Barış Doster

ABD, Türkiye’yi hangi araçlarla sıkıştırıyor?

19 Haziran 2019 Çarşamba

Türkiye ile ABD arasında, S-400 alımı nedeniyle yaşanan gerilim, ABD’nin küstahlık dozu artan açıklamalarıyla, başka bir aşamaya ulaştı. İki ülke ilişkilerindeki yapısal sorunlar, çatışan çıkarlar, farklılaşan öncelikler daha net görüldü. 1952’de NATO’ya üye olup, Atlantik kampına çok acele ve hiç sorgulamadan girmenin; Türkiye’nin milli egemenliğini, ulusal bütünlüğünü, bağımsızlık anlayışını, kalkınma hamlesini nasıl sekteye uğrattığı, bir kez daha anlaşıldı.
Şu gerçeği kabul edelim: ABD’nin Türkiye’de sadece dış politika üzerinde değil, iç siyasetten ekonomiye, akademiden işçi sendikalarına, eğitimden medyaya, bürokrasiden orduya, iş dünyasından dini örgütlenmelere dek geniş bir alanda nüfuzu var. Bu da Türkiye - ABD ilişkilerinin sorgulanmasını, ilişkilere eleştirel yaklaşılmasını zorlaştırıyor. ABD emperyalizmini değil yüksek sesle eleştirmek; iki ülke ilişkilerindeki sağlıksız, dengesiz duruma işaret etmek bile, bunu söyleyenin üniversitede, bürokraside, siyasette, orduda başını belaya sokuyor. Dışlanmasına, önünün kesilmesine, tasfiye edilmesine neden oluyor. Hele de Soğuk Savaş’ın başlangıcında ABD’yle ilişkilere, Kore’ye asker yollanmasına karşı çıkanların, adeta “vatan haini” ilan edildiğini biliyoruz. Nâzım Hikmet’in, Behice Boran’ın, Niyazi Berkes’in, Pertev Naili Boratav’ın, Mehmet Ali Aybar’ın hangi ağır bedelleri ödediğini unutmuyoruz.

ABD’den ‘barış’ beklemek…
Ağzına “emperyalizm” kavramını almadan dış politika konuşanların; sömürüden bahsetmeden, sınıfsal çelişkiye, varsıl - yoksul uçurumuna dikkat çekmeden siyaset üzerine ahkâm kesenlerin ortak özelliği, ABD’nin barış getireceğine inanmaktır. Oysa dünyadaki 7.7 milyar insan arasında dünyaya barış, huzur, istikrar, demokrasi getirecek son kişi ABD başkanıdır. Çünkü emperyalist bir ülke, doğası, karakteri gereği; üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkilerine bakışı gereği; ekonomisinde, siyasetinde, dış politikasında büyük ağırlığı olan askeri endüstriyel yapının gücü gereği, saldırgandır. İşgalcidir. Sert ve yumuşak güç unsurlarının tamamını kullanır.
Çünkü dünyanın en büyük ordusunu beslemek; açık denizlerde savaş gemisi, uçak gemisi gezdirmek; parasını dünya ticaretinde en yaygın kullanılan para birimi yapmak zorundadır. Çünkü sadece doğrudan işgallerle değil, örtülü savaşlarla, hibrid savaşlarla, vekâlet savaşlarıyla, psikolojik harple, toplum mühendisliğiyle, algı yönetimiyle, terör örgütlerini kullanarak hedefine ulaşmaya çalışır. Çünkü düşman tanımını, tehdit sıralamasını, müttefik ilişkilerini emperyalist çıkarlarına göre yapar. Çünkü silah üretmeye ve dünyaya silah satmaya mecburdur.
O yüzden ABD’nin önceki başkanı Obama’ya, Afrikalı babaannesinin dininden, derisinin renginden dolayı muhabbet besleyip, onun için 44 kurban kesen Van Çavuştepe’deki köylüler yanılmışlardır. Obama’nın başkanlığını dünya adına umutla karşılayanlar, gerçeklerden kopmuşlardır. Obama, henüz koltuğunu ısıtmadan, avans olarak Nobel Barış Ödülü veren komite ise emperyalizmden bağımsız değildir.
Demokrat Obama ile Cumhuriyetçi Trump arasındaki fark ise Coca- Cola ile Pepsi-Cola arasındaki fark kadardır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları