Kadının sporumuzdaki önemi

"Bir toplum içinde kadının spora katılımı, kadının o toplum içerisindeki genel statüsünün bir yansımasıdır. Dünya genelinde de kadının konumu ve kendisine biçilen roller düşünüldüğünde, spor içinde kadının sporcu özelliğinden önce cinsiyetiyle değerlendirildiği söylenebilir." 

Böyle demiş Füsun Hoca kitabında... (Prof.Dr.Füsun Öztürk Kuter -  Toplumsal Boyutlarıyla Spor)

Aynı yazının devamında da, şu saptamalara yer vermiş:

... Çoğunluk bilincinde yatan, kadının sporda varlığının garipsenmesidir. Bayan spor haberlerinin verilmesinde, genellikle sporun kendisi değil de, alışılmamışlık ve mizahi olması üzerine kurulur. Medyada kadın sporcularla ilgili haberlerin çoğunda onların ev hanımı ve annelik özelliği üzerinde durulur. Kadın sporcularla ilgili fotoğraf veya televizyon görüntüleri ise ya değişikliklerini vurgulayacak pozisyonlardan ya da tam aksine spor yapan kadının nasıl cinsiyetinden uzaklaşarak erkekleştiğini vurgulayacak pozlardan oluşur. Çünkü sporun çağrıştırdığı, hızlı, güçlü ve kuvvetli olma gibi özellikler aynı zamanda erkek cinsinin çağrıştırdığı özelliklerdir. Bu nedenle spor genelde erkek kimliği ile özdeşleşmiştir ve erkek işi olarak görülür...

Biraz daha tarihin derinlerine inerek;  Antik Yunan'da ve Baron De Coubertin'in ilk olimpiyatlarında kadınlara sporda yer olmadığını da ortaya koymuş.

Ulu Önderimiz Atatürk'ün çizdiği yolda ve Türk Kadını'na verdiği değer çerçevesinde, Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayan, kadın sporcularımızın misyonunun, günümüzde dünya sporuna damga vuran kadın sporcularımıza evrildiği süreçte, derin bir sitem taşıyan hocanın tezlerinin, sevinerek, çürümeye başladığını görüyoruz.

Her ne kadar bazı örümcek kafalar, Türk'ün dünyaya kafa tutuşunu betimleyen o sevinç karelerinde ya da maç fotoğraflarında, kızlarımızın kolunu bacağını blurlamaya çalışsa da bugün Türk Toplumu buraları çoktan aşmıştır ve kadın sporcularıyla gurur duymaktadır. Türk Spor medyası da kadın sporcularımızı, bir cinsel öge olarak görmenin çok daha üzerinde bir düşünce yapısına sahip olup, her zaman onların teşvikcisi ve destekçisi olmuştur.

Bırakın erkeklerden geri durmayı kadın sporcularımız olimpiyatlarda takım sporlarında Türkiye'yi temsil etme bağlamında erkeklerden öne geçmiş ve ilki başarmıştır (2012 Londra Basketbol ve Voleybol - 2020 Tokyo Voleybol ve kılpayı kaçan ilk takım madalyası)... Türk halkı ve Türk Spor Kamuoyu da onların hakkını vermektedir. 

Olimpiyatlara katılan ilk kadın Türk kadın atlet Üner Teoman, yaşı henüz 14 iken, 1948 Londra Olimpiyatları'nda 100 metre branşında yarışarak dördüncü gelmiş. 

1916'da Berlin'de doğan ve Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye'ye gelen Halet Çambel, 1936 Berlin Olimpiyatları'na eskrimde katılan ilk Türkiyeli kadındır. (Jesse Owens'ın madalyasını içine sindiremeyen Hitler'le tanışmayı kesinlikle reddetmiştir)

Nesillerden bu yana kadın sporcularımız gurur abideleri ile başarılar oluşturmuşlar. 1932'de  erkeklere toz yutturan Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışcısı Samiye Cahid Hanım (Morkaya)... 1975'te Manş'ı geçen ilk Türk kadın yüzücü Nesrin Olgun... Rüzgarın kızı Semra Aksu... 

Ve son dönemde okçuluktan, cimnastiğe, bokstan, güreşe, atletizmden, atıcılığa, yelkene dünyanın güçlü sporcularıyla başa baş yarışan, onları geride bırakan eskiden hayal bile edemediğimiz branşlarda Avrupa, dünya şampiyonalarında madalya kovalayan ve gelecek Paris Olimpiyatları'nda madalya beklediğimiz nice başarılı Türk Kadını...

Atatürk'ün kadınlarından devraldıkları mirasla çoğu da İzmirli, Egeli bir çok kadın sporcumuz gururla Ay-Yıldız'ı temsil ediyorlar. Giderek zorlaşan yaşam koşullarında başarılarıyla bize moral veriyorlar.

Ne mutlu böylesine değerli kadın sporcularımıza sahip olan bize. Ne mutlu Türk'üm diyene...