Yeni yıldan beklentiler...

Yeni yıldan beklentiler...

28.12.2024 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nün kraliçesi Sevda Şener hocamızın üniversite yıllarımızda kulağımıza küpe olan sözlerinden biri, “Dram sanatı insanı eşiklerde sınar!”dı. Tiyatronun hayatın ta kendisi olduğu varsayımını ciddiye alırsak insan kişiliğinin en iyi belirlendiği süreçlerin birtakım geçitler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsan bu eşik durumları atlayarak her defasında yeni bir döneme girer. Öte yandan eşik atlamak öyle kolay değildir. Her şeyden önce insan, eşikte sınandığı koşulları atlamaya açık olmalı, dahası yeni durumlara da uyum sağlamalıdır. Bunun için de koşulsuz cesaret, esneklik, açıklık, beceriklilik gibi temel koşulların yanında, bağlı olduğun toplumun kurallarını da göz ardı etmemen gerekir. Kişiliği böyle geçitlerle sınanmamış olanlar kendilerini de kanıtlamış sayılmazlar. İlkel toplumlarda delikanlılar ana kuzusu olmaktan zorlu bir sınavla kurtulur. Yine “ad verme” törenlerinde genç erkek avda, üretimde ya da savaşta kendini kanıtlamak durumundadır. Kendini belli bir yerde kanıtlayamayan kişioğlu bizdeki gibi tepeden inmeci bir şekilde yönetici olamaz mesela! Geldiği yeri bilerek, en azından temel hukuk normlarına ve teamüllere saygı göstererek yaşar! 

***

Bütün bunları neden mi yazdım? Kaynağını ilkellerin kutsal törenlerinden almış olan tiyatro sanatı gelişim gösterdikçe değişmeyen tek şeyin insanın sınanması olduğunu vurgulamak için. Antik Yunan tragedyalarından Shakespeare oyunlarına, Goethe romantizmine, Ibsen ve Çehov gerçekliğine, Maeterlinck karşı gerçekliğine, Lonesco ve Beckett’in saçma dünyasına ve çağdaş tiyatronun bugün aklı zorlayan değişimine ve gelişimine bakarsak insanın vermiş olduğunu zorlu sınavları sahnede gözlemleriz. Ancak bu geçitlerin yalnızca bireysel birtakım sınanmalar olduğunu dayatırsak büyük bir hataya düşmüş oluruz. Özellikle çağdaş tiyatronun derinleştirdiği bir başka alan da kişinin toplumsal geçitlerde sınanmasıdır kuşkusuz. Bireysel ve toplumsal acılarımızın kanayan bir yaraya dönüştüğü dönemeçlerde insan ruhu ister istemez bağlı olduğu sıkıntılardan uzaklaşmak için derin hamleler yapar. Çözümsüz zamanlarda sıkıntılardan uzaklaşmanın ara formülleri vardır. “Yeni yıl” eğlenceleri, yıldönümleri, bayramlar bunların en belirginleşmiş halleridir bir bakıma. Belki de bu yüzden, yeni yıl imgesinin verildiği dramatik yapıtlar daha çok melodrama türü içinde kendini bulur. Orta sınıfın gözyaşları, birbirine kavuşamayan gençler ya da fakirliğin altında ezilen temiz insanlar için akar. Örneğin; zengin, iyi kalpli kız Belgin Doruk, kaderin sillesini yemiş, yoksul ama namuslu genç Ayhan Işık’a sevdalanır. Onların acıklı maceraları, kötülüğün ne olduğunu gösterir izleyiciye. Sonunda iyiler kazanır.

***

Kibritçi Kız, yılbaşında ısınmak için son kibritlerini yakar. Oysa sıcacık evlerinde insanlar mutlulukla sofralarındaki hindiyi midelerine indirmektedir. Sabah olunca masal kahramanının ölmüş bedenini bulanlar, onun kibrit alevinde bir anlık da olsa çocuksu hayallere daldığını anlamaz. Zaten masallar isyan etmek için değil, şükretmek için vardır. Kimse sınıf çatışmasının yoksulu ne hale getirdiğini düşünmez. Günümüzde modern masal olarak nitelendirebileceğimiz melodram da sorgulatma amacını taşımaz. Toplumda yerleşik ahlakın altını çizmeyi görev edinir. Melodramların genellikle mutlu sona ulaşmasının ardında, “Kişi hak ettiğini bulur!” tanrısal yargısı vardır. 

***

Her şeye rağmen dramatik yapısı olan eserlerde “yeninin başlangıcı”dır yeni yıl. İnsan bilinç altında da olsa yeni yılda, soyunun devamı için mücadele edeceğine söz verir. Oysa gelecek belirsizliğin kutsandığı büyük bir boşluktur. Yeni olanda tedirginlik duygusu derinleşir. Kimi zaman ne yapacağını şaşırır insan. Yeni tanıştığınız birini tartarsınız. Onun neyi sevip neyi sevmediğini sorgularsınız. “Yeni” cazip gibi görünse de sıkıntı vericidir de. Günlük olağan akışı yeniye göre değiştirmeye kalkarsınız. Bu nedenle geçmiş her türlü acıya, hüzne, savaşa, yıkıma, ölüme rağmen soylu olarak hatırlanmak istenir. Yaşanmışlık deneyim kazandırır kişiye. Artık kriz anlarında nasıl duracağını, ne yapacağını bilir kişioğlu. Üstelik geçmiş tekinsiz değildir. Tam tersine korunaklıdır. İyi bildiğiniz bir yol, her gün uyandığınız oda kadar ferahtır. Anılar size gülümsetecek imkân sunar.

***

Gelecek adına hayal ettiğimiz tasarımın gerçekleşmeyeceğine dair umutsuzluk iklimindeyiz. Yeni yılda içinde bulunduğumuz durumun değişmeyeceği düşüncesini etrafımızı saran kötülük ve bu yapıdan beslenen pişkinlik besliyor. Oysa kalbin sevecenliğine ihtiyacımız var. Ancak gündelik hayatta kötülüğün cezalandırılması adına bütün yolların, hukukun adamakıllı bir biçimde tesis edilmesine, adalet mekanizmasının adamakıllı sağlanmasına, günlük yaşam terbiyesine sahip insanların yönetici pozisyonunda olmasına, liyakatin esas alınmasına, emeğin hak ettiği değeri bulmasına, dünyanın beslendiği yaşam alanlarının rantiyecilere kurban verilmediği bir düzenin kurulmasından geçtiğini biliyoruz. Ziyadesiyle sıkıldık, bunaldıki yorulduk. Ama bedeli olursa olsun böyle bir toplumu kurmakla yükümlüyüz! Önümüzdeki yıldan en büyük beklentimiz bu!

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025