Bahçeli'den Başbakan'a 'morg' yanıtı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Biz şehitlerin başında beklerken, sen İmralı'da gece bekçiliğine soyunmuştun. Biz morg önlerinde Fatiha okurken, sen bölünme nöbetinde sabaha kadar teyakkuzda durmuştun" dedi.

Yayınlanma: 12.06.2012 - 08:37
Abone Ol google-news

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, okul öncesi, ilköğretim ve lise düzeyinde eğitim gören yaklaşık 17 milyon kişinin karnelerini alarak 2011-2012 eğitim ve öğretim yılını tamamladığını ve tatile girdiğini söyledi. Eğitim sistemindeki sorunların gün geçtikçe arttığını ve içinden çıkılmaz bir hale geldiğini iddia eden Bahçeli, "Başbakan Erdoğan'ın şu kadar okul, bu kadar derslik yaptık türünden rakamsal izahlarını ise hakikatleri eğip büken ve yalanı doğruymuş gibi sunan şark kurnazlığıyla aynı görmek lazımdır. Maalesef üç dördün toplamıyla sembolleştirilen yeni sistem, eğitim hayatını daha da yozlaştıracak, daha da köhneleştirecektir" dedi.
 

'61. hükümetin bir yıllık süre içinde posası çıkmıştır'

12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi'nin üzerinden geçen bir yılı değerlendiren MHP Genel Başkanı, "61. hükümetin, bir yıllık süre içinde posası çıkmış, boyaları dökülmüş ve kaportası göçmüştür" dedi. Bahçeli, özetle şunları söyledi: "AKP hükümeti, propagandanın aldatıcı yüzüne makyaj sürüp ayakta kalmayı tercih etmiş, görmezden geldiği ve üstünü örttüğü anormalliklere karşı teslim bayrağını çekmiştir.Bu itibarla hükümetin niyeti, ilkeleri ve hedefleri başından beri şaibeli ve şüphelidir.Ahlakı, edebi ve seviyesi ilk başlangıcından itibaren tartışmalıdır.Milletimizin dertlerine kalıcı çare ve cevap bulma konusundaki aczi, beceriksizliği ve bereketsizliği bir yılda tescillenmiştir. AKP'yle kaybolan yıllar dizisine, aldatma ve kandırma serüvenine bu şekilde yeni ilaveler yapılmış, yeni kapılar açılmış ve yeni adımlar atılmıştır."
 

'Nafile ve iç boş diklenmelerden başka hiçbir şey yapmamıştır'

Türkiye'nin en önemli problemlerinin hükümet programında görmezden gelindiğini belirten Bahçeli, şöyle dedi: "Bunların başında hiç kuşkusuz, terör ve bölücülük melanetiyle işsizlik ve yolsuzluk uğursuzluğu yer almıştır. Ne kadar büyük bir gaflettir ki, 61. AKP hükümeti işin başında terör ve bölücülük sorununu sumen altı yapmış ve meseleyi belirsizliğe havale etmekten çekinmemiştir. Bunun için AKP zihniyeti, bölücü terörün seri cinayetleri karşısında eli kolu bağlanmış bir şekilde hareketsiz kalmış, nafile ve iç boş diklenmelerden başka hiçbir şey yapmamıştır. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin terör ve bölücülüğe gözünü yumması hainlerin umudu ve motivasyon kaynağı haline gelmiş ve PKK arkası arkasına saldırılarını icra ederek vatan evlatlarının kanını dökmüştür."
 

'Terör olayları 2002'ye göre 10 kat artmıştır'

12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimi'nden sonra cereyan eden terör olaylarına değinen Bahçeli, "AKP iktidarları döneminde terör olayları 2002'ye göre 10 kat, şehit sayısı da 15 kat artmıştır. Ve ne hazindir ki, 10 Haziran 2012 gününe kadar Türk milletinin 1004 evladı Hakk'a ulaşmıştır. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın mücadele yerine müzakereyi tercih ettiği gelişmelerle netlik kazanmıştır. Başbakan Erdoğan temsilcileri vasıtasıyla Oslo'da PKK'yla masaya otururken; şehitler toprağa düşmüştür. İmralı'daki caniyle pazarlığa tutuşurken, kınalı kuzular vatan toprağına girmiştir. İmralı'da protokoller hazırlayıp şeref kaybına uğrarken evlere Türk bayrakları asılmış, gözyaşları sel olmuştur. Türk milleti ancak bir savaş şartlarında vereceği kayıplarla sarsılmış ve düşmanca tutumlarla birlikte yaşama azmi hedef alınmıştır" dedi.

Başbakan'a 'morg' yanıtı

MHP Genel Başkanı, Başbakan'ın "morg" sözüne de şu yanıtı verdi: "Bu kafa yapısının şimdi kalkıp bizi morg önünde nöbet tutmakla itham etmesi, yapışık ikizi BDP'yle aynı çizgiye getirme seviyesizliği ibretlik bir manzarayı ortaya çıkarmıştır. Unutulmasın ki her söze verilecek bir cevabımız ve dile getirilen her iftiraya söyleyecek bir lafımız vardır. Ancak biz, önce söze bakarız söz müdür diye, sonra söyleyene bakarız adam mıdır diye. Yine de Başbakan Erdoğan'a hatırlatmak isterim ki; Doğrudur, biz morgdaki aziz ruhlar için tıpkı hiç bitmeyecek vatan görevi gibi nöbet tutuyoruz ve tutmaya da devam edeceğiz. Biz şehitlerin başında beklerken, sen İmralı'da gece bekçiliğine soyunmuştun. Biz morg önlerinde Fatiha okurken, sen bölünme nöbetinde sabaha kadar teyakkuzda durmuştun. Biz bayrağa sarılı kahramanları kucaklarken, sen bölücü şerefsizlerle münavebeli nöbete girmiştin. Biz vatan, millet, bayrak dedikçe; sen Kandil'e ümit aşılamış, Habur'da davul zurnayla terörist karşılaşmıştın. Senin morga gelmesine sebep olduklarını biz dualarla, gözyaşlarıyla, tekbirlerle ve tam bir sahiplenmeyle son yolculuklarına uğurluyoruz. Kanına ekmek doğradığın kahramanları yüreğimizde taşıyoruz. Sayın Başbakan unutma ki, şehitlerimizi ellerimizde, gönüllerimizde yüceltiyoruz; geride kalanların acılarını ve yürek sızılarını her şeyimizle paylaşıyoruz. Sen; BDP, PKK ve peşmergeyle birlikte açtığın tabut fabrikasının, kefen imalathanesinin daha çok iş yapması için çabalarken, biz öfkemizi biliyor, niyazlarımızla şehitlerimizin aziz hatıralarına hürmetlerimizi bildiriyoruz. Sen kim şehidin, şühedanın hakkını ve mirasını savunmak kim. Sen Türk milletine mezarcı başı unvanıyla çukur açarken, biz milletin ayrılmaz, bölünmez ve parçalanmaz bir bütün olduğunu haykırdık. Sen şehide kelle, katile sayın derken; biz şehitler ölmez vatan bölünmez diyen milli vicdanların sesi olduk, nefesi olduk ve aşılmaz suru olarak kurduğun kutsal ittifakın karşısına dikildik. Biz İmralı canisinin hak ettiği cezasını çekmesi için tek başımıza çırpınırken, sen ve partin gökkuşağı koalisyonuyla bir olup yağlı urganın ipini kesmiştin.
Bugün bizim boş sözlere, palavralara, uydurmalara karnımız toktur. Sahte diklenmelere, hamaset nutuklarına ve istismarcı heveslere kapımız sonuna kadar kapalıdır. Başbakan ve hükümeti ağzıyla kuş tutsa itibar edecek durumumuz kalmamıştır. Çünkü Türkiye'nin bugünkü açmazının, felaketlerinin ve feci bölücü terör hadiselerinin yegâne sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan ve zihniyetidir. Suçlu bellidir, müsebbip ortadadır, bölücülükten sicili kararmış anlayış tüm çirkefliğiyle meydandadır."


Hükümetin bir yılını değerlendirdi, karne verdi

Hükümetin bir yılını değerlendiren Bahçeli, şöyle dedi: "Dersim isyancılarından devlet adına özür dilenmiştir. Alt kültürlerin tanınması, kimliklerin ve dillerin teminat altına alınması için adımlar atılmıştır. Ana dilde eğitim için tüm hazırlıklar yapılmış, Kürtçe'nin seçmeli ders kategorisine sokulması için girişimlerde bulunulmuştur. Uludere olayı etrafında fırtınalar koparılmış, ayaklanma provaları gemi azıya almıştır. İmralı canisiyle görüşme ve pazarlıklar Başbakan'ca ikrar edilmiş ve şeref yoksunluğunun hamili kartı sahibini bulmuştur. Yabancı ülkelerde PKK ile yapılan mutabakatlar deşifre olmuş, karşılıklı temenni ve dilekler ifşa edilmiştir. Terör ve bölücülük mesafe kaydetmiş, demokratik özerklik zırvası ilan edilmiş, devlet ve millet bekası son viraja girmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri terör yuvası, Genelkurmay başkanları terörist suçlamasıyla cezaevine atılmıştır. Millet iradesiyle seçilen tutuklu milletvekillerinin sorunları çözülememiş ve millet tercihi demir parmaklıkların arkasında tutulmuştur. Başbakan Erdoğan'ın tek adam olma isteği iyice su üstüne çıkmış partili ya da partisiz başkanlık sistemi tartışmaları almış başını yürümüştür. 12 Eylül 2010 referandumuyla üstünlerin hukukuna son verildiğini iddia eden Başbakan, hukukun boğazına AKP kemendini geçirmiş, adrese teslim düzenlemelerle adaleti zayıflatmıştır."

 

'Özel yetkili mahkemelerin muhafazası sağlanmalı'

Özel yetkili mahkemeler konusuna da değinen Bahçeli, üçüncü yargı paketi içerisinde, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının veya yetkilerinin daraltılmasının konulacağının anlaşıldığını belirterek "Doğaldır ki 2004 yılında hukuk sistemine dahil edilen bu mahkemelere çeki düzen verilmesi faydalıdır.Bugüne kadar özel yetkili mahkemelerin adaleti zamanında, tam ve hızlı olarak uyguladığı vaki olmamıştır. Tutuksuz yargılanması gerekenler yıllardır cezaevinde tutulmuş, tutukluluk halleri fiili mahkumiyetlere dönüşmüştür. Bu olumsuzlukların Başbakan tarafından gecikmeli olarak fark edilmesi ise görevlendirdiği bazı kamu görevlilerin şüpheli zannıyla ifadeye çağrılmaları sayesinde vücut bulmuştur. Başbakan Erdoğan'ın özel yetkili mahkemelere yönelik olarak 'beni alın' çıkışı ve devlet içinde devlet olduklarına değinmesi AKP'nin hukuku aslında ne hale getirdiğini de gözler önüne sermiş, hukuk alanındaki iddialı çıkışların hepsi bu çerçevede hükümsüz ve asılsız kalmıştır. Bütün bunlara rağmen özel yetkili mahkemelerin muhafazası sağlanmalı, ama adaleti geciktirmelerine de müsaade verilmemelidir" diye konuştu.

'AKP sınıfta kalmıştır'

Hükümetin bir yıllık döneminde ekonomik zorluklar, iş ve aş sorunların artarak devam ettiğini savunan MHP Genel Başkanı, "Atanamayan öğretmenlerimizin çilesi bitmemiş, memurlarımızın bu yılın ilk yarısındaki zamlı maaşları hala ödenememiştir. Vatandaşlarımızın borçları artmış, icralar, hacizler azmış, kredi kart batakları bir hayli fazlalaşmıştır.Bizim açımızdan AKP sınıfta kalmıştır" dedi.

 

'Darbeci avı'

"Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamı anlamak ve yorumlayabilmek için yakın dönemdeki üç operasyona bakmak ve dikkatlice analiz etmek lazımdır" diyen Bahçeli, şöyle dedi: "Bunlardan birincisi sözde darbe planları kapsamında 2007 yılından beridir sürdürülen darbeci avı ve takibatıdır. İkincisi 2010 yılında anamuhalefet partisi CHP'nin, o dönemki genel başkanının maruz kaldığı kaset tezgâhı ve sonrasındaki gelişmelerdir. Üçüncüsü ise partimizin geçtiğimiz yıl muhatap olduğu yine aynı minvaldeki rezil tertip ve kumpas dizisidir. Bu üç hadisenin esasen birbiriyle yakın bağ ve bağlantısının bulunduğu, belirlenen hedefler paralelinde acımasızca sürdürülen çok yönlü devreye sokulan bir planın adım adım yürütüldüğü kuşku götürmez bir gerçek olarak bugün karşımızdadır. Amaç, Türk milletinin etnik kimliklere dönüştürülerek ufalanması, Türkiye'nin üniter yapısının aşındırılarak felce uğratılmısıdır. Bilhassa muhalefeti sindirme kampanyasının bir ucundan AKP'nin sinsi niyetleri, diğer ucundan ise küresel güç merkezlerinin karanlık emelleri tutmuş ve malum ittifak Türkiye'ye yeni diye yutturmaya çalıştıkları yamalı bir elbise giydirmek için kollarını sıvamışlardır."

 

'Bunlar teminat mektubunu okyanus ötesinden almışlar'

"İçinde AKP'nin de bulunduğu malum çevreler, yıkıma bizi ikna edememişler, sözde çözüm arayışına ortak yapamamışlardır" diyen Bahçeli, şöyle devam etti: "Ne yaptılarsa bizimle Türk milletinin bölünmesini dahi konuşamamışlardır. Ne tezgâh kurdularsa, hangi oyunları sahneledilerse başaramamışlar, 43 yıllık şerefli tarihimizden, bir asrı aşan fikri çizgimizden ve bin yıllık beraberliğe duyduğumuz bağlılıktan bizi ayıramamışlardır. Bunun için MHP'yi Meclis dışında bırakmak için olağanüstü ve alçakça tertipler yapılmıştır. Bölücülük vadisinde sürekli taraftar toplayan AKP ve güdümlü ortakçıları; sözde ileri demokrasi nakaratı, iyi ve güzel şeyler olacak uyutması, terörist ağırlama törenleri, omurgasız değişim çağrıları, yeni vesayetlere davetiye çıkaran yaklaşımları eşliğinde içinde bulunduğumuz zamana kadar gelmişlerdir. Esasen herşey net olup, bölünmeyle ilgili tüm ihaleler açık zarf usulüyle yapılmış ve müteahhitlerini bulmuştur. Bunlar arasında; bir tarafta milleti etnik kimliklere ayırma konusunda talimatlı AKP, diğer yanda bundan pay kapma peşinde olan PKK'yla beraber uzaktan kumanda ettiği BDP ve bölücü çevreler bulunmaktadır. Bunlar teminat mektubunu Okyanus ötesinden almışlar, zaman daraldığı için aceleyle işe koyulmuşlardır."

 

CHP'ye yanıt verdi, kapıları bir kez daha kapattı

CHP'nin randevu talebine ilişkin bir kez daha kapıları kapatan Bahçeli, şöyle dedi: "Şimdi de bu bölücülük kartelinde, yeni diye kendisini takdim eden anamuhalefet partisi CHP'de yerini almıştır.Bu kapsamda CHP, PKK'nın tezlerine sözcülük yapmaktan zerre utanç duymamıştır.Bildiğiniz gibi, AKP ile CHP heyetleri Genel Başkanlarının da bulunduğu bir ortamda 6 Haziran'da bir araya gelmişlerdir.Kamuoyuna yansıyan bilgilerden, bu iki parti arasında aslında yeni olmayan bir mutabakatın ve görüşlerinde dikkat çeken bir yakınlığın bulunduğu anlaşılmaktadır.Bunun yanında Başbakan Erdoğan tarafından, bizim de ikna edilmemiz gerektiği ileri sürülmüş ve bu yöndeki fikir CHP heyetine iletilmiştir. Ne var ki bizim kendisiyle yıkımı konuşmadığımız gibi CHP'nin çöküş planını da konuşmayacağımızın farkına varamamış, varsa da bizi kendince zora sokmaya çalışmıştır. Görüldüğü kadarıyla; AKP ile CHP sözde Kürt sorununda uzlaşmaya varmışlar, yanlarına yedek kulübesinde bekleyen BDP'yi de zımnen alarak PKK'nın taleplerinde buluşmuşlardır. Meclis'te gurubu bulunan partilerin olmaması halinde bile istişari nitelikli bir heyetle çalışmalarını sürdürmeyi kararlaştırmışlar ve yıkıma birlikte gönül vermişlerdir. Bizim açımızdan CHP'nin Meclis platformunda, toplumsal mutabakat komisyonu önerisi PKK'nın karşısına TBMM'ni çıkarmakla aynı anlama gelmektedir. Bu doğrultuda bölücü terör gazi Meclisimize kadar inecek ve görüşleri bu çatı altında meşruiyet kazanacaktır. AKP hükümetinin kanlı örgütle müzakeresi yetmezmiş gibi, şimdi de süreç buraya kadar gelmiştir. Anamuhalefetin genel başkanı bu sarih gerçeği göremeyecek kadar millet varlığından kopmuş ve AKP teknesinde yelken olmayı tercih etmiştir. İktidar partisi aslında beklediği cankurtaran simidine yeni CHP'nin desteğiyle ulaşmış; yıkımla çöküşü harmanlayarak bölücülüğün zehirli kokteylini Türk milletine içirmek için eyleme geçmiştir. Dikkatimizi çekmektedir ki, AKP ile CHP'nin üslubu hemen hemen aynıdır. Bu iki zihniyet; dilleri, fikirleri, açık ya da kapalı önerileri çok benzeyen terörün arka bahçesindeki karanlık oda müzakerecileridir. Zira AKP ile CHP malum küresel ellerce aynı teknede hamuru yoğrulmuş, emperyalist kundakta biçim verilerek büyütülmüş aynı bedenin iki başıdır. Şurası hazin bir gerçek olarak karşımızdadır ki, terörü sözde Kürt sorununun bir sonucu olarak görmek, etnik kimlikle izaha kalkışmak sömürgeci heveslerin emanetini sahiplenmekten başka bir şey değildir. AKP'nin, CHP'nin, BDP'nin ve PKK'nın tasallutundan Türk milletini kurtarmak ise bizim boynumuzun borcudur."

Sorular yöneltti

"Sözde Kürt sorunu mamasıyla beslenenlere buradan sormak isterim" diyen Bahçeli, şu soruları yöneltti: "Size göre madem Kürt sorunu vardır; o halde bu sorunun kapsamında neler ve hangi konu başlıkları bulunmaktadır? PKK terör örgütünün silah bırakması için size göre hangi tavizler verilmeli, hangi reçeteler sunulmalıdır? Sözde Kürt sorununun üzerine binen bölücülüğün seyisleri, sorun olarak neyi görmekte, neyi kast etmektedir? Çözüm diye tribün mantığıyla hareket eden bu zihniyetler; Türk milletini etnik kimliklere bölmeyi, önce özerkliği, ardından federasyonu, daha sonra da Kürdistan'ı kurmayı mı planlamaktadır? Türkiye'nin iki milletli, iki devletli ortaklık devletine dönüşmesi için kimlerin projelerine kapaklanmışlar, kimleri kılavuz olarak seçmişlerdir? Bu sorulara mutlaka hem AKP hem de CHP tarafından cevap verilmelidir."

 

'Çürümüş görüşleri'

Kürtçenin seçmeli ders olacağına ilişkin tartışmaları da Bahçeli, şöyle değerlendirdi:
"Bununla birlikte yıkım koordinatörü Başbakan Yardımcısının Kürtçe'yi seçmeli ders yapacaklarına dair basına yansıyan çürümüş görüşleri de gelinen tehlikenin büyüklüğü hakkında hepimize bir fikir vermektedir. Bundan sonra da İmralı canisinin serbest kalması ve Başbakan Erdoğan'ın yeni kardeşleri arasına karışması bizim açımızdan imkânsız olmayacaktır. Şu hazin tabloya bakınız ki ana dilde eğitime kapı aralayan AKP, CHP ile kurduğu ittifakla Türk milletini parçalamayı edepsizce kafasına koyduğunu göstermiştir. Çözüm diye tempo tutanların hepsi aynı karanlık sokakta el ele tutuşmuştur. Türk milletini bölerek çözüme ulaşılacağını, vatanı ayırarak sorunun biteceğini, devleti yararak silahların susacağını kim iddia ediyorsa bilsin ki uşaklık ruhuna sinmiş, nankörlük zihnine yerleşmiştir."

 

'CHP'nin 'Analar Ağlamasın' sözünü istismar olarak değerlendiriyoruz'

"Şu ibretlik gelişmelere bakınız ki, bugün bizim çözüm karşısında, silahın yanında olduğumuz hayâsızca iddia edilmektedir" diyerek tepkisini gösteren MHP Genel Başkanı, şöyle konuştu: "Evet biz; PKK'nın da, bölücülüğün de, şeytan üçgeninin de tam karşısındayız ve yerimizi muhafazaya da devam edeceğiz. Bu açıdan CHP'nin analar ağlamasın sözünü istismar olarak değerlendiriyoruz ve aynısıyla AKP'de görüldüğünü ve yaşandığını ifade ediyoruz. Analar ağlamasın denildikçe, maalesef onlarca acı hadise yaşanmış, şehitlerimiz kefensiz toprağa düşmüşlerdir. Bizim bir tek anamızın, bir tek bacımızın, bir tek kardeşimizin gözyaşlarının akmasına tahammül etmemiz ve bunu olağan görmemiz bile söz konusu değildir. Üstüne basa basa ifade ediyorum ki, ne AKP'nin ne de CHP'nin görüşleriyle kanın durması, gözyaşlarının dinmesi ve acıların son bulması mümkün değildir. Yıkım projesinin başından beridir yaşanan da bu olmuştur. Ayrıca bizim, sözüm ona CHP'nin sunduğu öneri setinde yapılacak bir isim değişikliğiyle, mesela CHP Genel Başkanının 'gerekirse ak saçlılar deriz' uyanıklığıyla kapılarımızı açacağımızı zannedenler büyük bir yanılgı ve yanlış içindedir. Biz öze bakıyoruz, mazrufa odaklanıyoruz. Bunun içinde yıkım koalisyonuyla masaya oturmamız, bölünme arayışlarına dördüncü ayak olarak katılmamız önce milletimizi, sonra da kendimizi inkar anlamına gelecektir. Dolayısıyla biz CHP'nin çağrı ve görüşme talebine esastan ve usulden kapalıyız ve bu tavrımızı da her şart altında sürdüreceğiz. Kabul edilmelidir ki, AKP ile CHP eğer milli mücadele yıllarında da bulunsaydı, vatanı hemen teslim ederler ve milletimizi âdeme mahkûm etmekten asla hicap duymazlardı. Şunu bir defa bariz olarak söylemeliyim ki, bölücü teröre müzakereci bir bakışla yaklaşıldıkça, katiller azacak, zıvanadan çıkacak ve saldırılarını artıracaklardır. Çare milletimizin birlikte yaşamasının teminat altına alınması, aramıza hendek kazmaya çalışanlara fırsat verilmemesidir. Şu anda dağda veya ovalarımızda ellerinde silah bulunan teröristler vardır. Bunların kökünü kazımaya Türk devletinin gücü yeterlidir. Eksik olan ise milli iradeye tam olarak sadakat gösterilememesidir. Egemenlik haklarını kullanan bir devletin, varlığına çevrilen namluyu tutan eli kırması mubahtır, meşrudur ve bu mutlaka da sağlanmalıdır. Bizim bölücü teröre yönelik kapsamlı hazırlığımız ve mücadele azmimiz vardır. AKP hükümeti yapamayacağını, bu sorunu bitiremeyeceğini düşünüyorsa Türkiye seçeneksiz ve çaresiz değildir. Milliyetçi Hareket Partisi sorumluluk aldığı takdirde kesinlikle bölücü terörü yok etmeye ve huzuru sağlamaya muktedirdir."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler