'Karakterin özünü arıyorum'
Başarılı oyuncu Yasemin Yazıcı antropoliji ve pskiloji eğitimini kamera önünde karakterlerine yansıtıyor.
Yasemin Yazıcı, Yeşil Deniz Milenyum dizisinde geçmişte ama zamansız, gerçek ama düşsel bir aşk yaşayan Gümüş’ü canlandırıyor. Karakterine saygı duyuyor, “Gümüş’ün yolculuğu bende sadece geçmişin yansıması değil ayrıca bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun içimizdeki gücün ve dayanıklılığın da hatırlatıcısı” diyor. Sözü kendisine bırakalım.
- Küçükken bir sahne korkunuz varmış, aslında bu korku da oyunculuğa ilgi duymanıza aracı olmuş sanırım.
Gençken utangaçtım. Annem utangaçlığımı yenmem için tiyatro ve oyunculuk kurslarına katılmaya teşvik etti. Tiyatro bana kabuğumdan çıkma ve başkalarıyla derin bağlantı kurma cesareti verdi. Pera Güzel Sanatlar Lisesi'nin hafta sonu derslerinde bir menajer tarafından keşfedildiğimde oyunculuğun hobiden daha fazlası olabileceğini fark ettim. Gençtim ve teklifi reddetmek gibi zor bir karar verdim. Ancak kalbime bir tohum ekilmişti. Üniversitede tiyatro sahnesinden kopmadım. Sonrasında Gaye Sökmen’le yollarımız kesişti. O gün bugündür Sökmen Talent ile yoluma devam ediyorum.
- O kadar görkemli bir eğitim yaşamınız var ki gören, "Herhalde akademik alanda ilerliyordur" der. Ancak siz sahneleri ve kamera önünü seçtiniz. Ailenizi ikna etmek zor olmuştur diye düşünüyorum.
Evet, başta çekinceleri olan babamı ikna etmek zordu. Neyse ki oyunculuğun gerçekten de bir meslek olabileceğini görünce bakış açısı değişti. Başından beri destekleyici olduğu için anneme minnettarım. Akademik hayatımdan da kopmadım. Şu anda psikoloji alanında yüksek lisans yapıyorum. Oyunculuk ve psikolojinin birbirini çok güzel besleyebileceğine inanıyorum.
- Bir de sosyal antropoloji eğitimi almışsınız. Mesleğinize artıları oldu mu?
Kesinlikle oldu. Sosyal antropolojiden öğrendiğim araştırma ve gözlem becerileri insanların benzersiz motivasyonlarını, deneyimlerini ve bakış açılarını anlamaya çalışırken çeşitli geçmişlere sahip karakterlerin çok yönlü tasvirlerini oluşturmama yardımcı oluyor. Dahası antropolojinin beslediği empati ve anlayış, oyunculuk sürecimin ayrılmaz bir parçası oldu.
KİME NE?
- Günümüzde oyuncular belli estetik kalıplar içine sıkıştırılmaya çalışılıyor...
Oyunculuğun güzelliği, her biri kendi tarzında benzersiz karakterleri canlandırmak. Çeşitlilik ve özgünlük her sanat dalının merkezinde olmalı ama oyuncular herkes gibi kişisel güvensizliklerini gidermek için kozmetik prosedürleri seçebilirler. Kime ne? Dış baskılara veya gerçekçi olmayan güzellik standartlarına uymak için değil, gerçek kişisel gelişim arzuları için olsun. Bu seçim dozundaysa sadece saygı duyulabilir. Dış görünüşün önemli olduğu bu sektörde güzelliğin çeşitli şekillerde ortaya çıktığını kabul etmeliyiz. Amaç katı bir kalıba sığdırmak değil her bireyi özgün kılan benzersiz nitelikleri kutlamak olmalı.
- Role girerken karakterin ruhunu anlayabilmek için yaptığınız bir pratik var mı?
Eskiden aşırı analiz ederdim. Karakterin en sevdiği renk, kahvaltı ve daha neler neler hakkında sorularım vardı, sayfalarca yazıp çizerdim. Tecrübelendikçe, esnekliği ve içgüdülere açık olmayı deneyimledim. "Hot seat" alıştırmasını uyguluyorum. Karakterin özünü bulduğumu hissettiğimde bana sorulan sorulara karaktermişim gibi yanıt veririm. Böylece karakterin ruhunun derinliklerine iniyorum. Hazırlık ve keşiflerin birleştiği ve kendimi akışa bıraktığım an sahne esnasında oluyor. Kendimi artık diğer oyunculara daha uyumlu buluyorum ve karakterin tepkilerin doğallığında canlanmasına izin veriyorum.
AVRUPA YAKASI BENİ KURTARDI!
- Avrupa Yakası nedeniyle çok trajik olabilecekken çok ilginç bir anıya dönüşen bir yangından kurtulma öykünüz var. Anlatabilir misiniz?
Şimdi olduğu gibi çocukken de en sevdiğim dizi Avrupa Yakası’ydı. Dizi için geç saatlere kadar ayakta kalmalıydım ama rahmetli dedemin izin vermesi için bir plana ihtiyacım vardı. Ben de acıktığımı söyledim. Dedem de beni kırmayıp, patates kızarttı. O kanepede uyuyakalırken birden mutfaktan alevlerin geldiğini fark ettim. Ocağı açık unuttuğu için kızartma yağı tutuşmuş, yangın mutfaktan yayılmıştı. Panik içinde dedemi uyandırdım ve sağ salim kurtulduk. Beni o gece ayakta tuttukları için Gülse Birsel ve Engin Günaydın’a teşekkür ederim. Arkadaşlarım şaka yollu yangının dizi yüzünden çıktığını söylüyor. Kabul etmiyorum. Avrupa Yakası’na laf ettirmem!
TRAKYA ŞİVESİ Mİ, EGE Mİ?
- Yeşil Deniz Milenyum sıcacık bir dizi, Gümüş de öyle, sıcacık bir karakter. Gümüş'ün benliğinizde konuk olması sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
Gümüş’e çok saygı duyuyorum. Bazen kararlılığına ve 90’larda Türkiye’nin kırsalında yaşayan bir kadın olarak kendisine dayatılan sınırlamalara karşın gösterdiği dirence hayranlık duyuyorum. Hele hiç tanımadığı ama radyodaki sesi dış dünyayla arasındaki tek bağı olan İsmail’e duyduğu naif aşk gerçekliğinin sınırlarını aşıyor ve alışılmadık şekillerde bile insanların bağ kurmalarının gücünü simgeliyor. Gümüş’ün yolculuğu bende sadece geçmişin yansıması değil ayrıca bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun içimizdeki gücün ve dayanıklılığın da hatırlatıcısı.
- Dizide Ege şivesi konuşuluyor. Daha önce böyle bir tecrübeniz var mıydı? Şive konuşmak nasıl bir deneyim?
Daha önce ne aksan ne de şive tecrübem oldu. Ödemiş şivesi, Ege şivesi gibi değil tam. Sete çıkmadan önce çalışırken yaptığım şive bana Trakya ağzı gibi geliyordu. Trakyalı erkek arkadaşıma göre ise Kıbrıs Türkü gibi konuşuyordum. Çok kafa karıştırıcıydı. Ne yazık ki diğer oyuncular gibi lehçe koçuyla çalışmak kısmet olmadı. Yıllar içinde o kadar oturtmuşlar ki sahne dışında bile şive kullanarak gelişigüzel sohbet ediyorlardı. Hem onlar hem de oradaki teyzeler bana sabırla yardımcı oldu. Böylece birkaç sahne sonra şivesi Gümüş’ün ayrılmaz bir parçası haline geldi.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke