"AKP manevi iflasın eşiğindedir..."

Bolu'da partisinin il kongresinde konuşan CHP lideri Deniz Baykal, yargıdaki krize ilişkin açıklamalarda bulundu. Baykal, Türkiye'de darbe yapılmış gibi davranılmaya başlandığını söyledi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.02.2010 - 11:01

Partisinin Bolu Kültür Merkezi'nde yapılan il kongresinde konuşan CHP Genel Başkanı Baykal, ''Bir 'Kürt açılımı yapacağız' dediler. Bu açılımdan sonra geldiğimiz noktada bunlar memlekete ne kazandırdı Allah aşkına? Bu açılım tartışması ile Türkiye ne kazandı? Bu gün Türkiye halk kaynaşmış, birbirini seven, güvenen insanların Türkiyesi mi? 'Onun etnik kökeni şu, bunun etnik kökeni bu'... Kuşkuların ortaya çıktığı birbirimize kuşku duyar hale dönüştüğümüz bir toplum haline getirdiler'' dedi.

''Bu açılımın Kürt kökenli insanlarımızı kucaklamaya, farklılık taleplerini karşılamaya, onları Türkiye ile kaynaştırıp bütünleştirmeye yönelik bir yaptırımı olmamıştır'' diyen Baykal, şunları söyledi:
''Terör yapanların suyuna giderek, terör yapanlarla el ele vererek onlarla işbirliği yaparak sanki terörü önleyebilirlermiş gibi bir politikanın içine girmişlerdir ve onları kucaklamışlardır. Kürt kökenli insanları değil, teröristleri kucaklamaya kalkmıştır. Habur'da sınırda Türk kanunlarına göre suçlu oldukları halde ellerini kollarını sallayarak sınırdan içeriye girmelerine imkan verecek şekilde orada seyyar çadır mahkemesi kurdurmuşlardır. Savcıları oraya göndermişlerdir, hakimleri oraya göndermişlerdir. Gelenler de 'Ben terör örgütünden ayrılmadım, Öcalan'ın mektubunu getirmek üzere buraya geldim, pişman da değilim' dediği halde onlara 'geç, geç' diye mahkeme kararlarıyla Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerini yok sayarak, hukuku katlederek, hukuka tecavüz ederek, hukukun ırzına geçerek, onları içeriye almıştır.''

''Onlardan bir yetkili diyor ki 'Habur'a gelmeden 3 gün önce DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk'le İçişleri Bakanı özel buluşup...' bu buluşma İçişleri Bakanlığında mı yapılan bir buluşma mı? Fotoğrafları çekilen, 'saklımız, gizlimiz yok' dedikleri bir buluşma mıydı?'' sorularını yönelten Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Atatürk Orman Çiftliği'nin bir işletmesinde, oradaki özel bir odada kamuoyundan gizli kamuoyuna yansımaması arzusu içerisinde gizli bir buluşma yaptılar. Ne zaman? Habur'dan 3 gün önce, bunu bir milletvekili söylüyor. Yine aynı milletvekili diyor ki 'programlandığı gibi gelsinler biz hakimleri, savcıları ayarladık' diyor. Bunu nerede söylüyor bu milletvekili, yargılandığı mahkemede hakimin önünde ifade diye söylüyor. Hakime mahkemede bu milletvekili 'hakimleri, savcıları ayarladı İçişleri Bakanı' diye ifade veriyor. Türk milletinden neyi saklıyorsunuz siz, Türk milletini nasıl aldatmaya çalışıyorsunuz siz. Böyle bir ayarlama olmasa Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, bir PKK'lı teröristin, pişmanlık dile getirmeden, 'örgütten ayrıldım' demeden, gelip elini kolunu sallayarak, serbest içeriye girmesi mümkün müdür? Olabilir mi böyle bir şey? Nasıl oluyor bu iş. Hangi hukukçu bilinci, sorumluluğu, eğitimi, vicdanı böyle bir kararın alınmasına imkan verebilir. Bu ancak ayarlama ile olur. Hukuk ayarlanmış, peki hukuku kim ayarladı. Hukuku İçişleri Bakanı mı ayarladı, oradaki hakimi kim ayarladı. Burada ayarlama olduğu kesin. Ayarlama öyle bir şey ki bir başladı mı her yerde ayarlamaya kalkarsın.''

 

Erzincan'da yaşananlar

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in tutuklanmasına da değinen Baykal,''Vicdan var, hak var, adalet var, insaf var. Niye tutukladılar? Çünkü o bir soruşturma başlatmış. Bir cemaatle ilgili bir soruşturma başlatmış'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı'nın savcıyı arayarak ''Bu soruşturmayı derhal bırak ve gözaltına aldıklarını salıver'' dediği iddiasını yineleyen Baykal, şöyle konuştu:
''Şimdi hani bağımsızdı adalet. İş buradan başlıyor. Yani tutuklama öncesi olaylar nasıl gelişti bilelim. Savcının bir soruşturma dosyası dolayısı ile ona müdahale ediyor. Kim ediyor? Hükümetten Başbakan Yardımcısı. Bu müdahale orada başlayınca orada biter mi? Oradan artık alıyor başını gidiyor. O ısrar edince 'sen o dosyayı bırak, Erzurum'a ver'. 'Ya niye vereyim benim alanımda olan bir şey'. Bir ihbar mektubu geliyor. Diyorlar ki 'bunlar terörist faaliyet yapıyor, silahlı bir çetedir'. Senin 'suç işledi' dediğin insanlar. 'Silah varsa, terör varsa o zaman özel yetkili mahkeme bakacak'. 'Özel yetkili mahkeme de Erzurum'da sen o dosyayı Erzurum'a ver'. Erzincan'daki diyor ki 'Ben silah milah görmedim. Benim bilgim yok silah konusunda' diyor. 'Olsun silah var, bize ihbar mektubu geldi' diyorlar. Kendileri ihbar ediyorlar kendilerini 'silahlıyım' diye. 'Madem silahlı sen bakamazsın' diyorlar, alıyorlar'' şeklinde konuştu.

Baykal, Başsavcı Cihaner'in ''uydurma'' iddialarla suçlandığını, son olarak gizli tanıkla Ergenekon suçlamasında bulunulduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ne diyor bu tanık? 'Ankara'daki Albay Dursun Çiçek, Erzincan'a geldi 2009 yılında, seninle buluştu, birlikte tezgah yaptınız, gizli tanık bize bunu anlattı diyor'. 'Gizli tanık nerede' diyorlar, gizli tanık kayıp, bulunamadı.
'Ne görüştüm ne buluştum ne telefonla görüştüm. Ankara'daki albayla hiçbir ilgim yoktur' dedi. Albay'a sordular 'Sen geçen yıl Erzincan'a gitmişsin, konuşmuşsun'. 'Ben 1992 yılında bir kere Erzincan'a gitmiştim, onun dışında gitmişliğim yok'. Böyle hukukun işlediği bir yerde hukuktan, demokrasiden söz etmek mümkün mü?
Böyle haksızlıklar, zulümler bazı durumlarda bazı ülkelerde ortaya çıkar. Türkiye'de de böyle haksızlıkların yapıldığı zamanlar olmuştur. Bu kadarını ben hiç hatırlamıyorum da. Ama darbe dönemlerinde hukuk askıya alınır, iftira işler, yalan işler, haksızlıklar yapılır, bazen zulüm düzeyinde haksızlıklar yapılır. Ama bunlar darbe dönemlerinde olur. Birileri gelmiştir, yönetimle, devletin organları ile temsilcileri ile görülecek hesabı vardır. O hesabı görmek için tutuklatır, gözaltında tutar, aylarca mahkemeye çıkılmaz, her türlü hukuk ihlali olur. Ne zaman olur? Demokrasinin askıya alındığı dönemde olur. Şimdiki yaşanan olaylar, sanki Türkiye'de bir darbe yapıldı haberimiz yok, ilan edilmedi darbe, darbe doğrultusunda icraatlar başladı. Toplu gözaltına almalar, tutuklamalar, özel adalet dışı yargılama süreçleri, gözaltılar, iftiralar, Türkiye'de yaygınlaştırıldı...''


"Öğretmenliği de çığırından çıkardılar''

Baykal, hükümetin 8 yıldır iş başında bulunduğunu belirterek, ''Tek parti hükümeti... Cumhurbaşkanı onlar tarafından seçildi, Başbakan iş başında, daha ne istiyorsunuz? Şu ülkeyi, milletin ağzının tadını bozmadan, huzurunu kaçırmadan, Anayasa'ya, hukuka, demokrasiye, adalete uygun bir biçimde yönetmenin önünde ne engel var?'' diye sordu.

Hükümetin, Cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş geçmiş hükümetlerin tümünün kullandığı borç paradan çok daha fazlasını kullandığını iddia eden Baykal, şöyle konuştu:
''Gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin 1920'lerden başlayarak, bunlara iktidarın teslim edildiği 2002'ye kadar geçen dönem içinde Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit dönemlerinin tümünün, daha sonraki Mesut Yılmaz, Çiller, Erbakan dönemlerinin tümünün 2002'ye kadar kullandığı borç paradan daha fazla borç parayı bunlar 8 yıllık iktidarları döneminde almışlardır, kullanmışlardır. Bugün yaşadığımız gerginliğin, kavganın, çatışmanın altında ekonomik neden mi var? Bir ekonomik sıkıntı mı var? Niçin böyle bir manzara ortaya çıkıyor diye düşünürsek, hayır bir şey yok. Bunlar gelmiş geçmiş tüm hükümetlerden daha fazla borç para aldılar, daha fazla içeriden para topladılar, vergi yoluyla, başka yöntemlerle, zamlarla vesaire...

Hiçbir Cumhuriyet hükümeti bunlar gibi para kullanma durumunda olmadı. Çevremizde savaşlar var, gerginlikler var ama Allah'a şükür onlar hiçbir şekilde bize bulaşmış değil. Bu, Türkiye'nin değerini, önemini artırmış. Bütün dünya Türkiye'ye bakıyor. Orta Doğu'da savaş var, gerginlik var. Her an 'Türkiye' diyorlar. Türkiye'nin sözünün değeri artıyor, durumunun pazarlık gücü artıyor, ağırlığı artıyor Türkiye'nin. Böyle bir noktadayız. Türkiye içinde savaş yok. Geçmişte kıtlıklar yaşadık, savaşlar yaşadık, büyük sıkıntılar yaşadık, bunların hiçbirisi yok. İçeride huzur, barış var, bol para var. Eldeki avuçtaki satılmış ama Türkiye huzursuz. İşsizlikte dünya rekoru kırıyoruz.''


Öğretmen ihtiyacı ve TEKEL işçileri

Baykal, Türkiye'de 200 binin üzerinde gencin öğretmen olma hakkını, hukukunu, yetkisini, diplomasını kazandığını ifade ederek, ''Onlara okulu kazandıracağız diye anaları babaları olmadık çileleri çekmişler, ıstırapları yaşamışlar, yememişler, içmemişler, harcamamışlar harcatmışlar, onların gençlik dönemlerinde o ekonomik sıkıntı dönemlerinde bir diploma sahibi olmasını sağlamışlar. Şimdi elinde diplomalı oğlu, kızı aylar yıllar geçti tayin yok. Türkiye'de 200 binden fazla öğretmene ihtiyacı var ama 200 binden fazla öğretmen adayı tayin olmayı bekliyor, tayin olamıyor. Şimdi öğretmenliği de çığırından çıkardılar. Yarım zamanlı öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ders başı öğretmen... Türkiye'de öğretmenliği de kuşa çevirdiler. Bu doğru bir yol değil'' diye konuştu.

Türkiye'nin temel kuruluşlarının bütün karları ile devredildiğini, bunların başında Telekom'un geldiğini kaydeden Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bak Tekel işçileri Kızılay'da bir büyük mücadele veriyor. Niye veriyor? Çünkü Tekel'i sattılar. Tekel'in bir işletmesini 292 milyon dolara sattılar. Satın alan 900 milyon dolara birisine devretti. Devlet 292'ye sattı, satın alanlar durduğu yerde hemen devrettiler 900 milyon dolara. Bu işçilere dediler ki 'sizin işiniz bitti artık'... Adamlar diyor ki 'ben burada çalışıyorum, benim ne günahım var, ne kabahatim var. Ben burada çoluk çocuk sahibi olmuşum, belli bir hayata girmişim, borca girmişim, takside girmişim, çocuğumu okula vermişim, hayatımı kurmuşum. Sen böyle bir avantayı birisine vereceğim diye beni kapatıyorsun, bana da diyorsun ki (sen de artık kısa bir süre 4-C denilen bir işçi statüsünde bulun, memur mu işçi mi belli değil, seni de unutuverelim sen de buna razı ol...) Sen sattın kardeşim ben sana zarar ettirmedim. Burası bu memleketin en büyük kar getiren yerlerden bir tanesiydi. Bedavaya ona buna peşkeş çektin, şimdi çıkmışsın benim hayatımı bozmaya kalkıyorsun'. Şimdi bu doğru bir iş mi? Daha çok işsizlik, daha çok borç, daha çok adaletsizlik, haksızlık her yerde ortaya çıkmıyor mu? Bu, Türkiye'nin gerçeği değil mi? Bu iktidarın sonucunda ortaya çıkan gerçek değil mi bu?''
 

3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'in ifadeye çağrılmasını da eleştiren Baykal, şu görüşleri dile getirdi:
''Şimdi bu kişiye dediler ki 'sen şüphelisin, -3. Ordu Komutanı şüpheli- sen gel şurada ifade ver, burada bilmem ne yap... Şimdi yargılamaların böyle işlediği bir ortamda, devletin bir ordu komutanına 'şüphelisin' dedikten sonra bizim huzur içinde olmamıza imkan var mı? Hayır. Yani eğer ordu komutanı şüpheli ise şüpheli bir insanın kumandasında 3. Ordu ve öyle olmaya devam ediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle bir şey olabilir mi? Bu demokrasi ile hukukla falan ilgili bir şey değil. Bu vatanseverlikle ilgili, adaletle ilgili, basiretle ilgili sorumlulukla ilgili, yurtseverlikle ilgili bir konu. Türkiye bunu taşıyamaz, bu böyle gitmez.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler