiner anlatılarında çağ yangınının sorgusu vardır. İlk kitabının (Gelin Başı, 2007) ilk öyküsünde (“Sorumlu ile Sorunlu”) başlıyor o tanıklık. Ardından gelen Hanımların Dikkatine (2011), Hepyek (2019) öyküdeki ibresini iyi kötü belirliyor: Kendi sesi olma. Meselesi, biçimi, üslubu olan bir anlatıcı. Antabus (2014), Kul (2017) romanlarıyla gelen ise meselesinin yanına anlatı ritmini yerleştiren bir bakışla bizi kuşatması. Ülker Abla (2021) romanı işte öylesi bir anlatıcının yazınsal varoluşunu pekiştiren bir yapıt.

Seray Şahiner’in anlatı aynasına yansıyan... Feridun Andaç’ın yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.02.2022 - 00:02

ACININ DOĞURDUĞU İRONİ!

Ülker Abla (2021) romanında Travma geçiren bir toplumu anlatıyor Seray Şahiner. Ülker cesur, bir o kadarda kırılgan bir kadın. Yaratılan karakter üzerinden anlatılan / yansıtılan en temel sorunsal; insanın var olma / ayakta kalma, kendini koruma gerçekliğidir. Bunu da “hastane” metaforu ekseninde, Ülker Abla karakteriyle dile getirir Şahiner.

Öne çıkan Ülker Abla kişiliğinde, her yanıyla örselenen bir insanın gerçekliğini buluruz... Dayak yiyen, evinden kaçıp sığınma / barınma yeri arayan, geldiği hastanede her türlü zorluğu yaşayan, kendini koruma derdine düşen, yaşadığı ülkenin birçok gerçekliği ile yüzleşen biri...

Bunun için kendine barınma yeri arayışında “refakatçi” olan, bir anlamda cehennemi yaşayan... orada her türlü insanla karşılaşan bir Ülker Abla karakteri...

İnsanın dayanma gücünün, kendine inancın romanıdır bu roman. Anlatıcının ironisinde yansıtılan dünyanın eleştirisi vardır. Orada, hasta bir toplumun nabzını hissederiz; eksiklikleri, aksaklıkları görürüz. Öyle ki; gülünesi olanın aslında nasıl bir acı gerçek olduğunu da anlatır bize Ülker Abla.

Acının doğurduğu ironi... İşte Seray Şahiner bunu başarıyla anlatıyor romanında. Çizdiği karakterin insan olma, insani düşünme hali... Onun terk etmek zorunda kaldığı ev / yuva özlemi... Geçici olarak, o da gizlilikte barınmayı seçtiği hastanenin gerçekliğinde görüp yaşayıp ettikleri...

ANAYURT, BABAEVİ, KOCAEVİ...

Yer yer Gogol’ün Ölü Canlar romanını çağrıştıran sahneler, onun anlatıcı sesi... orada tümüyle ülkenin gerçekliğini görürsünüz.

Anayurt... Babaevi... Kocaevi... derken kendini bunlarsız var edebilme kaygısıyla hastaneyi bir tür “sığınma evi” olarak görmesi... Orada barınmaya çalışırken, gördükleri / keşfettikleri onu hayata karşı farklı bir kıyıya getirir.

Dilindeki / anlatımındaki ironi de onun bakışını ve cesaretini ortaya koyar. Onun varoluş, ayakta durma öyküsünde hayata tutunma direncini buluruz.

İroni acıdan doğan bir gerçekliktir. Romanda konuşan, kendi durumunu anlatan Ülker Abla; bu acıyı yaşadığı için gözlediklerini bunun süzgecinden geçirerek dillendirir.

Hasta toplumun sağlıklı insanı olmak zor. İşte bu zorluğun nereden / nasıl kaynaklandığını da bize gösterir çizdiği karakter aracılığıyla Şahiner.

ÜLKER ABLA’NIN ÖYKÜSÜ, TÜRKİYE’NİN ÖYKÜSÜDÜR!

Erkek şiddetiyle evini terk eden, gidebileceği yer olmayınca da, saklıca adım attığı bir hastanede refakatçiliği seçen Ülker Abla’nın öyküsü, aslında Türkiye’nin öyküsüdür. Onun sürüklenişinde hayata tutunmayla birlikte kendi olma derdini de buluruz.

Toplumsal dokunun analizini yapar adeta gösterip yansıttıklarıyla. Meselenin yalnızca “kadın/a şiddet” meselesi olmadığı; ülkenin olamadığı, çocuksu kalınan çağdaşlık serüveninin toplumda açtığı gedikleri / yaraları gösterir.

Tuttuğu aynada eğitimsizlik, mesleksizlik, cehalet, vasatlık, iğretilik, insanın hiçleştirilmesi vardır. Göçle kimlik değiştiren kenti, kabuklaşan insanı anlatır. Yaşanan kentsel şiddet toplumun en temel açmazıdır. Kaybedilen değerler, “yeni” diye sunulanın aslında nasıl bir kimliksizleştirme “proje”si olduğunu hissettirir.

Ülker Abla tipolojisinde görünen / gösterilen / yansıtılan bunların bir yüzüdür. Orada aile / evlilik / ev / yuva / sevgisizlik / iradesizlik ve “hasta” bir toplum vardır.

Dün, 1930’ların Türkiyesi’nde Yakup Kadri Yaban’ı hangi itki / ivme / düşünceyle yazdıysa; Orhan Kemal 1940’ların 1950’lerin Türkiyesi’ne romanlarıyla nasıl neşter vurduysa; bugün Seray Şahiner de öykü ve romanlarıyla bunu yapıyor.

VASIFSIZLAŞAN TOPLUMUN TOPOGRAFYASI

Bir yandan “inanç” diye dayatılanla, ötede “inançsızlaşan” / ”hayal kırıklığı”na uğrayan bir toplumun topografyasını çıkarıyor anlatılarında. Yoksulları, mülksüzleri, orta hallileri anlatan, deyim yerindeyse Orhan Kemal’in bugüne taşınan, Sait Faik’in hâlâ var olan “küçük insanlar”ını…

Giderek vasıfsızlaşan bir toplumu nasıl vasatlaştırdığını anlatır bize Antabus ve Kul romanları. Ülker Abla ise bu gerçekliklerin toplumda nasıl derinleştiğini gösterir. Öne çıkan; “kadına şiddet, aile, evlilik, mesleksizlik, mülksüzlük, eğitimsizlik, birey olamama” hali...

İşte Şahiner, tüm bunları çizdiği roman kahramanı ”’nın bakışı / anlatımıyla yansıtır. Orada kendi olma halini, toplumsal yapının çarpıklıklarını aracısız dile getirir.

Hareket noktası kendisi de olsa; o toplumsal yapının bir hücresi olarak neyi / nerede / nasıl yaşıyor, nelerle nasıl karşılaşıyor, yaşadığı dramın sürüklenişinde olma/olamama hali tümüyle çizilen karakterin dünyasıyla veriliyor.

Ülker Abla evden kaçarak kendine bir özgürlük alanı açmaya çalışır. Bir “hiç”ken, “kimlik”sizken; kendine yeni bir kimlik edinme, kendini bulma yolculuğuna çıkar.

HASTANE-MESCİD-APARTMAN YENİ TÜRKİYE’NİN AİLE ALBÜMÜ

Karşısına çıkan “Hastane” - “Mescid” - “Apartman” üçlemi onun zihin ve duygu yapısını allak bullak eder. Bir tür “idrak” yolculuğudur onunkisi.

Yaşadığı topluma içten ve dıştan bakar. En yüzeyselden en derinine iner. İçindeki gizli öfke depreşir. Artık aşağı çekilmeye, vasatlaştırılmaya bakışı değişmiştir. İtirazları sokağa çıkınca ayan beyan ortaya çıkmıştır.

Ülker Abla, adım adım anlatışıyla kendi hikâyesini kurarken, dönem Türkiyesi’nin de fotoğrafını çeker. Orada görünen her bir şey “yeni Türkiye’nin aile albümüdür” bir bakıma.

Evden sokağa taşınan şiddetin rengi; kirlenen, vasatlaşan toplumun hastanelere yansıyan ölümcül hali, göçle altüst olan dokunun yozlaşmışlığı Ülker Abla’nın gerçeğiyle adeta yüzümüze çarpar.

Şahiner, bu kez kahramanını ne intihara sürükler, ne budalalaştırır; bir bakıma sokağın öğrettiği yolda ilerler… Katmansal yapısı olan Ülker Abla, saydam bir anlatı. Üzerinde yeniden duracağımı da belirtmeliyim burada.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler