Uygarlığa Savaş Açtılar!

19 Mart 2015 Perşembe

“Uygarlıklar Çatışması” tezini heyecanla benimseyen siyasal İslam zamanla kendi içinden uygarlık düşmanı, nihilist bir ölüm kültü çıkarttı.
“Soğuk Savaş” sonrasında yeni dış politika paradigması aranırken Huntington “Uygarlıklar Çatışması” teziyle ilgi çekti. Huntington’ın dine indirgenmiş “uygarlık” tanımı iki olanak sunuyordu: (1) SSCB tehdidi ortadan kalkınca dağılmaya başlayan “Batı Bloku”nu, bu kez yükselmekte olan güçlere karşı ABD liderliğinde birleştirebilme; (2) İnsanlığın artık, tek bir kapitalist uygarlık altında yaşamakta olduğunu gizleyebilme.
Huntington’ın tezi akademik dünyada kısa sürede paçavraya çevrildi. Müslüman dünyasının entelektüelleriyse, kendilerini din temelinde uygarlık olarak tanımlayan (Kapitalizm ve emperyalizm karşısındaki konumlarını gizleyen) bu tezi hemen benimsediler, yükselmeye başlayan siyasal İslamın hizmetine verdiler. Bu sırada ABD ve AB siyasal İslamı, ılımlı kanadı aracılığıyla yönlendirmeye heveslenirken karşısındakinin “farklı - özgün - uygarlık” olma savını ne kadar ciddiye aldığının ayırdına varamadı.
Dinlerini ya da dini itikatlarını beğenmediği insanları toplu halde, kimi zaman TV kameralarının önünde kafalarını keserek öldüren, topraklarından süren kadınları köle pazarlarında satan, çocukları cinsel nesne olarak kullanan, nihayet insanlık tarihinin, uygarlığının binlerce yıllık geçmişinin mirasını yok etmeye başlayan IŞİD’e buradan, uygarlığı dine indirgeyen yoldan geçerek geldik.

IŞİD uygarlığa karşı
Bu barbarlığın bir benzerine, Afganistan’da Taliban devleti döneminde, Taliban, aynı zamanda ulusalcı özellikler de taşıdığından, daha küçük çaplı olarak tanık olmuştuk. Geçen hafta, kameraların önünde bir tutsağı kafasına kurşun sıkarak öldüren 12 yaşındaki çocuk, binlerce yıllık tarihi eserleri balyozlarla parçalayanlar, uygarlığın ilk kentlerinin kalıntılarını yok eden buldozerler, bir “uygarlıklar çatışmasıyla” değil uygarlığa savaş açmış bir barbarlıkla karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.
Dünya edebiyatının ilk örneklerinden Gılgamış Destanı, vatandaşlığa, hukuk devletine, insan haklarına kadar uzanan bir toplumsal evrimin ilk adımlarından Hamurabi yasaları bugün IŞİD’in nihilist saldırısı altındaki topraklardan fışkırdılar. IŞİD’in imha etmeye çalıştığı tarihi kalıntıları, heykeller (aslında her şey böyle, farklı olanı parçalayarak başlamamış mıydı?) tüm insanlığa ait, geçmişten geleceğe uzanan birer uygarlık belgeleridir. IŞİD işte bu geçmişten geleceğe giden köprüyü yıkmaya çalışıyor.
İnsanlık eşitlik, beden-fikir-vicdan özgürlüğü, kadınların haklarına, çocukların korunması düşüncesine, hukukun üstünlüğü, laiklik anlayışına uygarlığın bu köprüsünden geçerek geldi. IŞİD uygarlığın tüm bu birikimlerine, değerlerine, aslında bunların karşısına koyacak bir projesi olmadığından savaş açıyor.
Peki, bu “savaş”, siyasal İslamın tanımlayıcı özelliklerinden uzak, salt IŞİD’e özgün bir “kopma” mı?
Sanmıyorum, Türkiye’de siyasal İslamın önemli yazarlarının, “200 yıllık parantezi” kapama, “yeniden yapılanma” niyetlerini, “herkes bize karşı” “dışardan çevreleniyoruz” korkularını, “Bizim medeniyetimizin kurucu kaynağı, Kur’ân’dır... Bizim medeniyetimizin fikir, sanat, ahlak, siyaset ve hayat yolculuğunda ‘iyi’, ‘güzel’ ve ‘doğru’ tasavvurumuzun yegâne kaynağı Kur’ân olagelmiştir” ifadelerini, “Ateist ve eşcinsellere kötü bakmak bir ‘hak’, hatta Müslümanlar için bir vazifedir” fetvalarını okuyunca, bunlar da insanlığın Müslümanlık dışındaki, kültürel birikimlerini, değerlerini, farklı yaşam biçimlerini mahkûm ediyorlar. Uygarlığın birikimlerini kapitalizm altında taşımaya çalışan Cumhuriyetin mirasına, bu anlayışla savaş açtılar. Bu savaşı kazanırlarsa dayattıkları yaşam tarzına “hakikat rejimine” direnen herkesi düşman ilan ederek imha etmeye kararlılar diye düşünüyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları