Sorun dolar mı, Tayyip Erdoğan mı?

25 Mayıs 2018 Cuma

Toplumlar, bir sorunla karşılaştıklarında takındıları tavırlar bakımından ikiye ayrılırlar.
Birinci gruptakiler şu nafile soruyu sorarlar insiyaki olarak:
- Bizi bu durumdan kim kurtarır?
İkinciler ise aklın sorusunu dillendirirler:
- Bu durumu ne yaparak, nasıl aşabiliriz?
Bu tavırlardan ikincisinin yeğlenmesi gerektiğini düşünen birinin, şimdi doların önlenemeyen yükselişi, daha doğrusu TL’nin başdöndürücü düşüşünün Erdoğan iktidarı sürdükçe durdurulamayacağını söylemesi, garip görünse de öyle değildir.
Çünkü Tayyip Erdoğan yalnızca bir siyasetçi, bir lider olmanın ötesinde, artık aynı zamanda kendi damgasını taşıyan bir tek adam iktidarı modelinin simgesidir.
Tayyip Erdoğan ya da AKP iktidarını ikiye ayırmak gerekir:
1- Başlangıçtaki yanılsama (illüzyon) dönemi,2- Ardından gelen gerçekler dönemi.
AKP’nin özgürlüklerin sınırlarını genişleten, toplumu daha demokratik bir platformda bütünleştiren, başta AB olmak üzere dünya ve de özellikle Batı ile daha ileri bir entegrasyon ile yakınlaştıran bir iktidar oluşturmak istediği yanılsamasının iç ve dış çevrelerde egemen olduğu dönemde Türkiye, ekonomik olarak sorunlu görülmüyordu.

***

İlk yanılsama döneminde, ekonomik başarılar da sağlanmıştı. Bu dönemde kişi başına gelir artışı, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının üzerinde gerçekleşmiş, enflasyon tek haneli rakamlara indirilebilmiştir.
Uluslararası konjonktürün elverişli olması, dünyadaki likidite bolluğu, AB ile ilişkilerin bütünleşmeye doğru seyreden olumlu görüntüsü ve demokratik yöneliş etiketiyle sunulan icraatın yarattığı aldatıcı iyimserliğinin sağladığı yabancı yatırımların artışı bu gelişmenin dinamikleriydi.
Bu görüntünün aldatıcılığını ve yönelişin sonunun hüsran olduğunu, daha o zamandan görenler dertlerini kimseye anlatamıyorlardı.
Aslında, düşük döviz kuru, yüksek faiz, dış borçlanmanın ağırlığının kamu kesiminden özel kesime geçtiği, bütçeye gelir ve borç ödeme kaynağı olarak kullanılan kamu zenginliklerinin özelleştirilmesi, inşaat sektörünün ve yandaş özel sektörün desteklenmesi, temeline dayalı AKP modeli “açık vermeden büyüme modeli”ni yaşama geçirememiş, bütçe açıkları düşülürken, sıcak paraya bağımlı hale gelen yapının doğurduğu cari açığın tehlikeli boyutlara erişmesi engellenememişti.
Ürettiğinden çok üreyen ve tüketen toplumların, sürdürülebilir bir kalkınmayı yaratamayacağını görebilmek için ise iktisat allamesi olmaya gerek yoktu.

***

Yanılsama dönemini izleyen gerçekçilik döneminde, iktidarın, hızla çağdaş dünyadan ve başta laiklik olmak üzere demokratik cumhuriyet değerlerinden ve kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, düşünce ve basın özgürlüğü gibi ilkelerden, çağın gerektirdiği eğitim uygulamasından uzaklaştığı açıkça görüldü.
Bu durumda “dünyanın en kırılgan üç ülkesinden biri”ne olan güven azalıyor, bu da Türkiye’yi borçlarını ödeyip, cari açığını yönetebilir ülke olmaktan çıkarıyordu.
Ürettiğinden çok tüketerek, büyüme modelinin geçici saadet zincirini oluşturan sıcak para girişini çok önemli ölçüde engelleyen bu ekonomik kırılganlık, iktidarın tolatiler baskıcı niteliğiyle, adaletin esamisinin bile okunmadığı, sermayeyi ürküten siyasi yapının da eklenmesiyle bir fiskede yıkılacak bir hale geliyordu.
Tepeden tırnağa Tayyip Erdoğan’ın etiketini taşıyan bu durum, dolar kuruna ve faizlere yansıyordu. Faizlerin yükselme eğiliminin karşısına iktisat biliminin bütün kurallarını hiçe sayan Tayyip Bey’in dikilmesi ise kaderin garip bir cilvesidir.
Çünkü şurası bir gerçektir ki, engellenmeye çalışılan faiz yükselmesinin bir numaralı nedeni sisteminin simgesi Tayyip Erdoğan’dır. Bu yüzdendir ki Tayyip Bey gitmeden ne dolar düşer ne de faizler. Çünkü özünde sorun dolar sorunu değil, Tayyip Erdoğan sorunudur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları