Atatürk'ün çocukluğunu anlamak
Sunay Akın
Son Köşe Yazıları

Atatürk'ün çocukluğunu anlamak

08.11.2009 10:22
Güncellenme:
Takip Et:

Günlerdir Haliç’te bekletilen Ege vapuru bir hurdacı tarafından satın alındığında, söküm işinde çalışan bir işçi güvertedeki salıncak karşısında duraksar bir süre... Akşam eve döndüğünde, bahçeye çağırdığı çocukları, bir ağacın dalına asılı Ege vapurundan sökülen salıncağı görünce sevinç çığlıkları atarlar ve ilk binen olmak amacıyla koşuşurlar!

Ege vapurunun seferde olduğu 1930 yılının 28 Kasım günü, içindeki çocuğun sesini dinleyen bir yolcu salıncağa oturur ve yerden keser ayaklarını... Salıncağın salınımları, çocukluğunun bir döneminin geçtiği köye götürür onu...

On altı yoksul çocukla birlikte sünnet edildiği günü yeniden yaşamaktadır. Karagöz’ün karşısında gülerken, eve süslenerek getirilen koçların kavrulan etlerinin taşındığı tepsilere takılır gözü. Kıyafetine bakar; kendisi de süsler içindedir.

- Ah babacığım!

Sünnetçinin karşısındaki acı dolu bu haykırışı üzerine annesi, kısa bir süre önce kaybettiği eşini anımsar ve gözyaşlarını gizlemek için davetliler arasından kuytu bir köşeye doğru uzaklaşır. Sünnet töreninin ardından hokkabazın gösterilerine başlamasıyla neşelerine kavuşur çocuklar yeniden.

Ege vapurunun yolcusu salıncakta değil, bir duvar saatinin sarkacında oturmaktadır sanki. Zaman denilen o kıyısız denizdeki yolculuğunda, toprağı kazıyarak yaptığı oyuncak evdedir bu sefer. Burası bir sığınaktır onun için. Taşlardan yaptığı ocakta pişirdiği yemekleri kız kardeşi ve Çingene çocuklarla paylaşmaktadır. Bir gün, “Aziz” adlı arkadaşı ocağı yakmak isterken otlar aniden tutuşur ve oyuncak ev yanmaya başlar. Alevler arasından zorlukla dışarı çıkarır kız kardeşini...

Oyunlarında bir prenses gibi sakınır kardeşi Makbule’yi. Dallardan bir kulübe yapmak için yeniden kolları sıvar. Üç basamaklı bir merdiveni olan kulübe tamamlandığında kız kardeşini içine oturtur ve koşarak uzaklaşır... Geri döndüğünde bir karpuz vardır ellerinde. Karpuzu dilimler ve kardeşine uzatır. Sonra, kulübenin duvarına yaslanır ve gülümseyerek Makbule’nin karbuzu iştahla yemesini seyreder.

Daniel Defoe’nun ölümsüz kahramanı Robinson Crusoe gibi davranmaktadır oyunlarında; O da, hiç sevmediği, canının alabildiğine sıkıldığı köy günlerinde, ıssız bir adaya düşmüş gibi kulübeler yapmaktadır ağaç dallarından.

Jean Jacques Rousseau, Robinson’daki bireyciliği mutlak yalnızlık olarak değil, doğanın yeniden altedilmesi ve uygarlığın yeniden üretilmesinin bir başarısı olarak görür. Fransız düşünürün bu değerlendirmesi, Ege vapurunun salıncağında çocukluk günlerine dönen yolcu için tüm yaşamının bir özetidir sanki!

Salıncaktaki adam, martı çığlıklarıyla kendine gelir... Yolcuların bir kısmı ekmek atmaktadır deniz kuşlarına. Onun da güvercinleri vardı çocukluğunda. Kümes bile yapmıştı onlara. Dallardan, tahtalardan oyuncaklar üretmekte ustaydı. Hatta, bir tanbura bile yapmış, üzerine teller takıp çalarak tüm arkadaşlarını eğlendirmişti.

Mustafa Kemal’dir salıncakta oturan yolcunun adı. Kulübeler yaptığı yer de, babasının ölümünün ardından annesi Zübeyda Hanım’ın isteği üzerine gitmek zorunda kaldığı, dayısı Hüseyin Efendi’nin Langaza’daki çiftliğidir. Mustafa Kemal’in, büyük bir göl kenarında olan Langaza’daki günleri, onun hayat ve okuldan uzaklaştığı bir dönem olarak görülse de, burada oynadığı oyunlar gelecekteki başarısının bir habercisidir aslında. Oyunlarıyla benzeştiği roman kahramanı olan Robinson Crusoe’da şöyle bir bölüm vardır: “Ekini biçmek için bir orak ya da tırpan yokluğu çekiyordum. Tek yapabildiğim şey gemiden kurtardığım silahlardan büyük bir kılıcı tırpan yerine kullanmak oldu.”

Kılıç ve sapan... Mustafa Kemal Atatürk’ün de söyleyeceği vardır bu konuda: “Kılıçla toprak ele geçirenler, sabanla toprak ele geçirenlere yenilmekten, sonunda bulundukları yerleri bırakmaktan kurtulamazlar.”

Bağımsızlığın, özgürlüğün emeğe dayalı politikalarla korunabileceğini çok iyi bilen Atatürk, zorbalığa, sömürüye karşı emeğin yanındadır. Sonunda kazananın emekçilerin olacağını şu sözleriyle açıklar: “Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Lakin sapan kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur.”

İstanbul Oyuncak Müzesi’nin bahçesi için bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930’da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi...

Salıncaktaki Atatürk’ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir.

Çocukların salladığı bir Atatürk heykeli...

Çocuklar dedim, çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş!

Yazarın Son Yazıları

Denize demokrasi mayası çalalım...

Denize demokrasi mayası çalalım...

Devamını Oku
06.02.2017
Atatürk'ün çocukluğunu anlamak

Deniz yolculuklarında, vapurların güverteleri oyun alanlarına dönüşür. Güneşli havalarda güvertede halka atılır, satranç ya da seksek oynanır. Dalgalar arasında salınan bir gemide salıncağa binmenin tadı ise apayrıdır.

Devamını Oku
08.11.2009
Hüzünlü bir sonbahar anısı

İlkokul bahçesinden tüm mahalleye yayılan yanık yaprak kokusu... Sonbahar bu parfümünü sürerek girer hayatımıza... İşin içinde biraz da naftalin kokusu vardır... Kısa pantolonlar, yazlıklar gardıroba kaldırılır, sabah uyanıldığında yolum deniz kıyısına düşerse pişman olmayayım, düşüncesiyle içe mayo giyilmez...

Devamını Oku
18.10.2009
Adnan Menderes: İdam sehpasındaki kaleci...

Yuri Gagarin'in, uzaya çıktığı 12 nisan 1961 günü, bir adam, karısına yazdığı mektuptaki sözcükleri saymaktadır... Elli sözcük, evet, mektupta sadece elli sözcük kullanmasına izin vardır!.. Sözcükleri sayar... Elliyi biraz geçmiştir!..

Devamını Oku
09.08.2009
New York ve Maçka...

Devamını Oku
09.02.2009
Che, Baykam ve 11 Eylül...

Devamını Oku
26.01.2009
Ayışığı altında Afrika

Devamını Oku
19.01.2009
Van Gogh ve Cemal Süreya

Devamını Oku
12.01.2009
Astronot Barbie olmasaydı

Devamını Oku
05.01.2009
Verdi bana kalemini...

Devamını Oku
29.12.2008
Bu bir futbol yazısıdır

Devamını Oku
22.12.2008
Son Ada ve Issız Adam

Devamını Oku
15.12.2008
Balıkçı iskemlesini de alarak...

Devamını Oku
08.12.2008
Heykeldeki Atatürk'ü görebilmek

Devamını Oku
17.11.2008
Dağlarca Çamlıca Tepesi'nde

Devamını Oku
10.11.2008
Dünya kadar büyük bir gün

Devamını Oku
27.10.2008
Resim sanatının 'hal'i...

Devamını Oku
20.10.2008
Fareler ve İnsanlar!..

Devamını Oku
06.10.2008
Ramazan ve edebiyat...

Devamını Oku
07.09.2008
Karpuz satarak okumak

Devamını Oku
01.09.2008
40 Yıl Önceki Kehanet!...

Devamını Oku
15.08.2008