Arap Baharı, Esad Sonrası Suriye

Yayınlanma: 12.06.2012 - 06:45
Abone Ol google-news

Bölgede suların durulması kısa vadede pek mümkün görünmüyor. Tam tersi, Arap Baharı, Suriye’de her an çöl serabına dönüşebilir. Ne yazık ki Suriye, öyle ya da böyle, daha uzunca bir süre bölgede kalp çarptırıcı etkisini sürdürecek gibi görünüyor.

Arap Baharı’nın Suriye halkası tam bir çıkmaz sokak gibi. Sanki bütün Ortadoğu, hatta dünya Suriye ve Esad rejimi üzerinden yeniden yapılandırılıyor.

Annan planı öncesinde ve sonrasında, Suriye’de yaşanan katliamların, ateşkes ihlallerinin gösterdiği gibi Suriye lideri Esad, demokratik reform sürecini hızlandırmadıkça, diğer bir ifadeyle, iktidarı terk etmedikçe Suriye’de akan kanların durması bir yana, tersine vahşet ve gerilim daha da tırmandırılacak. Esad, elbette miadı fazlasıyla dolan rejimini, kendi halkının hak ettiği çok daha çağdaş bir sistemle, demokrasiyle değiştirmeli. öyle de olacak gibi. Esad için kaçınılmaz son, geri sayım yakınlaşmış görünüyor.. Aslında Esad’ın ayrılması da birçok risk barındırıyor. Hatta daha da kötüsü, Esad sonrası Suriye’de uzun süreli bir güç boşluğunun doğması, tüm bölgede benzersiz bir buhrana yol açabilir. Bu durumda Suriye’nin mezhepsel ve etniksel anlamda bir iç savaşa sürüklenmesi, hatta bölünmesi, akabinde mezhep çatışmalarının bölge geneline yayılması da kaçınılmaz olur.

Diğer yandan, bilindiği gibi, nükleer güç olmanın eşiğindeki İran’ın bölgesel planları açısından “Assad’s survival’ Esad’ın kurtuluşu, mümkün olabildiğince uzun bir süre iktidarda kalabilmesi, son derece önem taşıyor. İşte bu noktada Esad’ın kendi halkının haklı beklentileriyle neden çeliştiği, hatta bölge üzerinden, güçlerin çıkarlarının nasıl çarpıştığı ortaya çıkıyor. Aslında çok çok zayıf bir olasılık. Ancak, şayet Esad bir şekilde yönetimde kalmayı başarır ve bunu sürdürebilirse, o zaman İran’ın bölgedeki etkisi, Neo-Safavi-Şii tehdidi de güçlenecek demektir. İşte bu nedenle, başta Amerika ve İsrail olmak üzere, bölgede birçok devletin soluğunu tutarak izlediği, hatta dört gözle beklediği stratejik hedefleri, İran’ın Suriye’deki Alevi rejiminin değişimi, Esad’ın düşürülmesi üzerinden jeopolitik olarak zayıflatılması ve Esad sonrası Suriye’de demokratik, Batı yanlısı bir yönetimin iktidara gelmesi.

Peki, bu beklentinin gerçekleşmesi, bölgede istikrar ve barışa göreceli de olsa bir katkı yapar mı? Bu sonucun bölgede güç dengeleri üzerine etkisi ne olur, nasıl bir Suriye manzarası ile karşılaşırız?

Önce Suriye’nin dış politikasındaki mevcut duruma kısaca bir göz atalım. Bilindiği gibi, Filistin sorununda Filistinlilerin yanında yer alan Suriye, Lübnan’da Hizbullah’a destek veriyor. Öteden beri Lübnan’ın tarihi parçası olduğu tezini kabul ettirmeye çalışan Suriye, İran’dan da bu konuda çok önemli ekonomik, politik destek alıyor. Bu sayede güç enstrümanı Hizbullah’ı Lübnan da dilediği gibi kontrol ediyor. Bölgede, İslam dünyasında etkisini, gücünü arttırma çabasındaki İran ise Lübnan’da İsrail’e set çeken Hizbullah’a askeri ve lojistik desteğini Suriye üzerinden iletiyor. Diğer yandan Suriye, Rusya Federasyonu’na verdiği askeri üs ile Rusya’nın da önemli müttefiklerinden biri.

Tüm bu unsurlar dikkate alındığında, Esad sonrası Suriye’de Batı yanlısı bir yönetimin iktidara gelmesi durumunda, Suriye’nin dış politikası da değişecektir. Hiç şüphesiz böyle bir sonucun bölgenin güç dengeleri ve istikrarı üzerine çok önemli yansımaları olacaktır. Bu durumda Şii-İslamist İran yönetimi, muhtemelen Sünni ağırlıklı Batı yanlısı bir Suriye yönetimini eskisi gibi desteklemeyecek, yoğun ilişkiler içerisinde olmayacaktır.

Suriye ise İran ve Rusya ile olan ittifakını artık sürdüremeyecek, Hizbullah’a olan desteğini de kesmek zorunda kalacaktır. Aynı şekilde İran da, Suriye üzerinden, Lübnan’da Hizbullah’ın silah ve lojistik ihtiyaçlarını temin edemeyecektir. Bunun sonucunda, İran ve Suriye’nin silah desteğini yitiren Hizbullah bölgede güç kaybedecek, İsrail’in saldırılarını absorbe edemeyecek, gelişmiş füze ve silah teknolojisine karşılık veremeyecektir. Hiç şüphesiz bu manzara bölgede en çok İsrail ve Amerika’nın çıkarlarına hizmet edecektir. Hizbullah bariyerini aralayan İsrail, bölgede yayılmacı, invasive politikalarını uygulayabilecektir. Bu arada Suriye, yüzü Batı’ya dönük hükümetinin izleyeceği liberal politikalarla küresel ekonomiye entegre edilmiş olucaktır.

Elbette böyle bir Suriye manzarasının başta ABD, İsrail, AB dahil bölge ülkelerinin birçoğunu memnun edeceğinden, kısmi de olsa bölgesel barışa, istikrara katkı yapması beklenebilirdi. Ancak, bölgede güç dengelerinin masiv değişimi-sancıları, yalnızlaşan, yaşamsal tehdit algılayan İran, buna karşın cesaretlenmiş bir İsrail ve Ortadoğuda askeri, stratejik alanını ve pazarını kaybeden, kutusuna hapsedilmek istenen Rusya düşünüldüğünde, bölgede suların durulması kısa vadede pek mümkün görünmüyor. Tam tersi, Arap Baharı, Suriye’de her an çöl serabına dönüşebilir.

Ne yazık ki Suriye, öyle ya da böyle, daha uzunca bir süre bölgede kalp çarptırıcı etkisini sürdürecek gibi görünüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler