Siyaset ve yalan

Siyaset ve yalan

02.11.2024 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Siyaset ve yalan ilişkisi binlerce yıldır konuşulan, tartışılan sorunlu bir alan. Siyasetçiler kimi zaman bu bildik noktadan gücünü alır. Nitekim binlerce yıl önce Platon da siyasetçilerin kullanması için “kutsal yalan” kavramını ortaya atmış; seçkinler tarafından sosyal uyumu korumak ve toplumu bir arada tutacak gündem belirlemek için kurmaca oluşturmanın koşullarını açıklamıştır. Günümüzde siyaset alanında dini ve milli değerlerin ajite edilmesi üzerinden söylenen yalanların başlangıç noktasını böyle bir yaklaşım oluşturur. Ancak siyaset ve yalan ilişkisi pek çok toplum tarafından öyle içselleştirilmiştir ki bir süre sonra siyasetçi yalandan bağımsız konumlandırılamaz hale gelmiştir. 

***

Bu kısır döngünün bir yansıması olarak ülkemize has örnekler tiyatro sanatında ortaya çıkar; politikacılar çoğunlukla bir tipe dönüşüverir. Seçim zamanlarında söyledikleri inandırıcılıktan uzak yalanlara denk düşecek şekilde bürokrasinin akıl almaz tuzakları üzerinden toplumsal yapı tartışmaya açılır. Hal, tavır ve davranışlarıyla halktan uzakta, takım elbiseli, gözlüklü, çoğunlukla şiş göbekli, kendinden başka hiçbir şey düşünmeyen bu figür, bir de gerçekleşmesi imkânsız vaatlerle konuşturma örgüsüne katkıda bulunur. Haldun Taner’in Günün Adamı’nda, Keşanlı Ali Destanı’nda, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’da sahneye çıkan kurt politikacı tipi, Damat Ferit Hükümeti’nden bu yana ülkenin başına geçmiş tüm yönetimler içinde kendine bir yer edinmeyi başararak, yalnızca seçim öncesinde görünür olmakla, bol yalan sıkmakla meşhurdur. Yine Sermet Çağan ve Vasıf Öngören’in yazdığı oyunlarda siyasetçi zenginlere yakın yoksullara uzak bir biçimde, kendi çıkarını halkın çıkarından üstün tutan bir yapıda konumlandırılır. 

*** 

Ülkemizde özellikle politik tiyatronun yükselişiyle birlikte, başta Taner, Çağan ve Öngören olmak üzere başkaca oyun yazarlarının da aynı izleği kullanarak bir politikacı tipi üzerine ortaklığa vardıklarını görüyoruz. Bunun ardında ise acı bir gerçek gizli: Ülkenin siyasetçiler tarafından aydınlığa çıkarılacağına dair umutsuzluk! Siyasetçilerin yalan üzerinden kendilerini konumlandırmaları... En önemlisi de yalnızca bireysel çıkışlarına katkı sağlamaları. Bütün bunlar siyaset alanının kirliliğini bize çırılçıplak bir biçimde göstermeye yetiyor da artıyor bile! Modern toplumda özellikle politika alanı herkesin ilkesel olarak yalan söylediği bir alanmış gibi görünüyor. Öyle ki politika yapmak sıkı yalan söylemenin bir sonucu olarak çabuk zengin olma sanatı olarak karşımıza çıkıyor. Ve genç kuşağın da siyasete katılma arzusu bu bildik çıkarımlar üzerinden sorgulanır hale gelebiliyor. Bu da mevcut siyasetin ahlaken ne kadar çürüdüğü noktasında bize veri sunuyor. 

***

Siyasetten bağımsız olarak gündelik hayatta yalan söylemenin birçok nedeni olabilir. Beyaz yalan diye tanımladığımız yalanlar her şeyden önce karşınızdakini kırmamak, bir eksiğini doğrudan yüzüne vurmamak, kötü bir olayı geçiştirmek amacıyla söylenir. Kimi zaman yalan, bireysel olarak tatsız bir durumdan sıyrılmak, güvende hissetmemek, baskı altında kalmak gibi nedenlerle karşımıza çıkar. En ağırı ise yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getirerek varoluşsal bir çizgiye kendini taşımaktır. Hangi nedenle söylenirse söylensin, yalan her zaman karşınızdakine karşı bir üstünlük elde etmenin yoludur. Siyaset alanı ise söylenen yalanlarla toplumsal bir üstünlük kurarak kendi varlığını, iktidarını pekiştirme yoluna gider. 

***

Hannah Arendt, “Siyasette Yalan” adını verdiği çalışmasının temel izleğini, 1967 yılında ABD Savunma Bakanı McNamara’nın talebiyle, ABD’nin Vietnam Savaşı boyunca karar alma süreçlerini belirleyen belgeler üzerine kurar. 47 cilt tutan Pentagon Belgeleri, 1971 yılında, savaşın en çatışmalı döneminde, New York Times tarafından yayımlanınca kızılca kıyamet kopar. Çünkü bu belgeler, savaş boyunca kamuoyunu kandırmak için sistematik ve yaygın olarak yalana başvurulduğunu ortaya çıkarır. Her şeyden önce servis edilen “ilerleme” raporlarının savaş alanında olan bitenle ilgisi yoktur. Askeri ve sivil hemen devlet kademesindeki aşağıdan yukarıya her makam yoğun bir biçimde halkın gözünü boyamak için mesai harcamıştır. Arendt de çalışmasında, siyaset ve yalan ilişkisini irdelerken, siyasetin alanının meşruluğunu yalan üzerinden kurmasının metotlarını da tartışmaya açar: “Siyasi emellere ulaşmak için meşru araçlar olarak kullanılan gizlilik ve kandırma, yani kasıtlı sahtekârlık ve açık yalan, yazılı tarihin en başından itibaren yaşamımızda olmuştur... Doğruculuk hiçbir zaman siyasi erdemler arasında sayılmamış, yalanlarsa her zaman siyasi meselelerde kullanımı savunulabilir araçlar olarak görülmüştür.” 

***

Öncelikli olarak belirtilmesi gereken temel mesele siyasetin bir eylem alanı olduğudur. İnsan her defasında yeni bir şey başlatmak adına eyleme geçer. Bu her zaman sıfırdan bir şey başlatma olmayabilir. Siyasetçiler de kendilerine başlangıç olabilecek noktayı eylem üzerinden belirler. Bir şekilde kayıtlara geçmenin de anımsanmanın da önkoşulu budur. Ancak eylemler salt yalanlar üzerinden planlanırsa toplumsal çöküş başlar. 

***

Dahası bir siyasetçinin bir başka siyasetçiyi yalan söylediği varsayımıyla tutuklaması artık otokrasinin bir sorunudur.

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025