Üretim esaslı bir anlayış gerekli
Ekonomik krizlere karşı kırılgan bir toplumsal yapıyı engellemek üretim odaklı bir anlayışla mümkün.
Koskoca bir yılı geride bırakırken şöyle bir bakayım dedim, bir yıl boyunca ne yaptık, ne konuştuk, ne başardık diye. Sorunun yanıtı net. Bu toplum koca bir yıl yalnızca para konuştu. Toplumun yıla yayılan neredeyse tek bir gündemi vardı, o da para.
Normal koşullarda para toplumdaki iki kesimin baş gündem konusudur. Biri sermaye sahipleri, ki toplumun çok sınırlı kesimini oluştururlar, diğeri ise geçim sıkıntısı çeken yoksul kesimler. Konunun ciddiyeti tam da bu noktada kendisini gösterir. Geçim sıkıntısında olan kesimlerin oranı o toplumun gelişmişlik ve gönenç düzeyini ortaya koyar. Sermaye sahiplerinin, sermayelerini sürekli büyütüyor olmaları değil. Bir toplumun gelişmişlik ve gönenç düzeyi, o toplumun yoksulluk oranındaki küçülmeyle ölçülür. Dolayısıyla da paranın gündemin ilk sırasına yerleşmiş olması o toplumun zenginliğini değil, sorun yaşanmakta olduğunu gösterir.
ZENGİN VE YOKSUL ARASINDAKİ UÇURUM BÜYÜYOR
Bir yıl boyunca para konuştuk. Türk parasının dolarla mücadele gücünü yitirmesi, enflasyonun yüzde 100’lere tırmanması, pazardaki etiketlerin neredeyse her gün güncellenmesi, kira artışlarının şirazesinden çıkması, emlak fiyatlarındaki devasa artış, finans piyasalarındaki gidişat gibi hareketlilikler zaten özünde heyecanlı bir yapıya sahip toplumumuzun heyecanının doruğa tırmanmasına ortam oluşturdu. Ancak bu heyecanın toplumdaki belli bir azınlık için yukarı doğru seyrederken geri kalanlar için aşağı bir seyir izlediğini de belirtmek gerekir. Örneğin, finans piyasalarındaki her tür hareketliliğin toplumun sınırlı kesimini oluşturan sermaye sahiplerini mutlu ettiği açık. Piyasadaki her hareketlilik patronların gözlerindeki ışıltıda, porselen dişlerindeki parıltıda yansıma yaparken yoksul kesimlerin gözlerinin feri tamamen sönmekte, açlıktan kokan ağızlar sımsıkı kapanmakta.
Eğer bir toplumda zengin daha da zenginleşiyor, yoksul daha da yoksullaşıyorsa o toplumda istikrar ve yaşam standartları açısından durum feci demektir. Böyle durumlarda sermaye sahipleriyle yoksul ya da orta halli gelir grupları arasındaki uçurum giderek büyür ve bu da orta ya da uzun vadede toplumsal kaosa yol açar. Zaman zaman yönetici erkler büyüme rakamlarını kamuyla paylaşmakta ve ülkenin büyüme eğiliminde olduğu yönünde açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu açıklamalar elbette yanlış değil, ancak sorun söz konusu büyümenin etkilerinin toplum geneline ne oranda yansıdığıdır. Özellikle son bir yılda piyasalarda yaşanan karmaşanın sermayedarlara ne denli yaradığı bilinmektedir. Ancak dar gelirlinin durumunda değişiklik olmuyorsa hatta artan enflasyon karşısında insanlar daha da yoksullaşıyorsa, ki bizde bu anlamda da durum böyle, ekonomik büyümeden söz etmek mümkün değil.
TÜKETİM VE PAZAR ESASLI ANLAYIŞTAN ÜRETİME
Diğer yandan bir ülkedeki ekonomik büyüme istatistikleri ağırlıklı olarak finansal hareketliliği gösteriyorsa, üretim hacmi, ihracat ve ithalat verileri tatmin edici değilse o ülkede büyümeden söz etmek mümkün değil. Kaldı ki bir ülkenin gelişmişliği, bir toplumun gönenci o ülkenin finansal hareketliliğinden çok üretim hacmindeki hareketliliğe bağlıdır. Toplumsal gelişmenin, kalkınmanın ve ekonomik büyümenin asıl motor gücü üretimdir. Üreten toplumlar, finansal istikrarsızlıkları üretmeyen toplumlara göre çok daha kolay aşabilirler. İç ya da dış dinamiklerin etkisinde gelişen finansal istikrarsızlıklar, üretim hacmiyle kendi yağında kavrulabilen toplumlar için ileri düzeyli bir tehdit oluşturmaz. Üretmeyen, dolayısıyla da pazar politikalarını ithalat üzerinden belirleyen bir toplum, iç ya da dış kaynaklı finansal hareketlilikten doğacak her tür etkiye açıktır. İşte ülkemizin ekonomik açıdan içerisinde bulunduğu kaosun nedeni tam da budur.
Bu kaotik durumdan çıkmanın en sağlıklı yolu toplumun üretime yöneltilmesidir. 1980’li yıllardan itibaren uygulanan neoliberal politikalar kapsamında geliştirilen tüketim odaklı pazar stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesi, bunların yerine üretim odaklı stratejilerin geliştirilmesi kaostan kurtulmanın temel çözüm yollarından biridir. Bunun için de yalnızca politik arenada değil toplum genelinde üretimin bir anlayış, hatta bir kültür olarak yerleştirilmesi gerekir. Üretimin bir kültür olarak yerleştirilmesi ise öncelikle örgün eğitim kurumlarındaki anlayışın yeniden biçimlendirilmesi, onu desteklemek üzere yaygın eğitim kurumlarına dinamizm kazandırılması önemlidir. Ancak üretim esaslı anlayışın genel toplum gündemine de taşınması sürdürülebilirlik açısından önemlidir.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Colani’nin arabası
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'