1283 ruhu ve Lady Macbeth... - Prof. Dr. Seda Ünsar
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

1283 ruhu ve Lady Macbeth... - Prof. Dr. Seda Ünsar

12.09.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Devrimde yükselen, Napolyon’a mareşal ve bakan olan Jean-Baptiste Jules Bernadotte, Fransız olduğu halde, 1818’den ölümüne (1844) kadar, Norveç ve İsveç kralı da olmuştur. Ve bilinir ki II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline uğrayan bazı Avrupa ülkeleri başka bazı Avrupa ülkelerinden oluşan müttefiklerce kurtarılmıştır. 

Türk ulusunun ise tek bir kurtarıcısı vardır: Enver Paşa etkisi altındaki İstanbul basını yazmasa da şanı kulaktan kulağa yayılan, Gandi’ye “Mustafa Kemal yenene kadar İngilizleri Tanrı sanıyorduk” dedirten, karargâh kurduğu tepeye adı verilen, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal ve onun ardından Anadolu’ya giden, sonucu her ne olursa olsun her şeyi göze alarak, inanç ve imanla, son bir umutla, kendileri ölseler bile çocuklarına yaşayacak bir vatan bırakabilmek için, onun yoluna baş koyanlar. (“Kemal’in peşinden giden” anlamındaki Kemalist sözcüğü de buradan gelir).

Türkiye Cumhuriyeti, kurtarıcısı başka bir ulus, başka bir devlet olmayan; ordusuyla birleşen halkı tarafından savaşla kurtarılmış bir vatan üzerinde, “kanla ve irfanla” kurulmuş bir devlettir. 

Yüzyıllardır savaşmaktan bitap düşmüş halk, başındaki saltanat kendi tahtını koruma umuduyla çoktan teslim olmuş, ordu ve donanmasını da teslim etmişken, basını ve işbirlikçileri işgali gizlerken ve işgalcileri kızdırmamak gerektiğini aşılarken; yenilmez atfedilenleri en zor bir anda yendiği için mutlak zaferine inanılmış bir başkomutanın, işgalciye boyun eğmektense, onuruyla ölmeyi taahhüt eden bir askerin, kadın, erkek, çocuk demeden, askeri olmuştur. (Tabii bunlar olurken, işgalcilerle işbirliği yapan sarayla birlik olup idam edilmeleri için Kemalistleri ispiyonlayan, kâfir diye halkı galeyana getirerek direnişçilere savaş açan, işgalcilerin çizdiği haritalardan kendilerine vatan devşirmeye çalışan, her türlü ticaretini sürdüren, hatta savaşla ihya olan, işgalci bayrağı asmaktan gocunmayan “halk” kesimleri olduğunu, yüzeysel ve şekilci, tatlısu Atatürkçüleri’nin genellikle yaptığı gibi unutmamak gerekir.)

Nefsi müdafaa olmayan savaşı cinayet olarak tanımlayan, Avrupa’dan Asya’ya ırkçı faşizm egemen olurken dünya barışı için bölgesel anlaşmalar yapan, sömürgeciliğin pençesinde can çekişen mazlum uluslara sadece zaferleriyle değil, sömürgecilere yem olmamak için şart olan ve Oryantalizme karşı, evrensel insan haklarını Doğu’nun da hak ettiğini ve bizzat uygulayabileceğini ispat eden devrimleriyle de önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk, tüm ideolojiler üstü; ideologlar, askerler, devrimcilerden ötedir. 

O bir vatan kurtarıcı, çağı değiştiren, fikir ve eylemleriyle ona yön veren, on beş yıla dört yüz yıl sığdıran bir dahi, savaş meydanında yenilgiye uğrattığı düşmanlarının cenazesinde ağladığı, aziz hatırasına her yıl selam durmaya devam ettiği, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği, tarihin görmediği, eşsiz bir kahraman, yoktan yaratılmış bir devlet, bir ulus kurucudur. 

TARİHSEL GERÇEK

Kurduğu devleti kurabilmek için birçok cephede bizzat savaşarak içinden geldiği ordunun askerleri, metaforik anlamda, elbette hâlâ ve ebediyen onun askerleridir. Bu, bir siyaset meselesi değildir. Bu, varoluşu tarihsel olan bir gerçektir. 

“1283 içimizde!” ifadesi en büyük Harbiyeli olarak ölümsüzleşen Mustafa Kemal’e minnet ve saygıyla birlikte, Mondros Mütarekesi saray tarafından imzalanıp tüm birliklerin işgal güçlerine teslim olması emredildiğinde, “Karakterime uygun değildir” diyerek ve ölümü göze alarak reddeden bir ruhu, yani bağımsızlık ve özgürlük ruhunu, yurtseverliği, insanlık onurunu, bir ordunun, bir ulusun, bir vatanın istiklalini temsil eder. Bu, bir (karşı) duruş; bir ülküye bağlılıktır. Aksi bir ruh ve duruş, ordu, ulus ve vatan için felaket demektir. 

Ondan sonra gelenler onun kurtardığı vatanda, onun kurduğu devlete çeşitli hizmetlerine göre, başkomutan, devlet adamı, başbakan, cumhurbaşkanı, siyasetçi gibi unvanlarla anılabilirler fakat tüm bu unvanların ilk etapta var olabildiği bir vatan olmasını sağlayan (“Hiçbirimiz olmasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık”- Rauf Orbay) ve bir devlet, hem de tüm kurumlarıyla yenilenmiş, çağa uyumlanmış bir devlet ve demokrasi bırakan, yalnızca odur. Dolayısıyla, Atatürk bu unvanların da üstünde ve ötesindedir. Çünkü Atatürk vatanın kendisi demektir.

Abdulhamit’in siyasi korkuları yüzünden çürüttüğü donanmayı, altüst ettiği liyakat sistemini, Balkan savaşlarında siyasete bulaşmış bir ordunun ne denli zayıf düştüğünü ve bozulduğunu, doğduğu şehrin, Selanik’in tek kurşun atılmadan verilişini yaşamış olan Mustafa Kemal, kısa bir süre içinde, sadece yurtseverlik duygusuyla ve siperde askerin yanında dahiyane biçimde komuta ederek kesin zafer kazandığı Türk ordusunu siyasetten, siyaseti ordudan uzak tutmak için bizzat kanun çıkarmıştır. 

Silahlı siyaset, Alman hayranlığı (herhangi bir Batı hayranlığı onun karakterine tersti), Osmanlı’nın Almanya’nın müttefiki değil olsa olsa taşeronu haline düşmüş olması gibi birçok konuda Jön Türklerden ayrı ve onların karşısında duran Mustafa Kemal, daha savaş başlamadan Almanya’nın yenileceğini, Osmanlı’nın dağılabileceğini fakat Türk milletinin ölmeyeceğini, Anadolu’nun işgal edilebileceğini fakat İngiliz ve Fransız ordularının savaşacak güçte olmayıp bu işi Yunanlara bırakacağını, eğer ki üç sene dayanıp Türk milletini bir cephede birleştirip orduyu güçlendirebilirse, bu işgali millet-ordu beraberliğiyle sonlandırabileceğini biliyordu. 

Halaskâr Gazi, ebedi başkomutan denilen o asker işte böyle bir dehaydı.

MACBETH 

“Çık elimden korkunç leke, çık diyorum sana! Nedir bu? Hep kirli mi kalacak bu eller?” - Macbeth 

Türk ordusu, Amerikan emperyalizmi destekli Fethullahçı sızmaya (ve tüm diğer irtica akımlarına) karşı, 2000’li yılların başına kadar mücadele etmişse de çuval meselesinde Amerika’ya sessiz kalınmasıyla ilk sinyali verilen, gizli Dolmabahçe görüşmesiyle derinleşen emperyalist müdahalenin, işbirlikçiler aracılığıyla kurduğu kumpasla kendisine yaptığı darbeyi engelleyememiştir. (Eski Genelkurmay başkanları H. Özkök ve Y. Büyükanıt tarih karşısında bu gidişatın baş sorumlularındandır.) Böylece, Fethullahçılar orduya bizzat yerleştirilerek ordu emperyalizme bağlı, Atatürk (yani laik Cumhuriyet ve demokrasi) düşmanı tarikatlara açılmış; bu yerleştirilenler darbeye kalkışmış fakat yine Atatürkçü subaylarca engellenmişlerdir. 

Emperyalizm destekli irtica, ordunun hâlâ sahibi değildir. Teğmen yemini bunu göstermiştir. Bazı kesimlerde saldırgan öfkenin, tedirgin mutsuzluğun ve kronik korkunun sebebi budur. Çünkü siyaset yapan ve ellerinde kan gören kendileridir. Oysa, yirmi senedir içinden geçen emperyalizme rağmen, kuruluşu milattan önceye uzanan Türk ordusunda, hâlâ Atatürk’e yani vatana bağlı teğmenlerin olması, irticanın bile şükretmesi gereken bir durumdur.

Yazarın Son Yazıları

Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025