Kültür savaşları

26 Mart 2018 Pazartesi

 “O komünist, vatan haini terörist gençler”... “Beyoğlu’ndaki marjinaller”... Seçimlere giderken kültür savaşları sertleşiyor.
Siyasi faaliyet yapabilmek (adalete ilişkin konuları konuşabilmek) için, toplumda sözlerin anlam kazanarak et
ki yapmasına olanak veren bir anlamlar/ değerler sistemi, iletişim alanı içinde olmak, uygun araçlara erişebilmek gerekir. Bu alanın dışında kalanların, uygun araçlardan yoksun olanların sözleri, etkinlikleri siyasi anlam kazanamaz.
Siyasal İslamın liderliği, tüm çabalarına karşın ülkede siyasetin yapıldığı alanı, hâlâ tam olarak egemenliği altına alamadı; toplumun yarısı cumhuriyetçi, seküler, liberal, solcu değerleri kapsayan geniş bir kültürel alan içinde adalete ilişkin kaygılarını dile getirmeye, siyasal İslamın dayatmalarına direnmeye devam etti
 
Kıramıyorsan dışla...
Siyasal İslam, seçimlere giderken, direncini kıramadığı, susturamadığı kesimi siyaset yapılan alanın dışına itme, iradesinin sandığa yansımasını önleme çabalarını çeşitlendirerek hızlandırıyor. OHAL uygulamalarına, YSK’ye ek olarak, yeni seçim yasası kurumsal anlamda, savaş iklimi de konuşulabilir olanın sınırlarını Cihatçı-milliyetçi değerlerin parantezine alarak daraltıyor.
Seküler Cumhuriyetçi liberal kesime yönelik büyük tirajlı gazeteleri, popüler haber, eğlence TV kanallarını, medya platformlarını bünyesinde toplayan Doğan Grubu da siyasal İslamın medya ağına eklendi. Böylece siyasal İslama muhalif olan, projesine direnen kesimlerin adalete ilişkin kaygılarını dile getirme (siyasi etkinlik) olanaklarının kısıtlanması, siyaset alanının dışına itilmeleri, siyaset alanının, siyasal İslamın söylemi ve değerleriyle doldurulma süreci esas olarak tamamlandı.
 
Yalnızca yukarıdan aşağı değil
Siyasal İslamın “öteki”nin sesini kısma, adalete ilişkin kaygılarını konuşma olanaklarını elinden alarak siyasetalanının dışına atma süreci, yalnızca yukarıdan aşağı (devlet politikaları ve medya kontrolü) ilerlemiyor. Karşımızda en azından 16 yıldır sürmekte olan bir toplumsal mühendislik süreci de var. Bu süreç içinde siyasal İslam, toplumsal ilişkileri aşağıdan yukarıya doğru şekillendiriyor, kendi “hakikat rejimine” uygun insanlar, iktidar noktaları üretiyor; “öteki”nin adalete ilişkin kaygılarının anlam kazanarak siyasi sonuçlar yaratabileceği alanı kişisel ilişkiler düzeyinde de yeniden yapılandırarak daraltıyor.
Geçen yıllarda siyasal İslamın elindeki vakıfların, camilerin, Kuran kurslarının sayısındaki baş döndüren artış, eğitim sisteminin imam hatipleştirilmesi, Diyanet’in bu alana doğrudan nüfuz etme süreci çok tartışıldı. Türkiye’de AKP iktidara geldiğinde 60 bin olan imam hatip öğrencisi sayısı
1.5 milyona tırmanırken, yüz binlerce öğrencinin, tarikat okullarının ve yurtlarının eline terk edildiği vurgulandı.
Geçen hafta medyaya yansıyan bir araştırmada (Prof. Dr. Esergül, Eğitimde tarikatların etkisi) siyasal İslamın en önemli taban örgütleri, tarikatlara ilişkin çarpıcı veriler vardı: Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu var. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ü aşkın medrese bulunuyor (aktaran Ali Sirmen). Türkiye’de 2.6 milyon kişinin bir tarikatla organik bağı bulunuyor. Sadece İstanbul’da 445 tarikat ve kolunun tekke, medrese ya da Kuran kursu adı altında binlerce çocuğa eğitim verdiği tespit edildi.
Siyasal İslamın bu yapılanması, muhalefet güçleri açısından çok karanlık bir görüntü sunuyor. Örneğin: Son düzenlemelerden sonra, muhalefet, seçimlerde hile yapılmasını, hangi kurumlara, kadrolara dayanarak önleyecek; siyasal İslamın propaganda makinesiyle medyada, toplumun içinde hangi araçlarla, örgütlerle, yöntemlerle rekabet edecek; sesini halka nasıl duyurabilecek?
Ne yazık ki, muhalefetin önünde, sesini duyurabilmek, siyaset yapabilmek için, siyasal alana, varlığını kitlesel olarak sergileyerek zorla girmekten başka bir seçenek kalmadı! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları