AKP'nin Ağır Suriye Faturası

Yayınlanma: 10.10.2012 - 06:12
Abone Ol google-news

AKP hükümetinin Suriye politikası ise Türkiye’nin uluslararası hukuk, ulusal çıkar ve haklılığa dayanan 90 yıllık bu temel politikasını yerle bir etmiştir. Geldiğimiz noktada, Esad karşıtlarına silahların Türkiye üzerinden sağlanmasından Özgür Suriye Ordusu’na eğitim ve her türlü lojistik desteğin Türkiye’den yapılmasına kadar iddialar havada uçuşmaktadır.

AKP’nin Suriye politikasının telafisi zor zararlar doğuracağını bu sütunları takip eden okuyucularla daha önce defalarca paylaştık. Türkiye’nin kurucu dış politika paradigması, tarih bilinci ve Ortadoğu’nun gerçeklerinden kopuk, hayallere dayanan, maceraperest ve Yeni Osmanlıcı (Enver Paşa ilhamlı) bu politikaların yarattığı tahribat artık somut olarak açığa çıkmaya başladı.

“Ağır tahribatın birincisi, Türk dış politikasının artık uluslararası hukuk ve meşruiyet kavramlarını bir kenara bırakmış olduğu gerçeğidir.”

Türkiye, kurulduğu günden itibaren dış politikasında uluslararası hukuk ve meşruiyet kurallarından hiçbir zaman ayrılmamış, uluslararası arenada tamamen ulusal çıkarlarının peşinde koşmuş ve bu sayede her zaman itibarlı olmuştur.

Türkiye ile uluslararası toplumu karşı karşıya getiren en çarpıcı örnek olan 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bile Türkiye, müdahaleyi Londra ve Zürih Antlaşmalarındaki garantör devlet olma hakkına dayandırmış; yani savaş ortamında bile uluslararası antlaşmalardan ve hukuktan kaynaklanan meşruiyeti özellikle gündemde tutmuştur.

AKP hükümetinin Suriye politikası ise Türkiye’nin uluslararası hukuk, ulusal çıkar ve haklılığa dayanan 90 yıllık bu temel politikasını yerle bir etmiştir.

Geldiğimiz noktada, Esad karşıtlarına silahların Türkiye üzerinden sağlanmasından Özgür Suriye Ordusu’na eğitim ve her türlü lojistik desteğin Türkiye’den yapılmasına kadar iddialar havada uçuşmaktadır.

Bunlar kadar vahim olarak, Suriye sınırında sivil mülteci statüsünde olması gereken eskinin Suriye Ordusu mensupları, yeni dönemin Esad rejimi karşıtı askerlerin sınırdaki mülteci kamplarından Suriye tarafına geçerek savaştıkları, Türkiye’nin kurduğu bu yerleşkelerin aslında askeri üs olarak kullanıldığı artık Türk basını tarafından da yazılır olmuştur. Bununla beraber Türkiye, özellikle Hatay bölgesini dünyanın değişik bölgelerinde emperyalizmin hizmetinde savaşmış olan profesyonel silahlı güçlere lojistik anlamda açmış görünmektedir.

Hatay halkı ve esnafı günlük yaşamlarında burun buruna geldikleri bu kişilerden çekinmekte ve kentte tedirginlik her gün artmaktadır.

Uluslararası hukuk esastır

Yaşananlar Türkiye’nin diplomasi ve devlet geleneği güçlü, uluslararası hukuku her koşulda arayan ve kollayan, bölgesinde büyük bir devlet olma iddiasını ve algısını yıkmıştır. Esad rejiminin zalim olduğuna, demokrasi ve özgürlükleri yok ettiğine, Suriye’de gerçek anlamda demokrasi ve özgürlükler olması gerektiğine herkes katılmaktadır.

Ancak bu durum, egemen bir devletin içişlerine karışmaya, bunun da ötesinde o devleti yıkmaya yönelik eylemlere destek olmaya uluslararası hukuk açısından yeterli midir? Uluslararası hukuk ve Türk diplomasi tarihi açısından, rejimi ne olursa olsun, komşu bir devlete karşı bu yönde eylemler içerisinde olmanın izahı yoktur.

İzlenmesi gereken yol uluslararası hukuk ve meşruiyeti yok saymak, topraklarını silahlı güçlere açmak değil tersine süreci uluslararası hukuk, meşruiyet ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde yürütmek olmalıdır.

“Suriye sürecinin Türkiye’ye verdiği ikinci büyük zarar, AKP dış politikasının stratejik okuma ve öngörü açısından başarısızlığı ve AKP’nin temelde yanlış olan Ortadoğu paradigması nedeniyle ulusal çıkarların ve güvenliğin büyük darbe görmesidir.”

Veriler Türkiye’nin aleyhine

ABD’nin yeni Ortadoğu tasarımındaki en büyük ortağı Kürt yapılanmasıdır. Hem Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, hem PKK stratejik olarak adına ister Büyük Ortadoğu Projesi, ister Arap Baharı denilsin, bu süreçle ittifak halindedir. ABD’nin Ortadoğu için iki temel politikası 1948’den bu yana İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve enerji kaynaklarının kontrolü olmuştur.

Bu kapsamda petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip, Ortadoğu’da Arap ve Şii etkisine karşı denge oluşturabilecek, İsraille ittifak halinde bir Kürt varlığının oluşturulması çabaları Çekiç Güç’ten bugüne sürmektedir.

Bu çerçevede bir yandan Barzani yönetimi devletleşme sürecine sokulmuş, bir yandan da PKK, uluslararası terör örgütleri listesinde olmasına rağmen yıllardır ABD kontrolünde olan Kuzey Irak’ı üs olarak kullanmıştır.

Durum bu iken PKK ile mücadele noktasında AKP’nin yardım istediği kişi dönüp dolaşıp Barzani olmaktadır. Yanlış politik tercihler ve stratejik öngörüsüzlük sonucu Kuzey Irak’tan sonra şimdi de Kuzey Suriye, terör için lojistik bir alan haline gelmiştir.

AKP, ittifak halinde olduğu bu sürecin, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından telafisi zor şartlar yarattığı gerçeğini kabul etmemektedir. Ortadoğu ile ticari ilişkileri bulunan sektörlerin ve özellikle bölgedeki illerin başta ihracat ve turizm olmak üzere uğradığı ekonomik kayıplar ve sınır ticaretinin durması ise başlı başına ayrı bir sorun haline gelmiştir. Gelinen noktadaki tüm veriler, sürecin en hafif tabirle Türkiye’nin kendi kuyusunu kazmasına yol açtığını göstermektedir.

Ulusal çıkarlar

Ulusal çıkarları temel alan, akılcı ve gerçekçi bir dış politika yürütmek, küçük düşünmek demek değildir. Tersine daha büyük yürek, tarih bilinci ve güçlü diplomasi gerektirir. Türkiye, Batı ile ittifak halinde olmayı sürdürürken ulusal çıkarlarını öncellemeyi defalarca başarmıştır.

Bu anlamda İkinci Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlık politikasından, her türlü soruna rağmen Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki kararlı diplomasiye, NATO üyesi olunmasına rağmen Arap-İsrail savaşlarında Arapların desteklenmesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile olan iyi ilişkilerden, 57. Hükümet döneminde Başbakan Ecevit’in tüm telkinlere rağmen, ABD’nin olası bir Irak işgaline karşı çıkmasına kadar çok sayıda örnek sayılabilir.

“Suriye süreci, ister komşu bir devlete karşı uluslararası hukukun ve meşruiyetin ayaklar altına alınması açısından, ister emperyalizmin Türkiye’nin ulusal güvenlik ve çıkarlarına indirdiği büyük darbe açısından olsun, AKP hükümeti için büyük bir başarısızlık hikâyesidir. Ancak dış politikada faturayı hükümetler değil devletler öder. Umarız bu hikâye faturayı ağırlaştıracak şekilde, ülkeyi sıcak çatışma veya savaşa sokacak daha büyük bir felaketle sonlanmaz.”

Alper Taşdelen / Dış Politika Uzmanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler