4 Eski Bakana Altından Kelepçe

Parlamento Kulisi

4 Eski Bakana Altından Kelepçe
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.01.2015 - 05:49

TBMM Genel Kurulu’nda, CHP’nin Rıza Sarraf’ın altın kaçakçılığına göz yumduğu gerekçesiyle eski Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı hakkında verdiği soruşturma önergesinin görüşmeleri sırasında söz alan HDP’li Ertuğrul Kürkçü, ilginç bir gönderme yaptı. Kürkçü, 4 eski bakanla ilgili soruşturma komisyonunun aklama kararını değerlendirirken “Atinalı Timon” adlı eserinde altına olan tamahkârlığın insanlığı nasıl çıldırttığını Shakespeare’in yüz yıllar önce bugünün dünyasını yaşıyormuşçasına anlattığını anımsattı:“Altın ha... Sapsarı, pırıl pırıl, değerli altın. Karayı ak, çirkini güzel, yanlışı doğru, alçağı soylu, yaşlıyı genç, korkağı yiğit yapmaya yeter şu kadarı. Ah, tanrılar, neden bu, niçin bu, ey tanrılar! Rahiplerinize, uşaklarınıza yüz çevirtir bu sizden, ölüm döşeğine yatırır dipdiri bir insanı. Bu sarı köle, dinler kurar, sonra yıkar, lanetliği kutsar, cüzzamlının eteğine yüz sürdürür, hırsızı alıp üne, unvana boğar, aynı sıraya oturtur soylu kişilerle. Budur işte kocaya kavuşturan kırk yıllık dulu. Merhemler, kokularla beleyip kapanmaz yaralarını, en onulmaz hastayı bir nisan gününe çeviren de bu. Git, lanet olası maden, insanlığın orta malı, sen, milletleri sürüye çevirip birbirine saldırtan.” “Anlıyorsunuz değil mi Shakespeare’in kimlerden, nelerden, niçin söz ettiğini?” diye soran Kürkçü, Ekim
Sosyalist Devrimi’nin ertesi yılında Lenin’in altının insanlığın geleceğinde olsa olsa bir
tuvalette işe yarayacağından söz ettiğine dikkat çekti: “Şöyle demişti: Dünya çapında muzaffer olduğumuzda altını dünyanın en büyük kentlerinde umumi helalar yaptırmak için kullanacağımızı düşünüyorum. Böylece altın, adına güya ‘büyük özgürlük savaşı’ denilen 1914-1918 savaşında nasıl uğruna 10 milyon insanın öldürülüp 30 milyonunun sakat bırakıldığını henüz unutmamış kuşakların yararına en adil ve eğitici şekilde kullanılmış olacaktır.” Kürkçü, tüm bu anımsatmalardan sonra AKP’lilere şöyle seslendi:“Bunu hâlâ umuyoruz ama bugün altını bu şekilde değerlendirebileceğimiz koşullardan ve güçten yoksun olabiliriz. Gene de inanın AKP’li arkadaşlar, altının bugünkü adil kullanımı konusunda bilmeden bize büyük bir yardımda bulundunuz. Kendinizi ‘Reza Zarrab’ namında bir uluslararası mücrime altından zincirlerle bağlayarak altından bir kelepçenin bir halkasını kendi bileğinize kendiniz taktınız.
HDP kelepçenin öbür halkasını öbür bileğinize bağlayacak adil bir yargılanma için elinden geleni ardına koymayacaktır.”

 

Kılıçdaroğlu’ndan Bir Alexandre Dumas Hikâyesi

Erdal İnönü’nün yakın çalışma arkadaşları, ailesi ve bazı gazeteciler her yıl bir anma yemeğinde bir araya geliyor. Bu yılki yemeğe CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı ve çok samimi bir konuşma yaptı. Kılıçdaroğlu, “Erdal İnönü gibi çok zeki insanların mizah yeteneği” üzerinde dururken elbette birkaç İnönü “fıkrası” anlatmadan geçmedi. Hani, bir yemekte garson gelir “Ne
yiyeceksiniz” diye sorar. Erdal İnönü de “Sen bir şey getirme biz zaten birbirimizi yiyeceğiz biraz sonra” der. Kılıçdaroğlu siyasete giriş öyküsünü anlatırken “CHP’de siyasetin zor olduğunu başından beri biliyordum. Çevremdekilerin aşağı yukarı tamamı CHP’liydi. Dolayısıyla tartışmaları, kısır tartışmaları, günlük tartışmaları, bunların hepsini görmek,
tanımak, hepsine tanık olmak benim yaşamımın bir parçası oldu” sözleriyle SHP’deki “birbirini yeme” hastalığının CHP’de de sürdüğünün altını çizdi. Ve “mesajını” verdi: “Biz eğer Erdal Bey’in söylediği gibi belli bir hedefe kilitlenir, siyaseti kişisel çıkarın tümüyle dışına çıkarıp bir ülke davası haline dönüştürebilirsek başarılı olabiliriz.” Kılıçdaroğlu, “Siyasette özlenen Erdal İnönü üslubuna” dikkat çekerken “Rakipler birbirlerini en sert şekilde eleştirebilirler ama günlük yaşamın tatlı bir cephesinin de olması lazım. Nedir o? Mizah. Sadece kendimiz değil aslında çevremizi kısmen de olsa güldürebilmeliyiz” dedi. Ve, bir “politikacı fıkrası” anlattı: “Güzel bir toplantı, toplantıda herkes konuşuyor; işte 5-10 dakika konuşuyor. Politikacıya da ‘Siz de bir iki şey söyleyin’ diyorlar. Alıyor mikrofonu eline ve benim gibi kürsüye çıkıyor başlıyor konuşmaya. Bir saat, iki saat, üç saat, dört saat devam ediyor. Uyuyanlar, kalkanlar, dışarı çıkanlar, gelenler yine politikacı habire konuşuyor. Sonunda politikacı ‘Ya arkadaşlar galiba biraz uzun oldu, sabah çıkarken saati almayı unutmuştum ben’ diyor. Arkadan bir genç bağırıyor, ‘Beyim, sen bırak saati arkandaki takvime bak’.” Arkasından bir de Alexandre Dumas hikâyesi anlattı: “Üç Silahşörler’i yazıyor, Paris’te bir gazetede günlük tefrika ediliyor. Sabah erkenden Parisliler gidip gazete
büfelerinin önünde gazeteyi satın alıyorlar, merakla romanın sonucu ne oldu diye. Yaz gelince roman bitmeden Alexandre Dumas diyor ki, ben tatile çıkacağım. Gazete patronu ‘Bütün Parisliler bekliyor, yapamazsın’ diyor. Yazar kararlı, mahkemeye veririm, diyor patron. Alexandre Dumas yargıcın karşısına çıkıyor. Yargıç da ‘Roman bitmeden yaz tatiline gidemezsin, bitirmek zorundasın’ diyor. Alexandre Dumas ‘Bana kâğıt kalem getirir misiniz’ diyor. Romanın baş aktörünün adını yazıyor, ‘Ayakları titredi, yere düştü ve öldü...’ Patronuna ‘Götür yayınla.
Roman bitmiştir’ diyor. Ve patron vazgeçiyor, diyor ki tatiline gidebilirsin...” Kılıçdaroğlu’nun “kutuplaştıran değil, güldüren” siyaset mesajları, fıkra ve hikâyelerle  CHP’deki “silahşörler”in
 dikkatine...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler