Bugün 10 Kasım. Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Cumhuriyet’in kurucusu, dev ve devrimci önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz. Atatürk’ü anmanın en doğru yolunun, Atatürk’ten sonra yaptıklarımızın ve yapamadıklarımızın muhasebesini çıkarmak olduğuna inandığımdan, Atatürk’ten ne anladığımı paylaşacağım bugün…
Benim Atatürk’üm; Trablusgarp Savaşı’nın (1911 – 1912), Balkan Harbi’nin (1912 – 1913), Birinci Dünya Savaşı’nın (1914 – 1918), Sykes – Picot Antlaşması’nın (1916), Balfour Deklarasyonu’nun (1917), Mondros Mütarekesi’nin (1918), Sevr Antlaşması’nın (1920) tasfiye ettiği Osmanlı Devleti’nin sonunu, yıllar önce saptamış ve yakın çevresiyle paylaşmış, ufkun ötesini gören dehadır. 1907’de, kolağasıyken (kıdemli yüzbaşı), devletin coğrafi açıdan daha küçük, nüfus açısından daha türdeş bir yapıya dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu belirten, düşündüklerini söylemekten çekinmeyen, gerçekçi, uzak görüşlü aydındır.
Benim Atatürk’üm; Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzaladığında, mütareke hükümlerine karşı çıkan, “İngilizler İskenderun’a çıkarlarsa ateş açarım” diyen, güvendiği subaylara, “Askerlere silahlarını teslim etmemelerini söyleyin. Silahlarını saklasınlar. Köylerine götürsünler. Ama asla vermesinler” emri veren cesur komutandır.
Benim Atatürk’üm; Maraş’tan, Bitlis’ten, Saruhan’dan, Karahisarışarki’den, Sivas’tan, Menteşe’den gelen; haklarında idam fermanı verilmiş; ölümü göze almış; açlığa, uykusuzluğa göğüs germiş; kimi İttihatçı, kimi imam, kimi muallim, kimi muharrir, kimi tabip, kimi asker; bazısı fesli, bazısı sarıklı, bazısı kalpaklı, hepsi de yurtseverlerden oluşan Milli Meclis’i kuran liderdir. Milli Mücadele’yi Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürüten, 23 Nisan 1920’de Hacı Bayram Camisi’nde kıldıkları namazdan sonra, İttihat ve Terakki’nin kulüp binası olarak kullandığı iki katlı binada Meclis’i açarken düşmanı kovmaya ve vatanı kurtarmaya söz vermiş kahramandır. Benim
Atatürk’üm; Anadolu’nun en ücra köşelerinden kimi zaman at sırtında, kimi zaman yürüyerek 10, 15 günde Ankara’ya ulaşan; şehirde konaklama yeri çok az olduğundan ya okulların derme çatma yatakhanelerinde veya misafirperver Ankaralıların evlerinde kalan; bir kısmı yastığını, yorganını, döşeğini getiren mebuslara, en karamsar anlarında umut ve inanç aşılayan önderdir. Damı akan Meclis’te yemeklerini kendileri yapan; kazana hep birlikte kaşık sallayan; ısınması ve aydınlatması zayıf olan binayı eski sac sobalarla ısıtıp, kahvehanelerden toplanan gaz lambalarıyla aydınlatan; öğretmen okulundan getirilen sıralarda oturan; Ankaralı vatanperver marangozların hediyesi olan kürsüde konuşan mebusların oluşturduğu Gazi Meclis’in reisidir.
Benim Atatürk’üm; Bağımsızlık Savaşı’nı ve Aydınlanma Devrimi’ni birlikte, eşzamanlı olarak yapan devrimcidir. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, içeriğini değiştiren; gökten alıp yere indiren, dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılan, kişiden - hanedandan alıp millete veren devlet adamıdır.
Benim Atatürk’üm, istibdada karşı çıkan, “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” diyen bir Cumhuriyetçidir. O yüzden, genç bir subayken Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde şöyle yazar: “Cumhuriyetçidir”. O sebeple, Erzurum ve Sivas kongreleri ile atılan adımların Meclis ile taçlanacağını gören İngiliz istihbaratı, Londra’ya şu notu geçer: “Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor”. O nedenle Atatürk şöyle der: “Ben Cumhuriyet’i vicdanımda milli bir sır gibi taşıdım”. Ve Cumhuriyet’in toplumcu, kamucu, halkçı yönünü şu sözlerle vurgular: “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.”
Benim Atatürk’üm; köylüyü milletin efendisi sayan; kadın - erkek eşitliğini, Medeni Kanun’u, hukuk devrimini hayata geçiren; sanayileşme ve bütüncül kalkınma hamlesi başlatan; laik, bilimsel, halkçı eğitime öncülük eden, “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” diyen başöğretmendir.
Sözün özü: Emperyalizmi yenen Türk milletinin kahramanı, Türk Devrimi’nin lideri, mazlum milletlerin rehberidir benim Atatürk’üm.
Benim Atatürk’üm
Yazarın Son Yazıları
Muhalefet ve değişimin yönü
İktidar ve anayasa değişikliği
Mehmet Şimşek’ten kimler, ne bekliyor?
Yeni CHP, başkalaşan CHP, dönüşen CHP
Seçmenle inatlaşmak
İttifakın etkisiz elemanı
Sinan Oğan, iktidar ve itibar
Hangi CHP? Yenisi mi? Gerçeği mi?
Seçimin sayısal ve siyasal tahlili
Seçimler ve sosyal medya
Seçimler ve seçim kampanyaları
Seçimler ve ulusal güvenlik
Seçimler ve milli savunma sanayimiz
Seçimler, dış politika ve küresel rekabet
Milliyetçilik nedir? Ne değildir?
Seçimler, devrimler ve bilinçli yurttaşlar
Seçimler, yurttaşlık bilinci ve kimlik siyaseti
Seçimler ve ekonomik vaatler
Aday listeleri, sultanlar ve kapıkulları
Seçimler ve sahte demokratlar
Seçim, demokrasi ve demagoji
Erol Bilbilik’in ardından
Seçimler ve pazarlıklar
Orhan Karaveli’nin ardından
Seçimler, partiler ve adaylar
Çanakkale Zaferi ve günümüz siyasetçileri
Hem Millet İttifakı hem Cumhur İttifakı, seçmen tabanlarını genişletmek ve bünyelerine yeni müttefikler katmak için çabalarını hızlandırdı. Altılı masada siyasal İslamcı gelenekten üç parti var; Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi. Cumhur İttifakı zaten siyasal İslamcı, muhafazakâr yönü çok daha baskın bir ittifak ve bunu daha da güçlü kılmak istiyor. Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR’la görüşüyor.
Seçimler ve ittifaklar
Millet İttifakı ve olasılıklar
Dağılan masa ve İYİ Parti
Deprem ve ahlak
Deprem ve cehalet
Deprem, onur ve kader
Deprem ve devlet
Deprem ve büyük yenilgimiz
Depremin gösterdikleri
Deprem ve sorumlular
6’lı masadaki çatlak
Fakir milletin zengin siyasetçileri
Batı’dan Doğu’ya kayan güç ve Türkiye