Felaketten Doğan Bir Hikâye: The Sandman

Netflix’te gösterime giren The Sandman’i yaratıcısı Neil Gaiman, oyuncular Tom Sturridge ve Boyd Holbrook ile konuştuk.

Yayınlanma: 07.08.2022 - 12:50
Felaketten Doğan Bir Hikâye: The Sandman
Abone Ol google-news

Pek çok anlaşmazlık, yaşama geçirilemeyen sayısız tasarı ve hayranlarının ekranda görmeyi merakla beklediği çizgi roman serisi The Sandman...Yazılışından otuz yıl sonra, ilk kez yaratıcısı Neil Gaiman’ın da dahil olduğu bir senaryoyla Netflix tarafından ekrana uyarlanan The Sandman, sonunda cuma günü gösterime girdi. Gülünç bir biçimde, bir kasırga felaketi sırasında yaratılan öykü, talihsiz serüvenler dizisine dönen uyarlama macerasının ardından serinin fanatiklerini memnun edecek gibi görünüyor...

Korku ve fantastik öğeleri, mitolojik ve dini göndermelerle harmanlayan Neil Gaiman’ın kült eseri Sandman, yalnız karakter seçimleriyle bile yapıtına sadık bir uyarlama olmakla kalmayan, aynı zamanda çağın ruhunu yakalayabilen bir yapım. Tom Sturridge’ın canlandırdığı Dream (Morpheus) isimli bir rüya tanrısının yolculuğunu ölüm, ölümsüzlük, yaşam, tarih, dostluk gibi insanlığın kadim sorunlarıyla anlatan ve büyük oranda açıklamaya girişen eser, özellikle dizinin şiddet damarını besleyen The Corinthian (Boyd Holbrook) ile insanın ölümsüzlüğüne yönelik söylemleriyle öne çıkan bölümüyle övgüyü hak ediyor. Öykülemeye ve karakterlere dair söylenecek çok şey var ancak bu kez sözü, The Sandman’in yaratıcılarına bırakmak istiyorum. 

The Sandman neden şimdi hayata geçirildi?

Neil Gaiman: The Sandman, bugüne dek girişilmiş en iyi proje çünkü bu kez gerçekten yapılabilediğine inanıyorum. Temel sorun, 3 bin sayfalık bir hikâyeyi iki saatlik filme sığdırmak ve filmlerle ilgili olan problem de buydu. The Sandman’in dizi uyarlamasına dair en müthiş gelişme, David S. Goyer’in Sandman’i onun hızında, bugünün teknolojisiyle yapmak ve benim de onu gözetmemi sağlamak üzerine Warners’la yaptığı konuşmaydı. Çünkü otuz yıl boyunca hep sorun yaratacak kişi gibi görüldüm ve  özgün öyküyü yazan bendim. Oysa David, Sandman’in nasıl bir televizyon serisi olacağını anlayan kişi oldu ve bu herkesi çok rahatlattı. 

- Senaryolaştırma sırasında yaşadığınız en büyük zorluk neydi?

N. Gailman: Bence Sandman için en büyük zorluk, yalnız öyküye ve anlatılma şekline değinmek zorunda olmak değil, aynı zamanda öyküye aşina olan insanların kafasında görsel bir iz olduğunu da bilmekti. İnsanların akıllarında yarattıkları imajları ve yerleri düşlemenin bir yolu var ancak bunu, onlara asla tam olarak istedikleri biçimde veremezsiniz. Bu yüzden onlara ne vermediğimiz ve ne gösterebildiğimiz meselesi, benim için muhtemelen en önemlisiydi.

- Sandman’i ilk yazdığınız günleri hatırlıyor musunuz?

N. Gailman: Elbette çünkü aslında yaşamı değiştiren ve neredeyse yaşamı sonlandıran bir olayla çerçevelenmişti. DC Comics, benden aylık bir çizgi roman yazmamı istedi ve bunun üzerine düşünmeye başladım. Ekim 1987’de, Birleşik Krallık’ı büyük bir kasırga vurdu. Küçük bir kasabada yaşıyordum ve gece eve gelirken ağaç devrilmesiyle ölmekten kıl payı kurtuldum. Daha sonra köyde elektrikler kesildi ve bir hafta elektriğimiz yoktu. Bu yüzden o haftayı yazmadan çalışmadan geçirmek zorunda kaldım. Günlerimi, sadece odadan odaya dolaşarak, gün ışığında ve mum ışığında çalışarak ve Sandman'i düşünerek geçirdim. Ve bu bana kasırga felaketinin sonunda, ışıklar tekrar yandığında, ne olduğumu düşünmek için harika bir yol verdi. Oturdum, hikayemin ana hatlarını yazdım ve DC’ye gönderdim. Okudular ve “evet” dediler. Yani The Sandman, kasırga sırasında yaratılmış bir öyküydü. 

- Dizide en sevdiğiniz bölüm hangisi?

N. Gailman: Sanırım çoğunu seviyorum. Ama birini seçmem gerekirse bu, ölümden bahsettiğim 6. bölüm olurdu. İçinde ölüm olan bir karakterle çevrede dolaşarak ölümü farklı bir şekilde düşünmemizi sağlıyor. Ölüme ve yaşanan iniş çıkışlara uzaktan bakabiliriz ki bu gerçekten zordur. Ve bu kesinlikle en gerçek şekliyle yapmak istediğim bir şeydi. 

DUYGUSAL MI SADİST Mİ?

- Morpheus’un çizgi romanda sadistik bir görünümü var ama seride daha duygusal bir karakter, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tom Sturridge: Çizgi romandaki sadizmini seviyorum ancak zamanla senaryoda daha sadist olduğunu düşünüyorum. Bana göre Morpheus’a dair en önemli şey, tüm düşlerimizin küratörü olarak her hissin düşünü içinde barındıran ve olağanüstü miktarda duyguya sahip kişi olması. Bu benim karakterle derin duygudaşlık kurabildiğim nokta oldu. 

- Dream, aynı zamanda pek çok insanın hikayesine tanıklık etmemizi sağlıyor. Onun hikayesinde en sevdiğiniz kısım hangisiydi?

T. Sturridge: Morpheus’ta büyüleyici bulduğum şeylerden biri de varoluşunun tarihinde daha çok aşkla olan ilişkisi... Geçmişteki aşklarından biriyle karşılaşmasını izleyeceksiniz. Bu an çok önemli ve bu yüzden ona saygı duyuyorum.

İNSAN GİBİ HİSSETMEK

- The Corinthian dizinin en ilgi çekici karakterlerinin başında geliyor. Gerçek yaşamda sahip olmak istediğiniz bir özelliği var mı?

Boyd Holbrook: The Corinthian’ın en dikkat çekici özelliği, bir şekilde kendisini insan gibi hissedebileceği bir şeye dönüşmek istemesi ve bu, her zaman özlem duyduğu ve arzuladığı şey. Bu yüzden kurbanlarını saklıyor. Bana göre aramızdaki benzerliği ilişkilendirebileceğim kısım da burada. Yaşamımın çoğunda kendimi bir tür yabancı gibi hissettim. Yalnızca bir tür ait olmama hissiydi bu. Sanırım bununla ilişki kurabilirim. 


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler