AKP ve Suriye Tuzağı
AKP’nin Suriye politikası Türkiye’yi sıcak bir çatışmaya sürükleme tehlikesi barındırdığı kadar, Cumhuriyet dönemi dış politikasının temel paradigmalarını da yok etmekle karşı karşıya bırakmaktadır. Suriye süreci bu şekilde devam ederse, Türkiye’nin 89 yılda inşa ettiği dış politika temelleri yıkılarak, ülkemizin jeopolitik şifrelerine, tarihi gerçeklerine ve oluşturduğu uluslararası ilişkiler dinamiklerine aykırı yeni bir yola girilmiş olacaktır.
Türk dış politikasının akılcılığa ve gerçekçiliğe dayanması, bununla birlikte macera türü dış politika uygulamalarının dışlanması tesadüfen gelişmemiştir. Atatürk ve arkadaşları Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşadıklarından ve özellikle de İttihat ve Terakki’nin uyguladığı politikalardan çok büyük dersler çıkarmışlardır. Başta Enver Paşa olmak üzere, İttihat ve Terakki yönetiminin hayalperest yaklaşımları ve uçuk emperyal hedefleri koskoca bir imparatorluğu yok etmiş; on binlerce Mehmetçik şehit olmuştur.
Bu nedenle yeni devleti kuran kadrolar dış politika paradigmasını, güç analizini iyi yapmak, her koşulda gerçekçi ve akılcı olmak, kendi ulusal çıkarlarını ve sınırlarını korurken, sorunlar karşısında uluslararası hukuk ve meşruiyetten ayrılmamak olarak belirlemiştir. Bu dış politika anlayışının diğer bir gerekçesi ise elbette ki, Türkiye’nin jeopolitiği ve coğrafi konumudur.
Bu ayağı yere basan politika ilk olarak Lozan Antlaşması’nda hayata geçmiş ve ileride kalıcı sorun yaratmamak adına, Misakımilli’de sayılan bazı haklardan feragat edilirken, karşı tarafın istediği yeni devlet ile ilgisi olmayan, siyasi ve ekonomik bazı yükümlülükler de kabul edilmiştir.
Kısacası Türkiye’nin Cumhuriyetle başlayan dış politika perspektifini tesadüfler değil; tarihi gerçekler, deneyimler ve zorunluluklar şekillendirmiştir. AKP hükümetinin uygulamakta olduğu dış politika ve özellikle Suriye süreci ise Cumhuriyetin oluşturduğu bu temel parametreleri tamamen dışlamış, hatta AKP’nin dış politikadaki ilk hedefi dar ve kalıplaşmış olarak nitelediği bu parametreleri tedavülden kaldırmak olmuştur. Dış politika elbetteki durağan, değişmez kalıplar bütünü değildir; zamana, şartlara ve yeni oluşan siyasi, ekonomik, uluslararası konjonktüre göre elbette dış politikalar da değişir ve değişmelidir.
Suriye’de yaşanan katliamlara karşı çıkmak, totaliter yönetime karşı demokrasi, insan hakları ve özgürlüğü savunmak elbette her demokrat için bir zorunluluktur. Ancak Türkiye açısından bu politikanın temel zemini Birleşmiş Milletler olmalıdır. Birleşmiş Milletler’in alacağı yaptırım kararlarına uymak ve gerekirse bu kararlar için öncülük etmek ana yol olarak benimsenebilir.
Suriye’de girilen bu yol, Türkiye’yi sıcak çatışma ve bedeli ağır faturalarla karşı karşıya bırakacak bir duruma dönüşürse, kaybeden AKP iktidarı değil, Türkiye olacaktır.
Türkiye acilen Suriye politikasını gözden geçirmeli; yeni süreçte rolleri değil; ulusal çıkarlarını öncelemeli ve uluslararası toplumun ortak akıl üreteceği Birleşmiş Milletler zeminini temel almalıdır. Bu yolda pusula uzaklarda aranmamalı; Cumhuriyetin dış politika uygulamalarına, jeopolitiğin ve tarihin gerçeklerine bakılmalıdır.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke