Atatürkçü Dış Politika ve Davos Gösterisi...

Atatürkçü Dış Politika ve Davos Gösterisi...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.02.2009 - 12:51

İsrail, Gazzede katliam yaptı. Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden önüne geleni öldürdü. Taş taş üstünde bırakmadı. Kimse bu vahşeti yadsıyamaz. Görmezlikten gelemez. Bu kirli savaşa karşı çıkmak herkesin görevidir.

Ancak devletlerarası ilişkilerde, bir olaya karşı çıkmak ya da bir davayı savunmak, sokak kabadayısı tavırlarıyla yapılmaz. Yapılmamalıdır. Başbakanın Davostaki sert sözleri, Hamas yanlısı çıkışları, tüm Müslüman coğrafyasına egemen olan Yahudi düşmanlığını ülkemize taşıyabilir. Giderek Türkiyede yaşayan Musevi yurttaşlara yönelik tehditler oluşturabilir. Bu nedenle, ABD emperyalizminin en yakın işbirlikçisi militarist İsrail devleti ile Musevileri birbirinden ayırmak gerekir. Yoksa bu türden çıkışlarla Türkiye büyük zarar görür.

Ülkesinin geleceğini düşünen bir devlet adamı, tıpkı Atatürk gibi, en güç koşullarda, en saldırgan davranışlar karşısında bile soğukkanlılığını korumak; aklın, mantığın kılavuzluğunda hareket etmek zorundadır. Çünkü dış dünyayla ilişkiler, bir ülkenin iç siyasetine, ekonomisine, sosyal yaşantısını da yön verir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, bu alanda en iyi örnek Mustafa Kemal Atatürktür. O, düşmanlarının karşısında bile sesini yükseltmeden konuştu. Nezaket kurallarını hiç elden bırakmadı... Onun için önemli olan yeni dost ülkeler kazanmak, iyi komşuluk ilişkileri kurmaktı. Ama asla emperyalizmle uzlaşma içerisine girmedi, asla tam bağımsızlık çizgisinden ödün vermedi. Kimsenin iç işlerine karışmadı, kimseyi de içişlerine karıştırmadı. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra, Yurtta barış dünyada barış görüşünü temel alarak savaş karşıtı bir politika izledi.

Ülkesini işgal eden Batı devletleriyle bile, Kurtuluş Savaşından sonra,eşitlik, karşılıklı saygıtemelinde ilişkiler geliştirdi. Ülkeleri eski dost, yeni düşman diye ayırmadı. Dış politikada dogmalara, önyargılara yer vermedi.

Uluslararası politikayı, ülke çıkarlarına, zamanın koşullarına, aklın, bilimin yol göstericiliğine göre belirledi.

Asla çığırtkan, abartılı bir ulusalcılığa sapmadan, gerçek ulusalcı bir çizgiyi hem yurtdışında hem de yurtiçinde uyguladı. Bu görüşünü şu sözlerle belirledi:

Bizim aydın ve uygulanır gördüğümüz siyasal meslek ulusal politikadır. Ulusal politika dediğim zaman: a) Ulusal sınırlarımız içinde, b) Her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak, c) Ulus ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak, d) Gelişigüzel büyük emeller peşinde ulusu oyalamamak ve zarar vermemek, e) Uygarlık dünyasından uygar ve insanca muamele, karşılıklı dostluk beklemek...

Şimdi soralım: AKP hükümeti, 2002den bu yana bu ilkelerden hangisini iç ya da dış politikada uyguladı? Hangisini yaşama geçirdi? Uygarlık dünyasından uygar ve insanca muamele görebiliyor muyuz, ülkelerle dostluklarımız karşılıklı mı olmaktadır? Her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak gelişmemizi sağlayabildik mi?

Ne yazık ki bu soruların hiçbirine olumlu yanıt veremiyoruz.

Açıkça söylemek gerekirse, eleştirdiğimiz, yerden yere vurduğumuz önceki hükümetlerin politik çizgilerinin de gerisine düştük. Her gün biraz daha Ortadoğunun şeriatçı devletlerine benzemeye başladık. İşsizlik, yoksulluk diz boyu. En değerli kuruluşlar, bankalar, limanlar yabancıların eline geçti.

Irakı işgal eden en yakın dostumuz(!), stratejik ortağımız(!) ABD, başımıza çuval geçirdi, sineye çektik. PKKye destek verdi, arka çıktı, görmezden geldik. Ülkemizi etnik bölgelere ayıran boy boy haritalar yayımladı, sesimizi çıkarmadık. Aşiret reisi Talabaniler, Barzaniler, yedi düveli yenerek kurulan Türkiye Cumhuriyetine kafa tuttular, süt dökmüş kedilere döndük.

Şimdi Davosta bağırıp çağırmakla, gösteri yapmakla Türkiyenin sorunları çözümlenmiş, ayaklar altına alınan ulusal onuru kurtarılmış mı oluyor?

Yedi bin yıllık bir dünya devleti gösterilerle, şovlarla yönetilebilir mi? Bu mümkün müdür? Nerede görülmüştür?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon