Bu yaşa geldim, hâlâ şaşırmayı yitirmedim, buna da şaşıyorum. Şaşırmaya devam, vay canına kırk yıllık arkadaşım, şiddetli muhalif, Marksist yönetmen Ragıp Yavuz, yıllardır pek çok muhalif oyun sahnelediği işyerinde açığa alınmış. Fetocu diye! Onunla birlikte pek çok arkadaşı da şimdilik kapının önüne konmuş. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi bin yıllık övünç kaynağı İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Feto araştırması yapmış, bula bula sisteme en muhalif, en demokrat çalışanlarını bulmuş. Bana sorarsanız baştan böyle bir işe kalkışmamaları gerekirdi. Fetocular başka yerde hem de gözümüzün önünde! Şimdi demokrasi zamanı ya, kimin gücü kime yeterse! Nasıl olsa, bütün medya organları kahramanlık destanı yazıyor, Gülen’le fotoğraf çektirme yarışındaki kelli felli yöneticiler, “kandırılmışız” diye nutuklar çekip demokrasi kahramanı oluyorlar ya, aman da şurada burada iktidara muhalif kim varsa, onun ensesine binme zamanı!
Oysa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, damadının Pensilvanya’daki çiftliğinde ne yapıyordu, neden ülkeye dönmek için iki gün oyalandı? Bilinmiyor. Neden hâlâ hem İstanbul hem de Ankara’da Fetoculara hibe edilen araziler, geriye alınmadı? Hâlâ neden Bülent Arınç “Bir konuşursam yer yerinden oynar!” diye tehdit dolu sözler ediyor da, “Ha bir konuş!” denmiyor.
Lan hani demokrasi gelmişti? Mesela ben ve benim gibi pek çok kimse, artık komutanlık vasfını fazlasıyla yitirmiş Genelkurmay Başkanı’nın işinin başında olmasını anlamıyoruz. Bu adamın sihri nedir? Gücü nereden geliyor? Diyanet ise başka bir mevzu! Mercedes’li başkan konuşuyor: “Artık gençlerimize aydınlatıcı dini eğitim vereceğiz.” Yandı gülüm keten helva! Anaokullarında küçücük çocukların başlarını örten, küçücük beyinlere sürekli cennet ve cehennem kavramını yerleştiren, onları sorgusuz sualsiz yaşayan canlılara dönüştüren eğitiminizin Fetoculardan farkı ne? Fetocular Gülen’e biat ediyorlardı, siz de kayıtsız şartsız İslami dünya görüşüne biat etmeye çağırıyorsunuz? Bütçesi altı bakanlıktan fazla olan sisteminiz hangi başarılı bir din öğretisi geliştirdi, hangi kardeşlik duygusunu geliştirdi, hangi ahlakı geliştirdi? Siteniz sadece kızlarına göz koyan babaları bağışlamak gerektiği konusunda derin fikirler verdi. Ve bunlar unutuldu mu sanıyorsunuz?
Yakın arkadaşım Ragıp Yavuz ve diğer açığa alınan oyuncular, teknisyenler gelmesi gereken müfettişi bekliyorlar. Nasıl Fetocu olduklarını öğrenmek için! Hayat bazen ne kadar çok tiyatroya benziyor. Aynen öyle, Godo’yu bekler gibi müfettiş bekliyorlar. Azıcık Gogol, azıcık Beckett ve azıcık Çehov!
Oynanan bu demokrasi oyununun bir baş aktörü: yıllarca Gülen’in yanı başından ayrılmayan, her dediğini fazlasıyla yerine getiren, artık sonra ne olduysa oldu, cemaatten ayrılan, şimdilerde de televizyona çıkıp günah çıkaran ve anında bir başka yazar arkadaşına ona Feto tarafından ev alındığını söyleyerek satan Hüseyin Gülerce! Öyle bir cemaat tablosu çiziyor ki, kendisinin hâlâ nasıl iş bulduğuna, hatta yaşayabildiğine insan şaşırıyor. Bir başka aktör de Ruşen Çakır, cemaat hakkında öyle şeyler anlatıyor ki, kardeşim diyorsun, bunlar aynı zaman da bir güç gösterisi ve malum insanlar güce tapar!
Şimdi ne olacak? Herkesin birbirine sorduğu bir soru bu! Özellikle bugün yapılan son demokrasi mitinginden sonra işler nasıl değişecek? Vallahi bunu bilmek mümkün değil. Bu ülkede her şey olabilir ve gene şaşırabiliriz. Geçenlerde bulunduğum bir yerde Almanya’nın önemli bankalarından birinde önemli bir mevkide olan Türk bir bankacı, “Meraklanmayın ülke öyle bir iktisadi krize girecek ki, ne iktidar kalacak, ne de Fetocular” dedi. Belki doğru söylüyor ama onun dinleyen gençlerden biri hemen bir hatırlatma yaptı: “Altı yıldır bu söyleniyor, artık kimse bunu yutmuyor.” Vallahi ben de bu iktisadi krizi yutmuyorum, herkesin keyfi yerinde! Olanlar her zaman ki gibi emeğiyle geçinenlere olacak! Bir de muhalif sanatçılara! Tabii bu arada Güneydoğu’yu unuttuk, orada kentler silindi, binlerce kişi göç etti. Olsun şimdilik sıra darbede!
Ülke: Azıcık Gogol, azıcık Beckett, azıcık Çehov!
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım vallahi billahi bana iki şeyden daral geldi.
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’