Hüzünlü bir sonbahar anısı
Sunay Akın
Son Köşe Yazıları

Hüzünlü bir sonbahar anısı

18.10.2009 13:39
Güncellenme:
Takip Et:

Yazlık sinemaların renkli ampulleri sökülür, tahta sandalyeler birbirinin üstüne ters çevrilir... Kalem, silgi, okul çantası, önlük... Nedendir bilmem, sonbaharda sevinç ve hüznü bir arada yaşarım!?. Nöbetçi öğretmen korkum su üstüne çıkar, her sonbaharda...

Evet, ben nöbetçi öğretmenden hâlâ korkarım. Öğretmenleri çok severim ama “nöbetçi öğretmen” gördüğümde kaçacak delik ararım. Bu yüzden sonbahar, Hithcock’un ünlü filminde, tepede duran korkunç evi anımsatır bana!..

Okul yeni açılmıştı ve ben, yeni yeni kaynaştığım arkadaşlarımla birlikte yavru kargalara benzediğimiz siyah önlüklerimizle bahçede koşuyor, neşe içinde oynuyorduk... Çantamda defterlerim kaplıydı, etiketlerinde adım yazıyordu... Ben değil, bir yaş büyük olan ağabeyim yazmıştı... Bulutlar arasında uçuyordum... Okuldaydım çünkü; benim de bir öğretmenim vardı... Öğretmenlere yakın, hem de çok yakındım... Ah! Ben ki, bir yıl önce ağabeyimin öğretmeni sokağımızdan geçti diye nasıl da ağlamıştım o gece... Ağlamıştım evet; annem bana kızmamıştı, babam bağırmamıştı ama ağlıyordum işte... O gece öğrendim, insan sevinçten de ağlarmış... Çünkü o gün, sokağımızdan bir öğretmen geçmişti!

Birden, nöbetçi öğretmenin beni çağırdığını gördüm!.. Koşarak... Ne koşması, uçarak gittim yanına... Ama, öğretmenin kıta sahanlığına girdiğimde durumun hiç de hoş olmadığını anladım!.. Nöbetçi öğretmen sert bir dille sordu:

- Ne var ceplerinde?..

Pantolonumun ceplerinde şişkinlik vardı... Hiç tereddüt etmeden dışarı çıkardım ceplerimdekileri... Kumaş parçaları!.. Rengârenk kumaş parçalarıyla doluydu ceplerim!.. Babam, Terzi Tuncay, dikiş makinesinde çalışırken, yere düşen kumaş parçalarını toplamak apayrı bir keyifti benim için. O kumaş parçalarını eve getirir, dünya haritasındaki ülkeleri üstlerine çizerdim. Sonra, her ülkeyi sınırlarından makasla keserdim: Japonya, Peru, Fransa, Kenya, Hindistan... Rengârenk ülkeleri ceplerime doldurduğumda tüm dünyayı yanımda taşıdığım hissine kapılır ve çok mutlu olurdum... Bir terzi çocuğunun başka ne oyuncağı olabilirdi ki!?..

Nöbetçi öğretmen beni anlamıştı sonunda!.. “Bunlar var öğretmenim” diyerek uzattım, avuçlarıma aldığım kumaş parçalarını...

Dünya parçalandı, tüm ülkeler gökyüzünde savruldu aniden!.. Hayır, büyük bir göktaşı çarpmamıştı dünyaya... Çarpan, nöbetçi öğretmenin tokatıydı!.. Kulaklarım uğuldarken sert bir ses duyuluyordu: “Bir daha bu pis şeyleri okula getirme... Git, çöpe at paçavraları...”

Mevsim sonbahardı... Okulun ilk günleriydi... Siyah renkli önlüğümle karga yavrusu gibiydim!..

Sonbaharda yaprakların sararması hüzündür, derler ya, yaşadığım bu olay o yapraklar gibi bir şeyleri kuruttu yüreğimde... Çocukların koştuğu bir okul bahçesi görsem, her seferinde gözlerim dolar, kumaş parçalarını yerden toplayıp çöpe atarken, kimi arkadaşlarımın alaycı gülümsemelerini duyar gibi olurum... Sonbahar, dünyayı çöpe attığım mevsimdir!

Oysa, sanat etkinlikleri sonbaharla birlikte çoğalır... Perdeler açılır, müzelere ziyaretçi akını yaşanır, yeni kitaplar raflardaki yerini alır... Sıcağı sevmeyen ben, bir sonbahar çocuğuyumdur... Üstelik, ciğerlerine nefesi ilk kez bir sonbahar gününde dolduran bir çocuk... Doğum günümü 1980 yılından beri kutlamıyorum... Çünkü, 12 Eylül gününde doğmuşum, ne yazık ki!..

Sonbaharla ilgili güzel, neşeli bir şeyler yazayım dedim, tiyatrodan, kitaptan, müzeden bahsettim ama olmadı, yine kötü bir anı çıktı karşıma: 12 Eylül!..

Doğum günümü kutlamıyorum ama doğduğum yılı çok seviyorum. Doğum yılım 1962... Neden mi çok seviyorum?..

Çünkü, yalnızca 62’den tavşan yapılır!..

Yazarın Son Yazıları

Denize demokrasi mayası çalalım...

Denize demokrasi mayası çalalım...

Devamını Oku
06.02.2017
Atatürk'ün çocukluğunu anlamak

Deniz yolculuklarında, vapurların güverteleri oyun alanlarına dönüşür. Güneşli havalarda güvertede halka atılır, satranç ya da seksek oynanır. Dalgalar arasında salınan bir gemide salıncağa binmenin tadı ise apayrıdır.

Devamını Oku
08.11.2009
Hüzünlü bir sonbahar anısı

İlkokul bahçesinden tüm mahalleye yayılan yanık yaprak kokusu... Sonbahar bu parfümünü sürerek girer hayatımıza... İşin içinde biraz da naftalin kokusu vardır... Kısa pantolonlar, yazlıklar gardıroba kaldırılır, sabah uyanıldığında yolum deniz kıyısına düşerse pişman olmayayım, düşüncesiyle içe mayo giyilmez...

Devamını Oku
18.10.2009
Adnan Menderes: İdam sehpasındaki kaleci...

Yuri Gagarin'in, uzaya çıktığı 12 nisan 1961 günü, bir adam, karısına yazdığı mektuptaki sözcükleri saymaktadır... Elli sözcük, evet, mektupta sadece elli sözcük kullanmasına izin vardır!.. Sözcükleri sayar... Elliyi biraz geçmiştir!..

Devamını Oku
09.08.2009
New York ve Maçka...

Devamını Oku
09.02.2009
Che, Baykam ve 11 Eylül...

Devamını Oku
26.01.2009
Ayışığı altında Afrika

Devamını Oku
19.01.2009
Van Gogh ve Cemal Süreya

Devamını Oku
12.01.2009
Astronot Barbie olmasaydı

Devamını Oku
05.01.2009
Verdi bana kalemini...

Devamını Oku
29.12.2008
Bu bir futbol yazısıdır

Devamını Oku
22.12.2008
Son Ada ve Issız Adam

Devamını Oku
15.12.2008
Balıkçı iskemlesini de alarak...

Devamını Oku
08.12.2008
Heykeldeki Atatürk'ü görebilmek

Devamını Oku
17.11.2008
Dağlarca Çamlıca Tepesi'nde

Devamını Oku
10.11.2008
Dünya kadar büyük bir gün

Devamını Oku
27.10.2008
Resim sanatının 'hal'i...

Devamını Oku
20.10.2008
Fareler ve İnsanlar!..

Devamını Oku
06.10.2008
Ramazan ve edebiyat...

Devamını Oku
07.09.2008
Karpuz satarak okumak

Devamını Oku
01.09.2008
40 Yıl Önceki Kehanet!...

Devamını Oku
15.08.2008