Acımasız Adam Uygar Olmaz!
Her yıl trafik kazasında ölen binlerce aileye, insanlara, okul çocuklarına acıyor musunuz? Depremlerde, su baskınlarında, silahlı zorbalıkta ölenlere, vahşi hayvanlara dönmüş kocaların eşlerini bazen çocuklarıyla birlikte öldürmelerine acıyor musunuz? Asker ve polisin öldürdüğü ve sakat bıraktığı binlerce insanı, sadece bir sayı olmaktan öte düşünüp, bu insanlar için gözyaşı döktüğünüz ya da uykunuz kaçtığı oluyor mu? Genç, 2 çocuklu, çaresizlikten intihar eden insanların varlığı sizi üzüyor mu?
Kin, tehdit, organize cinayet ve savaş gibi sürüp giden davranış ve olaylar ilkel içgüdülerin insanlığı kemirdiğini kanıtlıyor. İnsanlar öldürmek için örgütleniyor: Ordular, partiler, polisler. Teknoloji ilerledikçe öldürme becerimiz de artıyor. Sözde insanlık adına yapılan bu cinayetleri saklamak için giderek daha fazla yalan söylüyorlar.
Tanrı insanların alnına asker ya da polis kurşunu ile ölecek mi yazdı? Allahın rahmetine inanan bunu nasıl kabul eder? Kaldı ki o zaman olmayan şeyleri din kitapları yazmaz. Ama farklı düşünen insanlar kıyamet koparıp birbirlerine saldırdığına göre bu cinayetlerin suçluları insanlardır. Kimse Tanrı kötülüğü de yarattı, diyemez. İyiliğin ve kötülüğün yaratıcısı insandır.
İslam dünyasının içine düştüğü acıları izliyorsunuz. Bütün Afrika’nın, Asya’nın fakir yüz milyonlarını, Çin’i, Hindistan’ı, Kamboçya’yı, Filipinleri, Endonezya’yı, Güney Amerika’yı düşünün. Bütün tarih boyunca sürüp gelen hayvansı bir çılgınlık değil mi? Toplumlar bu ilkel öldürme döngüsünü aşamadılar.
Fakat düşünmeyi bırakmayın! Dünya nüfusunun %90’ı fakir ve acı çekiyor. Bir milyarı ise yaşamından şikâyetçi değil. Bu bir milyarın birkaç on milyonun da bizim hiç bilemeyeceğimiz ve görmediğimiz bir yaşamları var. Özenmeye değmez. Mutlu olup olmadıkları belli değil. Fakir milyarlar arasında onlardan daha mutlu olanların sayısı kuşkusuz çok daha fazla. Fakat zenginlik onları hasta yapıyor. Onu korumak yaşamlarının tek sorunu oluyor. Bunu Lao Tzu 2500 yıl önce söylemişti. Zenginliği ve onunla gelen gücü korumak için kendi yarattıkları hapishanelerde yaşıyorlar. Ama insanları öldürmeyi de planlıyabiliyorlar. Bu da politika oluyor. Tarihi ve evrensel hastalıklar.
MEDYA HANGİ DÜNYAYA AİT
Dünyanın durumunu sözde yansıtan bir medya var. Ara sıra rating yapan cinayetleri duyuruyor. Bu medya hangi dünyayı yansıtıyor? Dünyanın dört bir yanında dolanan turistler, spor turnuvaları, defileler, konserler, güzel yapılar, güzel giysiler, güzel kadınlar, yakışıklı züppeler, lüks otomobiller, otomobil yarışları, insanı çeken milyonlarca tüketim eşyası. Çevremizi ilginç, bazen çekici yaptıkları yadsınamaz.
Ne var ki bunlar fakir milyarların yaşamlarını yansıtmıyor. Yalan perdeleyen vitrinler. Biraz kanlandığımız zaman, gezmek, otomobil almak, reklamı yapılan güzel eşyalar satın almak istiyoruz. Medyanın tek ödevi patrona ve politikacıya hizmet etmek. Ne var ki toplumlar arasında eşitsizlik örtülecek gibi değil. Afganistan’la, Bangladeş’le, Kamboçya ile, İngiltere’nin, Amerika’nın, Karaçi, Jakarta, Mumbai ile Berlin’in, Amsterdam’ın, Viyana’nın karşılaştırılması olanaksız. Aynı kentte oturanlar arasında bile uçurumlar var. Üstelik Çin, Hindistan, Bangladeş, Türkiye gibi ülkelerde zengin Batılı ülkelerden daha derin.
Önemli bir gerçek var: İnsanlar ne kadar özleseler de dünyanın olanakları yeniden taksim edilmeyecek kadar sınırlı. Lagos’da, Karaçi’de, Mumbai’de Kahire’de, Orta ve Güney Amerika’nın favelalarında, hatta New York’un fakir mahallelerinde fakir insanları olanaksız bir maddi cennet imgesi ile aldatıp tüketime çağırmak, acımasız bir sahtekârlıktır.
ÖMÜR UZATMAK VE
ÖLDÜRMEK
Her insan ömrünü uzatmak için çırpınırken insanlar neden birbirlerini öldürüyorlar? Kendinizi onların yerine koyduğunuz oluyor mu? Gerçekten insana acıyor musunuz? Sokakta dilenene, kaza geçirene, hapishaneleri dolduranlara, öldürmeye koşullandırılanlara, dil, din, ırk, sınıf baskısı altında yaşayanların haline acıma hissiniz kaldı mı?
Bayramda kaç adam yollarda yok olmuş, dünyanın herhangi bir yerinde polis ya da asker kaç insan öldürmüş? Cinayet haberlerini spor maçı sonuçları gibi mi algılıyorsunuz?
Acaba biz de insanlık kaldı mı diye kendi kendinize soruyor musunuz? yoksa kanıksadınız mı? Bir hastanede kuyruğa girmekle, son model araba kuyruğuna girmek aynı mı? Aslında daha başka bir kuyrukta beklediğinizin farkında mısınız? Birisi öldürülen çocuğunun cenazesini beklerken siz hangi kuyrukta bekliyorsunuz?
Bir kez olsun ne olacak halimiz yerine, ne olacak bizim çocukların hali dediniz mi? Irak’ı, Libya’yı, Mısır’ı, Afganistan’ı karartan felaket bulutlarını, oradaki insanları kardeş bilerek, korkuyla izlediniz mi? Müslüman oldukları için değil, insan oldukları için üzüldünüz mü?
Bu kadar bağnaz, tek taraflı, hasis, bu kadar acıma yoksulu bu kadar kızgın ya da kin dolu olmanın insanlara bir şey kazandırmadığını ara sıra düşündüğünüz oldu mu?
Bu adam ölmeden bir dakika önce şarkı söylüyordu, bu kadın ölmeden beş dakika önce gülüyordu. Bu çocuk beş dakika önce koşup oynuyordu, nefes alıyordu, dediniz mi?
İNSAN VAHŞİ BİR YARATIK
Bu düşünceler bir duygu sömürüsü olarak anlaşılmamalı. Çünkü bu denli evrensel boyutları olan bir olgu, duygu sömürüsü olamaz. Gerçi bu durumları politik sömürü aracı olarak kullanan çok. Uygarlık ve demokrasi (?) için milyonları öldürüyorlar. Kendinden yana birini öldürürlerse esip gürleyenlerin binlerce insan yok olurken kılları kıpırdamıyor. İnsana saygı ve sevgi kalmazsa, bir kişiye acımayan bin kişiye de acımaz. İnsanoğlu ölümü, kilo ile alınıp satılan bir mal gibi, sayıya indirgemiş, düşüncesiz ve vahşi bir yaratık.
Biz otomobil yaptığımız için uygar olmadık. Bütün canilerin arabası var. İnsanlar birbirlerini, ne olursa olsun, öldürmekten vazgeçip, her insanın yaşama hakkı olduğunu düşündükleri zaman uygar olabiliyorlar. Hasta ütopyalarla şiddete yol açan insanlardan geçilmiyor. Dünya kan revan içinde. Başı da Müslümanlar çekiyor. Birbirlerini öldürüyorlar. İslam âleminin bu durumunun tarihi, ekonomik, politik boyutlarını herkes biliyormuş gibi konuşuyor. Ama İslam dünyasının halleri 18. yüzyıldan bu yana değişmiyor.
Harvard üniversitesinde psikoloji profesörü olan Steven Pinker 2011 de ‘The Better Angels of Our Nature’ (Doğamızın İyi Melekleri) adlı bir kitap yayımladı. İnsanlık tarihinde şiddetin giderek azalmasının tarihini yazmış. İnsan kalma çabasında olanlar ilgilenebilir. Sadece birkaç noktayı aktarıyorum: Tek hücreliler ve gen’lerden başlayarak her canlı bir şavaş makinesı olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü yaşamını sürdürmek zorunda. İnsan da, başka insanlara karşı değil, doğaya karşı savaşmak üzere tasarlanmış bir savaş makinesi. Savaşa, yani yaşamı sürdürmeye ayarlı bir genetiği var. Bu şiddeti doğal olarak içeren bir mekanizma. İnsanlığı kurtaracak iyi melekler, psikolog Pinker’ göre, empati, kendini kontrol, ahlak ve yasaklar, biyolojik evrim bilgimizin artması ve akıl.
Sevgili Okuyucular,
Yaşam perspektifi olarak sadece iki alternatif var:
a- İklimsel olumsuzluklar ve enerji sorunları nedeniyle kargaşa ve sömürünün ağırlaşarak sürüp gitmesi. Hiçbir zaman Afganistan, Avusturya, Mısır, Almanya olmayacak.
b- Aç olmayan, birbirini boğazlamadan yaşayan, çağdaş teknolojik konfordan herkesin yararlandığı, daha azla yetinebilen, mutlu bir insanlık.
Kısaca, ya birinin eli ötekinin boğazında, iklimsel bir felaketle sonlanacak bir ortaçağ. Ya da, gerçek bir uygarlık çağı.
Ama ‘Biz’den sonra tufan! diyene karşı savunmamız yok!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği