Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Verdi bana kalemini...
Türkiye’de müzeciliğin gelişimine çok değerli katkıları olan, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün’ün açıklamasını, sevgili Özgen Acar’ın köşesinde okudum. Sayın Düzgün, İsviçre Cumhurbaşkanı Pascal Couchepin’in, Ankara Büyükelçiliği’nin 80. yıldönümü nedeniyle ülkemize armağan ettiği Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masayla ilgili şu bilgiyi veriyor: “Masayı, iç düzenlenmesi yenilenmekte olan ilk TBMM Müzesi’nde ve ayrıca ailesinin bağışladığı İnönü’nün Lozan Madalyası ile birlikte sergileyip 23 Nisan’da ziyarete açacağız.”
Kalemin akıbeti...
Bu kararın doğruluğunu alkışlamakla kalmayıp, bir müzeci olarak katkıda bulunmak istiyorum: Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masanın ülkemize armağan edildiğinin haberleri her yerde çıktı… Ama, Kule Canbazı’nın dışında hiç kimsenin aklına antlaşmanın imzalandığı kalemin nerede olduğu sorusu gelmedi!?. Bu konuda sorulması gereken, merak edilmesi gereken, benim düşünceme göre masanın nereye konulacağından önce, tarihi imzaların atıldığı kalemin akıbetidir!
Merakınızı ve kaygınızı hemen gidereyim: Lozan Antlaşması’nın kalemi İstanbul Üniversitesi’ndedir. Bu, Türkiye’deki en değerli kalemdir ve mutlaka masayla birlikte sergilenmelidir. Masa da, İnönü’nün madalyası da müzecilik açısından hiç şüphesiz ki çok önemli eserlerdir… Ama, kalem onlardan çok daha değerlidir. İstanbul Üniversitesi günümüze kadar kalemi korumuş ve görevini tamamlamıştır. Bugün, yeni bir hamle yapmanın zamanıdır. Sayın Orhan Düzgün’e gerekli yazışmaları başlatarak, Lozan Antlaşması’nın imzasının atıldığı kalemin ilk TBMM Müzesi’ndeki tarihi yerine, yani, üstünde bağımsızlık imzasının dansını yaptığı masaya konulmasını öneriyorum. Böylelikle de, çağdaş müzecilik konusunda edindiğim birikimin sorumluluğunu yerine getirdiğime inanıyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nda nice masum insanın katledildiği toplama kamplarının neredeyse hepsini ziyaret ettim. İtiraf etmeliyim ki, Kiev’deki II. Dünya Savaşı Müzesi’nde gördüğüm objeler en az Auschwitz’deki objeler kadar etkiledi beni. Bu müzede, yakılan insanlardan yapılan sabun, çocuk mahkûmların kıyafetleri, çocukların asıldığı darağacı ve insan derisinden yapılan eldiven vardır! Benim size asıl anlatmak istediğim Kiev’de bir başka müzede sergilenen kalemin öyküsüdür!..
O ki, bu haftaki yazımızda müze ve kalem konusunu ele alıyoruz, bu bilinmeyen öyküyü de anlatmalıyız. Efendim, yola Nâzım Hikmet’in dizeleriyle çıkıyoruz:
Kapısından girer girmez
O dakka, o saniye
Gözlerini görür görmez
Birden sevdalandım Kiyef şehrine
Nâzım Hikmet 1956 yılında gider Kiev’e… Kente duyduğu sevgiyi anlattığı şiirin adı da “Şevçenko’nun Kalemi”dir… Şevçenko, Ukrayna edebiyatının en ünlü şairidir. Çocukluğunda çok güzel resimler yapan Şevçenko, bedeli ressamlar tarafından ödenerek ağanın elinden kurtarılır. Zamanla şiir resmin önüne geçer ve Şevçenko’nun özgürlük kokan şiirleri kralı korkutur. Bundan sonrası baskı ve sürgündür…
Memleket özlemi Nâzım’ın bu şiirinde de çıkar karşımıza. O, gittiği her kentte memleketini, İstanbul’u aramaktadır. İşte bu hasretin Kiev’deki dizeleri:
Mavisi İstanbul’uma benzer
Yeşili Bursa’mdan eser
Oturmuş da şiir yazar
Birden sevdalandım Kiyef şehrine
Nasıl ki Prag, Nâzım için Çek edebiyatının ünlü şairi Nezval demek ise, Kiev’de Şevçenko’dur. Şair, şöyle anımsar büyük şairi:
Kapısından içeri girer girmez
Şevçenko karşıladı beni
Gözlerini görür görmez
Eğildim, öptüm elini
Müze müdürünün Nâzım’a jesti
Şevçenko’nun kaleminin sergilendiği müzeye gider Nâzım… Lakin, kendini pek iyi hissetmemektedir, hastadır… Müzenin kapısından içeri adım atar ama oradaki bir iskemleye oturur. Yanındakiler şairin kalp hastası olduğunu bildikleri için gömleğinin düğmelerini açarlar, görevlilerden bir bardak su isterler. Nâzım, önemli bir şey olmadığını, sadece kendini yorgun hissettiğini söyler. O sırada, müze müdürü de yanına gelmiştir. Nâzım, Şevçenko’nun kalemini görmek istediğini söylediğinde, kalemin üst katta olduğunu öğrenir. Merdivenleri çıkamayacağını söyleyen şair, Şevçenko’nun kalemini göremeyeceği için üzülür… Nâzım’ın yanından ayrılan müze müdürü kısa bir süre sonra geri gelir. Yanında, Şevçenko’nun kalemi vardır… Kalem, Nâzım Hikmet için yerinden çıkarılmış ve görmesi için ayağına kadar getirilmiştir!.. Bu bilinmeyen öykü, şiirin aşağıdaki son dizesinde gizlidir:
Konuştuk şiir üstüne
Yüreğim gibi, dedi, yana yana
Şiir düşmeli, dedi, halkın önüne
Verdi bana kalemini.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı