Barış Doster

Asker - siyaset ilişkileri ve Balkan Harbi dersleri

02 Ocak 2019 Çarşamba

Türkiye’de sıklıkla dillendirilen ama kimsenin inanmadığı sözler vardır; “Camiye, kışlaya, okula siyaset karıştırılmasın” sözü gibi… Zira herkes bilir, siyaset, maalesef en çok buralarda yapılır. Hem de en kaba biçimde, gözümüze soka soka adeta. Darbeler, darbe girişimleri, muhtıralar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygulamaları, camilerde yapılan siyasi faaliyetler, eğitim kurumlarının belli bir siyasi görüşün arka bahçesi yapılması, politik sürgünler, terfiler, tayinler, kayırmalar, hep bunun kanıtlarıdır. Ne yazık ki bu olumsuz gelişmelerden ders çıkarılmaz.
Oysa bu konuda bizi Atatürk, yıllar önce uyarmıştır. Balkan Harbi bozgununun temel nedenlerinden birinin, Osmanlı ordusundaki subaylar arasındaki politik saflaşma olduğunu hiç unutmamıştır. Milli Mücadele’nin başından itibaren bu konuda çok titiz davranmıştır. Sivas Kongresi’nde (4 - 11 Eylül 1919) üyelere, “… fırkacılık amalinden münezzeh bir azm-ü iman ile çalışacağıma” diye yemin ettirilmesinin sebebi budur. Balkan bozgununun utancını ordu, ancak Çanakkale Muharebelerindeki destansı zaferiyle silebilmiştir. Bu zafer, Kurtuluş Savaşı’na zemin, dayanak, kuvvet, moral ve kadro hazırlamıştır. Milli Mücadele bitince de Atatürk, silah arkadaşlarına, “Siyaset mi, askerlik mi? Bir an önce kararınızı verin” demiştir. İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy gibi yüksek komutanlar siyaseti tercih etmiş, kaçınılmaz olarak da siyasi tartışmaların tarafı, siyasi polemiklerin konusu olmuşlardır. Milli Mücadele’nin iki mareşalinden biri olan Fevzi Çakmak ise asker olarak kalmış, 1944’e dek Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır. Sonra siyasete atılmıştır.

Mustafa Kemal’in askeri olmak
Son günlerde yaşanan gelişmeler, siyasilerin ve yüksek komutanların, tarihten ders çıkarmadıklarını bir kez daha gösterdi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile CHP’li Özgür Özel arasındaki tartışma, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tartışmaya katılması, son olarak da 2. Ordu Komutanı Org. Metin Temel’in görevinden alınarak pasif göreve atanması, asker - siyaset ilişkilerini bir kez daha gündeme taşıdı. Akar’ın, önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le gençlik yıllarından beri yakınlığı, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığıyla bilinen kimi gazetecilere, yazarlara olan muhabbeti biliniyor. Temel de, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, Erdoğan’ın CHP’nin adayı Muharrem İnce’yi sert sözlerle eleştirdiği konuşmasını alkışlamıştı. İnce de, sonradan hata yaptığını söylese de, Temel için, “Apoletlerini sökeceğim” demişti.
Devlette ehliyet, liyakat, nesnel kıstaslar ve Cumhuriyete sadakatin yerini, etnik - mezhepsel kota ve kompartımanlar; tarikat - cemaat kontenjanları alırsa, bunlar olur. Sivil - asker bürokraside, yükselmenin yolu partizanlıktan geçerse, bunlar yaşanır. Atamalarda bakana, milletvekiline yakınlığın yanına, il başkanından alınacak referans mektubu, ilçe başkanından alınacak “hamili kart, yakınımdır” kartviziti eklenirse, bunlar kaçınılmazdır. Belirtmek gerekir; “peygamber ocağı” dediğimiz, canımızdan aziz bildiğimiz vatanımızı emanet ettiğimiz Türk ordusunu, günlük siyasi tartışmalardan uzak tutmak hepimizin, en çok da askerlerin ve siyasilerin görevidir.
Kıssadan Hisse: Esas olan, komutanın NATO’dan üstün hizmet madalyası alması değil, Harbiyeli ruhuna sahip olmasıdır. Komutanın rütbesi ne olursa olsun, en büyük şeref Mustafa Kemal’in askeri olmaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları