Anayasa Mahkemesi Kararının Sonuçları
Anayasa Mahkemesi, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 102. nci maddesinde yer alan tutukluluk sürelerinin, bazı suçlar için iki katı olarak uygulanacağını belirten Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 10. ncu maddesinin 5. nci fıkrasını iptal etti. Aynı zamanda iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine de karar verdi.
Bu karar ne anlama geliyor?
Anayasa Mahkemesi’nin kararları yasama, yürütme, idare ve yargı da dahil olmak üzere istisnasız herkesi bağlayıcıdır. Bu nedenle, mahkemenin iptal ettiği bir kanun maddesine dayanarak hiçbir mahkeme ya da hâkim tarafından işlem yapılamaz, yargısal karar verilemez. Peki ya yapılırsa ne olur? Hukuka ve anayasaya açıkça aykırılık oluşur. Kasten hukuka ve anayasaya aykırı işlem yapan bir kamu görevlisi, bunun gerektirdiği yasal sorumluluğu üstlenir.
İptal hükmünün bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmesinin anlamı nedir?
Yüksek mahkeme, bazı durumlarda bir kanun hükmünü anayasaya aykırı bulup iptal ederken, bu iptal nedeniyle hukuk düzeninde oluşacak kanun boşluğunu gözeterek, yasama organına bu boşluğu yeni bir kanun hükmüyle doldurması için süre tanır. Böylece, mahkemenin iptal kararını verdiği tarih ile yasama organınca o konuda yeni bir düzenleme yapılmasına kadar geçecek zaman içerisinde toplumsal yaşamda bir kural eksikliği, bir belirsizlik ya da boşluk doğmamış olur. Ancak bu durum kanun hükmünün iptal edilmesiyle bir belirsizlik ya da boşluğun doğması halinde söz konusudur. Eğer, yüksek mahkemece iptal edilen hüküm nedeniyle bir kanun boşluğu doğmayacak ise, başka bir deyişle iptal edilen hüküm yerine o olaya uygulanacak yürürlükte ve geçerli bir başka kanun hükmü mevcutsa, bu durumda boşluk doğmasından söz edilemez. Bu hallerde ise, iptal hükmünün yürürlüğe girmesi ve yasama organına yeni bir düzenleme yapması için bir süre de verilmez.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği TMK’nin 10. ncu maddesinin 5. nci fıkrası sonucunda bir boşluk doğmuş mudur?
Hayır, zira iptal edilen bu hüküm zaten CMK’nin 102. nci maddesindeki genel düzenlemenin bir istisnasını oluşturuyordu. Yüksek mahkemenin iptal kararı sonrasında, artık CMK 102’deki genel düzenleme, suçları ne olursa olsun bütün tutukluluk durumları için uygulanacak kanun hükmü olacaktır.
O halde neden Anayasa Mahkemesi, bir yıllık bir süreye gerek duydu?
Gerekçeli kararı görmeden yapılacak bütün yorumların eksik ve hatalı olması riskine karşın, bunun iki nedeni olabilir. Birincisi ve daha muhtemel olanı, yüksek mahkemenin bu iptal kararıyla birlikte, kamuoyunun yakından izlediği Ergenekon vb. davalarda yargılanan ve tutukluluk süresi beş yılı aşmış olan birçok sanık iptal kararının doğrudan sonucu olarak tahliye edilecekti ya da bu yargılamaları yürüten yargıçların bugüne kadar izlenen hukuksal tutumu dikkate alınarak şöyle demek daha doğru olacaktır, “tahliye edilmesi gerekecekti”. Yüksek mahkemenin üyeleri bu tahliyelerin sorumluluğunu doğrudan almak istemediler, bundan çekindiler. Oysa, bu tahliyeler hukuksal açıdan gerekliyse -ki, yüksek mahkemeye göre böyle olduğunu söylemek çok yanlış olmaz- işin siyasi algı ve sonuçlarından bağımsız olarak hukukun gereklerine göre hareket edilmeliydi. Zira, yüksek mahkemenin üyeleri siyasetçi değildir ve yurttaşlara seçmen gözüyle bakmaz; anayasaya, hukukun genel ilkelerine ve gereklerine göre kararlarını verirler.
İkinci bir neden ise şu olabilir: Anayasanın 153/2 maddesine göre Anayasa Mahkemesi bir kanun hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. İşte, bu anayasal kuraldan yola çıkarak Anayasa Mahkemesi, TMK 10/5’i iptal ederken, artık bu maddede sayılan suçlardan yargılananların da genel tutukluluk sürelerine tabi olacak olması nedeniyle yeni bir uygulamaya yol açarak anayasaya aykırı davranmak istememiştir.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın karara ilişkin yorumu
Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği bu kanun hükmünün geçmişini anımsamakta yarar var. CMK hükümet tasarısı olarak TBMM’ye gönderildiğinde, içinde böyle bir hüküm yoktu. TBMM Adalet Komisyonu’ndan çıkan tasarının son halinde de böyle bir hüküm yer almıyordu. O dönemde TBMM Adalet Komisyonu üyesi olan ve tasarının şekillenmesinde etkin bir rol üstlenip, ödül olarak bugün Başbakan yardımcılığı makamına kadar yükselen sayın Bekir Bozdağ’ın, tasarının TBMM Genel Kurulu’ndaki CMK 250-252. nci maddelerinin görüşmeleri sırasında, gece yarısı birdenbire bir önerge vererek, bu düzenlemeyi kanuna sokan kişilerden olduğunu belirtmek gerekir. Bugün, yüksek mahkemenin iptal kararını isabetli bulduğunu söyleyen Bozdağ, iptal edilen hükmün yedi yıl önceki mimarlarından olduğunu unutmuşa benziyor. Buna alışkınız. Toplumsal belleğimizin zayıflığına güvenilerek bu türden çelişkiler siyaset sahnesinde çokça görülüyor. Ancak, Sayın Bozdağ’ın karara ilişkin bir başka yorumu daha var ki, hükümetin bu konudaki gerçek niyetini ortaya koyuyor:
“Eğer Anayasa Mahkemesi 5 yılı kafi görseydi o zaman yürürlük için süre vermezdi. Tümünü iptal ederdi, derdi ki ‘iptal yayın tarihinde yürürlüğe girer’ der ve olur biterdi. Anayasa Mahkemesi’nin yürürlük için bir yıllık süreyi öngörmesi, 5 yılı yeterli görmediğini, 10 yılı da çok gördüğünü gösteriyor. Bunun makulü nedir, ne olur onu gerekçeli kararı gördükten sonra ancak kararlaştırabiliriz”
Elbette, her toplumda Sayın Bozdağ gibi beş yıllık tutukluluk süresini az bulan ve bu fikrine, henüz gerekçesi açıklanmamış yüksek mahkeme kararını dayanak olarak sunan, hukukun değil ama dar siyasi çıkarların hizmetindeki hukukçular da olacaktır. Ama yüksek mahkemenin henüz gerekçesi yazılıp, açıklanmamış kararını, “mahkeme terör suçlarında 5 yıllık tutukluluk süresini yeterli görmüyor” şeklinde değerlendirmek de nereden çıkıyor? Bekir Bozdağ’ın bu görüşü elbette yüksek mahkemeyi bağlamaz. Ama bu değerlendirmenin sahibi kadar olmasa da, hiç gereği yokken, iptal hükmünü bir yıl sonra yürürlüğe girecek şekilde belirleyerek, bu değerlendirmeye fırsat ve zemin yaratan yüksek mahkeme üyeleri de sorumlu değil midir?
Sonuç
Anayasaya aykırılığı yüksek mahkemece saptanmış ve bu nedenle iptal edilmiş, şeklen değilse bile maddi olarak hukuki meşruiyetini yitirmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir kanun hükmünü uygulamaya devam etmek meşru, hukuki ve adil olabilir mi?
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm vermekle ödevli olan (Anayasa madde 138) hâkimlerin, anayasa ve hukuku mu, yoksa bu ikisiyle çeliştiği yüksek mahkemece belirlenip iptal edilmiş kanun hükmünü mü gözeteceğini hep birlikte göreceğiz.
Akın Atalay/Avukat
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı