Artık Kız ve Erkek Gençler Ayrı Kompartımanlara
Gençleri tanımadığı ve gençlere hiç saygısı olmadığı anlaşılan Gençlik Bakanımız “Gençlik trenlerinde gençler bir arada seyahat ederlerse güvenliği sağlayamam” demiş. Sanki gençlerimizin nasıl davranacaklarını bilmezlermiş mazeretini kullanarak.. Ben sayın bakanın çok acele etmemesini, henüz birinci raundu yaşadığımızı, Atatürkçü kesimin gücünü hafife almamasını öneriyorum.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, gençlik trenlerinde kız ve erkeklerin ayrı kompartımanlarda seyahat edeceklerini bildirmiş. Gazetelerde böyle yazıyor. Ben burada kız ve erkek çocukların ve gençlerin ayırımının nasıl başladığını ortaya koymak istiyorum. Bunun için önce “başörtüsüne özgürlük” sloganları Türkiye üniversitelerinin en önemli sorunu haline nasıl geldi, buna değinelim. Çünkü önce başörtüsü ve örtünme ile başlayan akımın arkasından erkek kadın ayırımının geleceği, gençlerin ayrı sınıflara, ayrı okullara, ayrı kompartımanlara konulacağı dönemin geleceği belliydi. İşte şimdi bu noktaya geliyoruz.
Batılı gözüyle, 1970’li yıllardan sonra İslam dünyasında İslami diriliş başladı. Bu diriliş hareketini çeşitli nedenlerin tahrik ettiğini söylemek mümkünse de Batılı yazarlara göre İslam hareketinin 1970’li yıllarda hız kazanmasının kaynağında petrol konusu yatar. 1967 Arap - İsrail savaşında İsrail’in tarafını tutan ve modern silahlarla donatan ABD’ye Arap ve Körfez ülkeleri çok kızmışlar ve ABD’yi cezalandırmaya karar vermişlerdi. Bunun için Körfez ülkeleri birdenbire petrol fiyatlarını inanılmaz ölçülerde yükselterek ABD’yi en hassas yerinden vurmuşlardı. ABD halkı ve ekonomisi bundan büyük zarar görmüş, bir hamlede petrol fiatları 4 kat artmıştı (Goodwin 2002. sayfa 18).
ABD’nin intikamı
Bunun intikamını ABD İslam ülkelerini aşağılayan kampanyalarla almaya yöneldi, Suudi Arabistan ise buna toplumsal İslam bilincinin canlanmasına ağırlık veren kampanyalarla yanıt verdi. Milyarlarca doları İslami yayınlar yapılmasına, kitap yazılmasına, burslar verilmesine, araştırmacılara, dünyanın hemen her tarafında camiler inşa edilmesine harcadı. İslami kültür, İslami kıyafet, İslami söylemler; İslami değerlerin Müslümanlar tarafından giderek daha fazla benimsenmesini, kadın erkek ayırımı izledi. (Goodwin 2002).
Tam da bu yıllarda, 1979 da İran’da Ayetullah Humeyni’nin bir İslam devleti kurmasına yol açan devrimi, İslamın diriliş miladıdır. Bu diriliş, gerçekte birçok Arap ve Asya ülkesindeki Batılılaşma akımının tersine dönmesidir. İslamiyetin bu siyasallaşma hareketi; İslamcılık ve İslamiyet’e dönüşün formları halinde görüldü. İran İslam devrimi Mısır, Cezayir, Sudan, Endonezya, Malezya, Tacikistan, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak ve Bosna’da çok etkili oldu.
Bu İslami hareket Türkiye’yi de etkilemek için çok çalıştı. Bu bağlamda dini çevrelere büyük paralar akıtıldığı hep söylendi, çok sayıda örnek gösterildi. İslami kesimde oldukça iyi tanınan Mehmet Şevki Eygi, 1995 yılındaki yazılarında İran liderlerinin “İslami bir hareket gerçekleştirdik ve bunu Türkiye’ye ihraç edeceğiz” dediklerini yazmıştı. İran’ın İslami hareketi Türkiye’ye ihracı, ciddi biçimde o yıllarda basında yer aldı. Abdurrahman Dilipak da Türkiye’de İslami hareketi yaymak üzere 400 civarında yayınevi, 500 dergi, günlük gazeteler TV kanalları, radyolar kurulduğunu, 10 bin kitap basıldığını yazmıştı.
Kadın özgürlüğünün kısıtlanması
Körfez ülkelerinin ABD’yi cezalandırmak için petrol fiyatlarını artırmaları, İran İslam devrimi ve ABD’nin Ortadoğu politikaları sonucu başlayan İslami diriliş, Atatürk devrimlerini içlerine sindiremeyen ve sinsi biçimde varlığını sürdüren kesimlerin cesaretlenmesi ve dinci kuşaklar yetiştirmek isteyen yönetimlerin açık desteği, bugün Türkiye’de tesettür isteyenlerle tesettürden yana olmayanları karşı karşıya getirdi. Böyle bir düzende en büyük yarayı kadın özgürlüğünün kısıtlanması alıyor. İlginçtir, Mehmet Şevket Eygi ve onun gibi birçok kişi, Türk kadınının tesettürünü az bularak “Gidin, tesettürü Yemen’de görün, Arabistan’da görün, Fas’ta görün” diye açıkça yazıyor. Oysa tesettürü Türk kadınına örnek gösterilen Yemen, Fas ve Arabistan’ın, dünyanın en geri, en tutucu ülkelerinden üçü olduğunu hatırlamak insana acı veriyor.
Üniversitelerde örtünme meselesi gündeme taşındığı yıllardan beri, Cumhuriyetimizin temel değerlerine, Atatürk ilkelerine derinden bağlı kuşaklar olarak çocuklarımızın başına gelecekleri önceden görmek ve engellemek amacıyla, bu konularda yerli ve yurtdışı kaynaklı çok yayın izledik, bilinçlendik ve çevremizi de bilinçlendirmek için çaba gösterdik. Fas, Cezayir, Sudan, Afganistan, Endonezya, Malezya, İran, Pakistan gibi İslam ülkelerinde radikal İslam uygulamalarının nasıl geliştiğini örneklerle öğrendik. Kadınların İslami giyimi ile başlayan İslami yaşam biçim uygulanmasının, din gibi çok kutsal ve yüce bir kurum adına nasıl kullanıldığını gördük. Son yıllarda ülkemizde “mahalle baskısı” olarak sıkça sözü edilen gelenekler, din ve kültür alanındaki baskı konusunda sade Fas’ta yaşananları bilmek bile bizi, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği konusunda endişelendiriyor.
Dini kötüye kullanma
İzlediğimiz yayınlarda dini saptırma ve kötüye kullanmanın özellikle İran’da ve Körfez ülkelerinde bir norm haline geldiğini gördük. Kadın ile erkeğin son derece katı biçimde ayrı tutulduğunu gördük. İran’da bugün hâlâ hiçbir toplantıda kadın-erkeğin bir arada bulunamayacağını, düğünlerde bile bir arada eğlenmesinin haram kabul edildiğini somut olaylarla öğrendik. Yazılanlara göre en kötü olay, fesat yuvaları dedikleri ev partilerinde yakalanmaktır. Devrim Muhafızları tarafından evlere yapılan baskınlarda ev partilerinde yakalananlar mahkemeye sevk edilebilir. Ceza biçimleri yazıya dökülmemiş olduğu için de kadının cezalandırılmasında büyük bir keyfilik hâkimdir.
Suudi Arabistan’da kadın hiçbir toplulukta diğer erkeklerle bir arada bulunamaz. Üniversiteli kız öğrencilerin “uygun şekilde” giyinmeleri yeterli değildir. Kız öğrenciler perdeleri sıkı sıkıya kapalı otobüslerle okula gidip gelirler. Veya babaları gelip alacaksa onu bekleme odasında beklerler. Kızlar üniversite kapısından dışarı çıkamaz. Özel bir ofiste çalışan kadınlar, erkekten ayrı odalara konur. Kocası veya babası gibi bir erkeğin yazılı izni olmadan seyahat edemez, onların refakati olmadan yurtdışına çıkamaz.
Gençleri tanımadığı ve gençlere hiç saygısı olmadığı anlaşılan Gençlik Bakanımız “Gençlik trenlerinde gençler bir arada seyahat ederlerse güvenliği sağlayamam” demiş. Sanki gençlerimizin nasıl davranacaklarını bilmezlermiş mazeretini kullanarak. Ükemizde tüm tepkilere rağmen iktidarın 4+4 +4 sistemini dayatması ile kız ve erkek çocukları yavaş yavaş ayrı yerlerde eğitme niyeti ortaya çıkmıştı. Kız erkek gençlerin ayrı tren kompartımanlarında seyahatini istemek de aynı niyeti ortaya koyuyor. Sayın Gençlik Bakanı, “dinciler açısından zafer kazanılmaktadır” demek istiyor olmalı. Ben sayın bakanın çok acele etmemesini, henüz birinci raundu yaşadığımızı, Atatürkçü kesimin gücünü hafife almamasını öneriyorum.
Prof. Dr. Aysel Ekşi, Psikiyatr
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke