500 günlük 'tutsaklık'

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay'ın tutukluluk süresinin 500 güne ulaşması demokrasi açısından "utanç verici" olarak değerlendirildi. Sanatçılar, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, Altan Erkekli, Cahit Berkay "12 Eylül'ü aratan sivil 12 Eylül'ler yaşandığını" vurguladı.

500 günlük 'tutsaklık'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.07.2010 - 08:21

Hukukçular, Mustafa Balbay’ın 500 güne ulaşan tutukluluğunun AİHM’nin makul tutukluluk süresini fazlasıyla aştığını belirtti. Uzmanlar, tutukluluğun artık “yazgısız infaza”, “işkenceye” ve “tutsaklığa” dönüştüğünü söyledi.

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Türkiye’de yargının ağır bir yük altında bulunmasının davaların uzamasına neden olduğunu belirterek, “Ama her durumda hukuk devletinin insana sağladığı en önemli hakkın kişi özgürlüğü ve güvenliği olduğu unutulmamalıdır” dedi. Devletin görevinin her insan için bunu sağlamak olduğunu dile getiren Türk, aksi takdirde devletin temeli niteliğindeki adaletin gerçekleşmesi konusunda “haklı şüphelerin” uyanacağını vurguladı. Türk, şunları söyledi:

“Balbay işi, yeri, görevi olan bir insandır. Hakkında bir suç işlediği iddiası varsa yargılanması doğaldır. Mustafa Balbay’ın kaçacak, delilleri yok edecek bir insan olmadığı bellidir. Bununla ilgili değerlendirmenin bu çerçeve içinde yapılması zorunludur. Aynı şey Mehmet Haberal için de söylenebilir. Üniversitesi, hastanesi orada. Balbay’ın gazetesi orada. Nereye kaçacaklar? Balbay’ın kaçması düşünülebilir mi? Bu durum peşin bir infaza ve işkenceye dönüşür. Buna meydan vermemek gerekir.”

YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan da evrensel hukukun en önemli kurallarından birinin masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı olduğuna dikkat çekti. “Asıl olan kişilerin tutuksuz yargılanmasıdır” diyen Tarhan eğer yeterli kanıt yoksa birinin tutuklanmasının ceza niteliğinde olacağını aktardı. Tarhan, şöyle konuştu:

“Yeterli kanıt yoksa ve siz insanları bir yere kapatıyorsanız bu tutukluluktan çıkar, tutsaklığa dönüşür. O nedenle çok dikkatli olunmalıdr. Bunun telafisi yoktur. İnsanların yaşamları, kariyerleri, ailelerinin geri getirilmesinin geri dönüşü yoktur. Ama ülkemizde son yıllarda bu tür tartışmalı kararlar veriliyor. Bu da en çok yargıya ve topluma zarar veriyor. Çünkü toplumda bir korku, endişe ve terörize ortam yaratılıyor. İnsanlar ifade özgürlüklerini sağlıklı bir biçimde kullanamıyor. Bu da demokrasiye çok ağır bir saldırı olduğunu gösteriyor. Eğer bir davadaki tutuklama kararında güçlü kanıt, kaçma ve delilleri karatma şüphesi yoksa o zaman aklımıza hukukun üstünlüğü yerine başka bir şeyin üstünlüğü anlamına gelir.”

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da Balbay’ın durumunu değerlendirirken, “Bu, AİHM’nin makul tutukluluk süresini çok çok aşan bir süre. Makul tutukluluk süresini aştığı zaman doğal olarak bu yargısız infaza dönüşmüş oldu” dedi.

İşkenceye dönüştü

Hukukçular AİHM’nin makul tutukluluk süresinin fazlasıyla aşıldığını ve tutukluluğun “işkenceye” dönüştüğünü ifade etti. Gazeteci örgütleri yargılamaya kimsenin karşı çıkmadığını belirterek hukuk tarihinde yeni acılı sayfalar açan ‘ayıbın’ sona erdirilmesini istedi.

Kılıçdaroğlu: Yargılama mağduriyete dönüştü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında uzayan tutukluluk süreleri konusunu Cumhurbaşkanı Abdullah Güle İstanbulda yaptığı görüşmede ileterek daha duyarlı tavır takınması talebinde bulunduğunu açıkladı. Kılıçdaroğlu, Cumhuriyete şunları söyledi:

Bu ülkede demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden söz ediliyor. Ama bence gerçekten demokrasi var mı diye kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Eğer bir gazetecinin 500 gündür tutukluluk hali sürüyorsa, burada o ülkedeki demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki anlayışı da sorgulamamız lazım. Yani iktidarın olaylara bakışı, yargıyı etkilemesi, haksız yere gözaltılar karşısında suskunluğunu koruması, tutukluluğun infaza dönüşmesi karşısında yine suskunluğunu koruması, Türkiyede demokrasinin gerçekte var olmadığını gösteriyor.

Hükümeti uyardı

Elbette ki hukukun egemen olduğu bir ülkede sorgulamalar yapılabilir, davalar açılabilir. Ama bu dava ve sorgulamalar siyasi bir gerekçeyle açılıyorsa ki bu süreç onu gösteriyor; yargının siyasallaşmasının topluma ciddi faturalar çıkardığını unutmamamız gerekir. Bunu yakın tarihimizden iyi biliyoruz. Siyasi iktidarın özellikle bu konuda çok daha duyarlı olması gerekirken ateşe körükle gitmesi üzücüdür.

Kamu vicdanı tatmin edilmeli

Yargı verdiği kararlarla kamu vicdanını tatmin etmeli. Eğer yargı süreci kamu vicdanını rahatsız ediyorsa o zaman o yargıdan hepimiz kuşku duymak zorundayız. Geldiğimiz süreç çok açık gösteriyor. Gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanması, hele son yapılan açıklamalar ışığında sistematik işkence uygulanması hiç kimsenin kabul edebileceği bir olay değildir. İnsan olarak bakıyorsak, bu Sayın Balbay da olabilir başka biri de olabilir. Ergün Poyraz var, Tuncay Özkan var, Aydınlık dergisinden iki değerli arkadaşımız var. Bu insanlar darbe mi yaptılar? Gazetecilerin darbe yaptığı bir ülkeyi hiç hatırlamıyorum. Bu insanlar hayatın her alanını özgürce sorguluyor. Tek dayanakları kalemleri. Ama öyle anlaşılıyor ki kalemleri iktidarları ürkütüyor. Bu nedenle de iktidar bu siyasal yargılamanın bir parçası haline dönüştü. İktidarla yargılama süreci birbirine koşut giderse, orada sağlıklı bir yargılama olmadığını hep beraber görmüş oluruz. Nitekim bu tablo da bize bunu gösteriyor.

Çankaya’ya ilettim

Ben bunu Cumhurbaşkanına da ilettim. Ve daha duyarlı tavır takınmasını istedim. Ortada bir gerçek var. Yargılama sürecinde oluşan bu kaygılar sadece Türkiye içinde değil Türkiye dışında da geçerli. Artık sağduyulu herkes bu tür bir tutuklamanın doğru olmladığına inanıyor. Bu inanış da gittikçe de güçleniyor zaten. Artık olay bir yargılama sürecinin ötesinde mağduriyet sürecine dönmüş durumda

Üskül harekete geçmeli

Balbay ve Özkanın TBMM insan Hakları Komisyonuna verdiği dilekçe önemlidir. Çünkü bulunulan yerde sistematik işkenceden söz ediyor. Bunun sorgulanması lazım. CHPnin komisyon üyesi arkadaşlarımız bunu yakından izleyecek. Zaten milletvekili arkadaşlarımız yakından izliyordu. İnsan Hakları Komisyonu Başkanının da buna katkı vermesi ve olayı süratli bir şekilde parlamento adına sorgulaması gerekiyor.

 

 

STÖ’ler Balbay için bir araya gelecek

Aralarında Cumhuriyet Kadınları Derneği, Cumhuriyet Okurları (CUMOK) ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) gibi pek çok sivil toplum örgütü, bugün Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın tutukluluk halinin 500. günü nedeniyle bir araya gelecek. “Balbay’la tutukluyuz, onunla özgürleşeceğiz” başlığı altında gerçekleşecek buluşmada, sivil topum örgütlerinin temsilcileri Balbay için özgürlük isteyecek. Etkinlik Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde saat 13.00’te gerçekleştirilecek. Ankara Cumhuriyet okurları (CUMOK) ise bir açıklama yaptı: “Mustafa Balbay’la birlikte bizler de çile çekiyoruz. Ona yapılan haksızlık bizlere de yapılmış demektir. Hukuk bir gün herkese gerekir. Hukukun hiçe sayıldığı bir ülkede yaşıyor olmayı içimize sindiremiyoruz.”

AKP döneminde 67 gazeteci cezaevine girdi

İktidara geldiği günden bugüne kadar insan hak ve özgürlüklerini arttıracağı ve demokrasinin standartının yükseltileceği iddiasında bulunan AKP döneminde 67 gazeteci cezaevinde tutuluyor.

Mustafa Balbay: Cumhuriyet gazetesi yazarı. Varlığı ortaya konulmamış Ergenekon terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle cezaevinde. Tuncay Özkan: Gazeteci. Ergenekon davasından yargılanıyor. Hikmet Çiçek: Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi. Ergenekon davasından yargılanıyor. Emcet Olcaytu:, Aydınlık dergisi yazarı. Ergenekon davasından yargılanıyor. Deniz Yıldırım - Ufuk Akkaya: Silivri’de tutuklu bulunuyorlar. Vedat Yenerer: 11 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Ferit İlsever: Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni. Sağlık gerekçesiyle tahliye edildi. Serhan Bolluk: Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni. Tutuksuz yargılaması sürüyor. Adnan Akfırat: Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci-yazar. Tutuksuz yargılanıyor. Füsun Erdoğan: Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni. MLKP davasından yargılanıyor. İbrahim Çiçek: Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni. MLKP davasından yargılanıyor. Erdal Güler: Devrimci Demokrasi gazetesi Yazı İşleri Müdürü. Ali Buluş: DİHA Mersin muhabiri. Erol Zavar: Odak dergisi sahibi ve Yazı İşleri Müdürü. İsmail Eskin: Dicle Haber Ajansı (DİHA) Kocaeli muhabiri. Gençağa Karafazlı: Show TV, Birgün ve Evrensel gazetelerinin Rize temsilcisi.

12 Eylül’ü aratan sivil 12 Eylül’ler yaşıyoruz

Tarık Akan: Ergenekon adı altında yapılan bu zulüm 12 Eylül döneminde bile görülmemiş ağırlıkta. Toplum bunun altından nasıl kalkacak? Yanıtı bilemiyorum. Dava kapsamında Mustafa Balbaya ve samimi dostlarıma çok acılar çektiriyorlar. Üzüldüğüm taraf şu: Toplum duyarsız ve hareketsiz. Ben de dahil olmak üzere haksızlığa direnç gösterememek beni çok yaralıyor.

Müjdat Gezen: Utanıyorum, çok utanıyorum. Bu tanık olduğumuz ilk yargısız infaz değil tabii ki... Ama Türkiye böyle bir evreden geçiyor. Bir gün herkes aydınlığa çıkacak. Diyoruz ki, Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?12 Eylülü aratan sivil 12 Eylüller yaşıyoruz.

Altan Erkekli: Avrupanın, İnsan Hakları Mahkemesinin gözünün önünde cereyan eden bir dava Ergenekon. Bir ikiyüzlülük var. Avrupanın en adaletten yana, hukukun üstünlüğünü tartışan ülkeleri, bunları görmezden gelip, Türkiye ile ilişkilerini son derece önde ve limitsiz tutuyorlar. Böyle ihlaller yapan ülkenin saygınlığı tartışma konusu olmalı. Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmadı. 500 gündür insanlar bir sonuçla aklanamadılarsa, adalet sisteminin de büyük bir utancıdır. Üstelik, Avrupanın üç tane büyük adalet binasını yapmışız, övünüyoruz. Balkanların, Avrupanın en büyük adalet binası diye... Hukukun adalet sarayı diye... Kültür merkezleri, görkemli opera ve bale merkezleri yapılacağına, adelet merkezleri inşa ediyoruz. Hukuk yok, adalet yok ki bu kadar büyük, saray gibi adalet merkezleri yapılıyor. Bu durum her şeyi gözler önüne seriyor. Yazık. Üzülüyorum, böyle bir hukuksuzluğa maruz kalmış değerli aydına ancak içim kan ağlayarak yanıt verebiliyorum. Yapacak bir şeyimiz yok, elimiz kolumuz bağlı. Ama inanıyorum ki iyiler mutlaka kazanır.

Edip Akbayram: Şu ana kadar zaten ne Mustafa Balbayın kendisi biliyor neden içeride tutulduğunu ne de biz, ülkeyi seven aydınlar... Bu kadar çağdaş, aydın gazetecilerin, hiçbir suçları ortaya delil olarak konulmadan içeride tutulmaları ülkem ve demokrasi adına utanç verici. Kınıyorum. Kınamaya da devam edeceğim. Bir an önce de tutukluluk hallerinin bitirilmesi gerektiğine inanıyorum. Sanıyorum ki dışarı çıktıkları zaman, eğer hukuk işliyorsa bu durumun hesabını soracaklardır.

Cahit Berkay: Böyle bir durumu anlamakta zorluk çekiyorum. Mustafa Balbay gibi, işinde gücünde, dürüst bir kişi durup dururken ihtilal yapamaz. Çok üzücü bir durum.


Gazeteci örgütleri

‘Yeni acılar ortaya çıkmasın’

Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve TGC Başkanı Orhan Erinç: Silivride yargılanan Sevgili Mustafa Balbayın tutukluluk süresi 500 güne ulaştı. Gazeteci-yazar Tuncay Özkanın süresi bundan daha da fazla. Daha önce de yapılan açıklamalarda tutukluluk süresinin ceza infazına dönüştüğünü vurgulamış ve bu durumun değiştirilmesi gerektiğini dile getirmiştik. Ancak durumda bir değişiklik olmadı. Yargılamadan vazgeçilmesi gibi bir istek doğal olarak kimsenin aklından geçmiyor. Ancak yargılamanın tutuksuz olarak sürmesini, gelecekte hukuk tarihimiz açısından yeni acılı sayfaların yaratılmaması gerektiğini düşünüyorum.

ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay: Bu durumdan kim utanç payı çıkarır bilmiyorum ama ben yetkisiz olduğum halde utanıyorum. Kaldı ki biz, tutuklu gazetecilerle ilgili G/9 adında bir kampanya başlattık. Yakında bu kampanyanın da girişimini sonuçlandıracağız. Eminim yine hükümetin umurunda olmayacaktır. Oysa bu önemli bir sınav. Bu ayıba bir son vermek gerekiyor.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin: 500 gün süren bu yüz karası uygulama bir gün sona erecektir. Ayrıca Mustafa Balbay, gazeteci-yazar Tuncay Özkan ve emekli Albay Atilla Uğurun Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına yazdığı şikâyet dilekçesini sonuna dek destekliyor, gereğinin bir an önce yerine getirilmesini diliyoruz. Aksi takdirde gazeteci arkadaşlarım, televizyon çalışanlarıyla bu konunun hesabını soracağız.

Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt: Meslektaşımız Balbay da bugün sanki darbe dönemi uygulamalarını andıran bir süreci yaşıyor. Balbayın kaçacağı ya da delil karartacağı kuşkusu mu var? Balbayın da en az bu dava kapsamında serbest olan diğer sanıklar kadar kaçma ve delilleri karatma şüphesi bulunmadığı biliniyor. Yargılama süreci asla infaza dönüşmemelidir. Eğer gazetecilere, Balbay ve diğer meslektaşlarımız üzerinden örtülü gözdağı verilmek isteniyorsa bu kabul edilemez.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi: AKP hükümeti döneminde çıkarılan Türk Ceza Yasası (TCK) gibi yasalarla Türkiye gazeteciler açısından cezaevine dönüştü. Gazetecilerin yargılanmasında usulden kaynaklı hatalar bulunuyor. Şimdi bir kişi hakkında bir iddia ortaya konuluyor. Kişiyi tutukluyorsunuz, cezaevine koyuyorsunuz. 6 aydan önce mahkemeye çıkma şansı yok. Mahkemeye çıksa tahliye kararı veriliyor. Vatan gazetesinin internet editörü Aylin Duruoğlunda böyle oldu. Mustafa Balbayın durumu da öyle. Tutukluluk süresi uzadı. Vedat Kurşun 169 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi karar Yargıtayda. Mahkeme diyor ki Kurşuna, Sen terör örgütü üyesi değilsin. Terör örgütü propagandası yapıyorsun yazdığın haberlerle.Yazılan her haberi propaganda olarak nitelendirseniz nasıl olacak bu iş?”


‘Haksız yere cezaevinde'

DSP Genel Başkanı Masum Türker, Balbay’ın haksız bir şekilde tutuklu olduğunu belirtirken, “Hâlâ tutuklu olmasını, düşüncenin susturulması olarak görüyorum. Kendisine selam gönderiyorum. Zaman zaman yazıyor ama sınırlı yazıyor herhalde. Asıl yazılarını özlüyorum” dedi.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Silivri’de insanların peşinen cezalandırıldıklarını belirterek, “Mustafa Balbay Türkiye’de hatta dünyada iyi tanınan, bilinen bir gazeteci. Yeri belli, işyeri belli, toplumun saygın bir insanı, mesleğinde başarılı bir gazeteci. Bunlara rağmen Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’ndaki tutuklama nedenlerinin hiçbirinin gerçekleşmiş olmamasına rağmen, keyfi bir nedenle, gözdağı verme, sindirme amacıyla haksız yere cezaevinde tutuluyor” diye konuştu. Komisyonun bir diğer CHP’li üyesi Malik Ecder Özdemir de “Türkiye’de kaba hukuksuzluk yaşandığını” anlatarak, “500 günlük tutukluluk süresi hiçbir hukuk anlayışına, evrensel bildirgeye sığmaz. AİHM kararlarına da sığmıyor” dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler