Açılımın adı 'insan' olsun!..

Yayınlanma: 30.08.2009 - 05:48
Abone Ol google-news

Hükümetin açılımından önce ele alınan ve yol haritası ile örtüşen bu rapor hakkında kamuoyunun hükümetçe bilgilendirilmesi gerekirken birinci ağızdan öfke ve hakaret dolu sözlerin çıkmış olması neyin işaretidir?!..

İlle de bir açılım yapacaksak, bu açılımın adı “insan” olmalı. Türkiye dıştan dayatılan “demokrasi projesi” çerçevesinde siyasal iktidarın içini boş bıraktığı “açılım” planı ile bir gerginliğe, tartışmaya ve Kürtler, Türkler ayrışmasına doğru sürüklenirken, bu tartışmanın tarafı, yapılanların hepsinin ortak bileşkesinin “insan” olduğu unutuluyor.

Türkiye’nin yol haritası Türkiye’den çizilmeli. Bu haritanın çıkış noktası “insan” olmalı. İnsana yatırım yapan, vatandaşlarına insanca davranan, sözcüklerini seçerken hem kendisinin hem de karşısındakinin “insan” olduğunu unutmayanlarca yönetilen, insan onurunu öne çekip, aidiyetleri siyasetin dışına iten; kimlikleri siyasete malzeme yapmak yerine, ortak değerler içinde zenginliğe dönüştüren bir yönetim anlayışını, “biz” olmayı, ortak değerlerimizden güç almayı, kısaca birlik, beraberliği özlüyoruz. Siyasetin dümenindekilerin tartışma ve gerginlikten besleniyor olması, toplumun bundan hoşlandığının değil, siyasal iktidarın tıkanmış olduğunun göstergesi.

30 Ağustos Zafer Bayramı

Kurtların uluması ile insanın yan yana getirildiği akıl dışı üslupla siyaset yapanlarla, kendi istedikleri yola çekemediklerine, eleştirenlere ağır hakaret edenlerin ülkeyi demokratikleştireceklerine inananlar var mı gerçekten? İnsanı, insan onurunu öne almayan; azarlayıcı, paylayıcı, zorlayıcı, baskılayıcı, dışlayıcı, ayrıştırıcı siyasetin öne çıktığı bir yönetim anlayışının giderek yerleştiğinin hâlâ farkında olmayanlar var mı?

30 Ağustos Zafer Bayramı haftasındayız. Kısaca zafer haftasındayız. Zafer dışında her şeyi konuşuyoruz. Ulusça yürek birliği ettiğimiz, biz olduğumuz günler geçiştiriliyor, ulusal günler o günlere hapsediliyor. Gün geçtikçe ortak alanlarımızın daraltıldığını hissediyoruz. Ortak alanlarımızı oluşturan değerlerimiz tahrip edilirken yakın geleceğe, sen-ben, biz-onlar gibi ayrıştırıcı tohumlar serpiliyor.

‘Demokrasi projesi’

Birlik, beraberlik duygusunun kıvancının yerini, ötekileştirilmenin öfkesi almaya başlıyor. Siyaseten kim neyi amaçlıyorsa, durmalı, soluklanmalı ve toplum psikolojisinin nereye sürüklendiğini ve bilinçli olarak yaratılan bu travmanın sonuçlarının kimlere yarar sağlayacağını düşünmeli. Bu hep birlikte sürüklendiğimiz çözülme halinin sürdürülmesinden ayrıştırılan toplumun hiçbir parçasının yarar sağlamayacağını, bunun en çok proje ve plan yapıcıların, raporlarla yol haritası çizenlerin işine yarayacağını görmek için vasat bir zekâ bile yeterli. “Demokrasi projesinin” (!) plan ve raporlarının içteki parçası ve yürütücüsü olanların vebali çok ağır. Gün gelip bu vebalin altında kalacaklar.

Çözülme sürecinin parçası olmayı seçenlerin seslerinin duyurulduğu geniş bir yelpaze açıldı medyada. Siyasal iktidar yandaşı olmanın ötesine geçerek bizim ifade etmekten rahatsızlık duyacağımız sıfatları hak edenler, ulusal medyada itibar görmeye başladılar. Gerçekleri yansıtanlar ve toplumu birleştirici söylemleriyle aklın yolunu gösterenlerin söylemleri bu kesimlerin yoğun eleştiri bombardımanı eşliğinde yansıtılarak boğulmaya çalışılıyor. Sorular yanıtsız kalıp, sonuçlar dayatılıyor.

Ortaya konulan görüşler

Çok önemli bir gelişme yeterince yankı bulmadı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal; 12-14 Nisan tarihlerinde ABD’de Norveç Büyükel-çisi, Norveçli diplomatlar, ABD ve İngiltere’nin eski büyükelçileri, Amerikalı emekli ya da muvazzaf generallerin katıldığı bir panelde ortaya koyulan görüşlerle AKP’nin açılımının paralelliğini gündeme getirdi. Türkiye ve K. Irak’tan 14 kişinin katıldığı bu panelde, David Phillips imzalı yol haritası çiziliyor ve Türk hükümetine DTP ile görüşmeye oturması tavsiye ediliyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Onur Öymen, yazılı olarak yanıtlanması istemi ile 24 Ağustos 2009 tarihinde bir soru önergesi verdi. Önerge aynen şöyle:

“US Atlantic Council uzmanı David L. Phillips tarafından hazırlanan 1 Haziran 2009 tarihli ‘Türkiye ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi’ başlıklı raporda anayasamızın en temel maddelerinden birini oluşturan ‘Türk kimliği’ sözünün anayasadan çıkarılması önerilmektedir. Bunun yanı sıra Cumhuriyetimizin temel değerleriyle bağdaşmayan ve terörle mücadelede şimdiye kadar izlenen politikayla ters düşen bazı görüşlere yer verildiği görül-müştür.

Türkiye’nin NATO müttefiki olan Norveç hükümetinin bu raporun hazırlanmasına maddi kaynak sağladığı ve Norveç’in Washington Büyükelçisi’nin de bizzat 13-15 Nisan 2009 tarihinde Washington’da bu amaçla düzenlenen toplantıya katılarak fiili katkı sağladığı raporda ifade edilmektedir. Türkiye’nin devlet anlayışına ters düşen bir çalışmaya katkıda bulunduğu için Norveç hükümetine tepki gösterilmiş midir?

Sözü edilen toplantıya Türkiye’den kimler katılmıştır?

Kuzey Irak’tan bu toplantıya katılan yetkililer kimlerdir?

Türkiye’ye bir yol haritası çizme iddiasıyla kaleme alınan bu raporda yer alan görüş, öneri ve çalışma yöntemleriyle hükümetinizin başlattığı yeni açılımda izlenen yöntemler arasındaki büyük benzerlik bir tesadüften mi ibarettir? Raporda bu çalışmanın Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklendiği yolunda da bir ifade yer almaktadır. Dışişleri Bakanlığı bu rapora hangi desteği vermiştir ve bu raporun yayımlanmasından sonra devlet anlayışımızla bağdaşmayan ifadelere ne tepki göstermiştir?”

Hükümetin açılımından önce ele alınan ve yol haritası ile örtüşen bu rapor hakkında kamuoyunun hükümetçe bilgilendirilmesi gerekirken birinci ağızdan öfke ve hakaret dolu sözlerin çıkmış olması neyin işaretidir?!.. Yorumu okurlara bırakıyorum.

Zafer Bayramımız kutlu; kutlu günlerimiz mutlu olsun. Tarihimize ve tarih yazan kahramanlarımıza sahip çıkarsak, tarihimizin üzerine tarih yazmaya kalkışanlar ve karalamaya çalışanlara da derslerini vermiş olacağız.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler