Balyoz'da 12 Eylül tartışması

Balyoz Planı davasında eski Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık ve bir kısım sanık avukatı ile Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş arasında 12 Eylül tartışması yaşandı.

Balyoz'da 12 Eylül tartışması
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.04.2011 - 08:07

Balyoz Planı iddialarıyla ilgili olarak eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 162'si tutuklu 196 sanıklı davanın 25. duruşması başladı.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen duruşmada, emekli Orgeneral Şükrü Sarışık'ın çapraz sorgusu yapıldı.
İddianamedeki plan seminerindeki ses kayıtlarında iç ve dış tehditlerle alakalı, Türkiye genelinde bir durum değerlendirmesi yaptıklarını anlatan Sarıışık, buna jenerik senaryo içinde yer verdiklerini söyledi.

Ülkenin geleceği ve bekasını sağlamak için plan seminerinde, bu jenerik senaryoyu anlattığını anlatan Sarıışık, bu jenerik senaryodaki her şeyin nasıl yasal çerçevede anlatıldığını kaydetti.

Üye hakim Ali Efendi Peksak, plan seminerindeki konuşması sırasında bir parti isminin kullanılıp kullanmadığını sorması üzerine, kendisinin böyle bir şeyi kullanmadığını, kullananın olup olmadığına ilişkin bir bilgisinin de olmadığını kaydetti.
Peksak, iddianamede yer alan bir ses kaydında, 12 Eylül'ü darbe olarak kabul ettiğinini hatırlatması üzerine Sarıışık, ''Bunu dünya kabul etti. Tüm ülke kabul etti'' dedi.
Sarıışık, toplumsal olaylara alınacak tedbirlerin önemli olduğunu ifade ederek, ülkeyi bölmek ve yıkmak ile irticai faaliyetlere karşı tedbirlerin alınması gerektiğini kaydetti.

12 Eylül tartışması

Şükrü Sarıışık, ''Herkes bu konuda hemfikir ve aynı şeyi söylüyor 'bir günde 30-40 kişi ölüyor, ertesi gün bir şey yok. Neden?' Çünkü, kamu güvenliği sağlandı. Demek ki herkes görevini tamamıyla yaptığı için. Bugün de herkesin görevini tam olarak yapması lazım. Emniyet güçleri de doğru düzgün çalışınca ortalık düzeliyor. Herkes görevini yapsa ne gerek var ihtilale, darbeye'' şeklinde konuştu.

Bunun üzerine söz alan Cumhuriyet savcısı Savaş Kırbaş, ''12 Eylül'de her şey süt liman oldu' diyorsunuz 11 Eylül'de de aynı ordu vardı. O zaman neden engelleyemedi? Başka bir ordu mu vardı 12 Eylül'de?'' demesi üzerine, sanıklar ve avukatlar bu sorunun sorulmasına itiraz etti ve sorunun davayla ilgisi olmadığını belirterek, tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı Ali Alçık da araya girerek, ''Savcı sorusunu sorsun, tamamlasın ondan sonra itiraz edin. Neyi soracağını nereden biliyorsunuz?'' dedi.

Sarışık'ın avukatı Fatih Volkan, ''Savcı herhalde 12 Eylül'ün hesabını soruyor. İddianamede olmayan husus müvekkilime sorulamaz'' diye tepki gösterdi.
Bunun üzerine mahkeme heyeti, kendi aralarında kısa bir görüşme yaparak, sorunun sorulmasını iddianamede olmadığı gerekçesiyle reddetti.

Savcı Kırbaş da tekrar söz alarak, ''İddianamede 12 Eylül'ün olmadığı hususuna katılmıyorum. 491. sayfadaki seminer kayıtlarında 12 Eylül'e ilişkin değerlendirme var. 12 Eylül ile ilgili kıyaslama yapan sanığın kendisidir. Biz burada darbe yargılaması yapıyoruz. Sanık 'Plan seminerinde ve savunmasında 12 Eylül'de etraf süt liman oldu' diyor. Neden tehditleri hukuk sınırları içinde engellemiyorsunuz da 12 Eylül tarzında istiyorsunuz. 12 Eylül tarzına ne gerek var?'' dedi.
Sanık Sarıışık'ın diğer avukatı Osman Topçu da iddianame ve davanın 12 Eylül ile bir ilgisinin olmadığını anlatarak, bu sorunun sorulmasına karşı olduklarını kaydetti.
Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Celal Ülgen de söz alarak, savcının her konuşmasında, ''İddianamede yer olmamakla birlikte'' ifadesini kullandığını anlatarak, şunları kaydetti:
''Sanık vekilleri olarak ne 12 Eylül'ü de ne de 12 Eylülcüleri savunma konumuna düşeriz. Biz 12 Eylül'de yapılanları kınamış insanlarız. 12 Eylül'de yapılanları kınıyoruz. TSK bir havuz gibidir. 12 Eylül'de havuzda başka su vardır. Bir kişi o suda boğulmuştur, sonra su yenilenmiş ve havuz yeniden doldurulmuştur. Şimdi siz kalkıp burada bir çocuk boğulmuştur deyip burada hesabını soruyorsunuz.''

12 Eylül'ün uzantılarının emperyalizme ve ABD'ye uzandığını dile getiren Ülgen, ''ABD, darbe için 'Bizim çocuklar yaptı' demiştir. Bugüne gelirsek kimin emperyalizmden, kimin tam bağımsız Türkiye'den yana olduğu ortaya çıkacaktır'' ifadesini kullandı.

Bu sırada seyircilerin Ülgen'i alkışlaması üzerine Mahkeme Başkanı Alçık, ''Bu son uyarıdır bir daha alkış yaparsanız hepinizi dışarı çıkartacağım'' dedi.

Sanık avukatlarından bir kısmının söz alarak, iddianamenin, üye hakimler ve savcı tarafından hiç anlaşılmamış olduğunun anlaşıldığı yönündeki sözler sarfederek, ''İlkokul çocuklarının bile anlayabileceği'' benzetmesinde bulunması üzerine, Mahkeme Başkanı Ali Alçık tepki göstererek, ''Siz anlayabilirsiniz. Çok üstün zekalı olabilirsiniz ama 2 hakime ilkokul öğrencilerinin anlayacağı konuyu anlayamamışlar diyemezsiniz. Bu nahoş bir tutumdur'' dedi.

Avukatların, savcının bazı sorularına, sanıkların kalp krizi geçirerek, rahatsız olabileceğini söylemesi üzerine de Başkan Alçık, ''Bu sorulardan kimse kalp krizi geçirmez'' diye cevap verdi.

Daha sonra söz alan sanık avukatlarından Emin Emir, bu davanın bir de salonun dışında kamuoyu önünde yapıldığını belirterek, savcının bu soruları kamuoyu yaratmak amacıyla sorduğunu söyledi.

Avukat Emir, Cumhuriyet Savcısı Kırbaş'ın hakimin reddettiği bir soruyu tekrar sorduğunu ifade ederek, Kırbaş hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.

''Balyoz Planı'' davasının tutuklu sanıkları Korgeneral Ayhan Taş, Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz ve emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri savunma yaptı.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan ve sol kolu kırık olduğu için alçıda bulunan Korgeneral Taş, iddia edilen konularda kimseden görev ve talimat almadığını, kendisinin de görev yaptığı 15. Kolordu Komutanlığında hiç kimseye bu yönde emir ve talimat vermediğini söyledi.

Delillerin yasal yollardan elde edilmediğini ve belgelerin sahte olduğunu ileri süren Taş, hiçbir oluşum, yapılanma ve örgütten haberi olmadığını, yasal olmayan bir oluşumda hiçbir zaman bulunmadığını kaydetti.

Taş, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının, iki belgede yer alan imzaların Albay Mehmet Yoleri'ye ait olmadığı yönündeki raporunu hatırlattı.

Korgeneral Taş, savunmasını, Napolyon'un ''Kendi ordusunu sevmeyen uluslar, bir gün yabancı orduları beslemek mecburiyetinde kalırlar'' sözüyle bitirdi.

Sanıklardan Mehmet Yoleri'nin avukatı Eyüp Sabri Gürsoy, müvekkilinin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki cezaevi koğuşunda tedavi olmaya çalıştığını belirterek, ''Belgedeki imzanın ona ait olmadığı belirtilmiş. Tuvalete gidemeyince idrarını pet şişeye yapıyor. Orada tedavi olmaya çalışıyor. Tahliyesini istiyorum'' dedi.

Tümamiral Gürdeniz ise iddianameyi kabul etmediğini belirterek, ''Bu salonda yankılanan ve mahkeme kayıtlarına giren iddia ve savunmalar yıllar sonra Türk hukuk tarihinin ders kitaplarında geçmişte emsali görülmemiş ucube bir davanın belgeleri olarak yerini alabilir. Ancak Balyoz davası, Türk adalet tarihinde yerini alamayacaktır. Türk adalet tarihi bu davayı hafızasından silmek ve hatta kusmak isteyecektir'' diye konuştu.Gürdeniz, devletin ordusu yenilirse yerine yenisinin konulacağını, ancak devletin yıkımının, adalet sisteminin zayıflatılmasıyla başladığını ifade etti.

Balyoz davasının Türk siyasi tarihinde yerini aldığını dile getiren Gürdeniz, davanın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük çaplı tasfiyesine teşebbüsün bir aracı olarak hatırlanacağını kaydetti.

Haksızlığa uğradığını, bunun da karşılıksız kalmayacağını dile getiren Gürdeniz, bu kapsamda 22 Şubat 2010'daki tutuklamaların hukuksuzluğu üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvurunun kabul edildiğini ve davanın görüleceğini anlattı.

Dava kapsamında 40'ı muvazzaf 52 denizcinin yargılandığını, 12'si amiral olan bu personelin Deniz Kuvvetlerinde çok kritik görevlerde bulunduğunu dile getiren Gürdeniz, tasfiye amaçlı bir dava uğruna Deniz Kuvvetlerinin geleceğinin yargılandığını, Türkiye'nin denizlerdeki varlığının sindirilmeye çalışıldığını savundu.

Tanyeri'nin savunması

Gürdeniz'in çapraz sorgusunun ardından savunma yapan emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri de ''Balyoz Planı''nın yazıldığı iddia edilen 2002 yılında özellikle de hükümetin kurulmasından sonra yapılan özelleştirmeler ile devletin önemli şirketlerinin yok pahasına satıldığını söylemenin mümkün olmadığını söyledi.

İddianamede, ''Balyoz Planında, 'Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK'dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır' denilmektedir'' ifadesine yer verildiğini dile getiren Tanyeri, Genelkurmay Başkanlığının resmi bilgilerine göre, bu tablodan da görülebileceği gibi planın yazıldığı iddia edilen 2002'de toplam şehit sayısının 15 olduğunu söyledi.

Tanyeri, 2001'de ise bu rakamın 57 olduğunu, dolayısıyla bir önceki yılla mukayese edildiğinde şehit sayısının yüzde 74 oranında azaldığını anlatarak, ''Son 10 yıllık dönemde en az şehit verdiğimiz ve bir yıl öncesine göre yüzde 74 azalma gösterdiği bir durumda, 2002'de artan şehit sayısından bahsetmek en azından safdilliktir. Ancak 2004'ten sonra şehit sayısında önemli bir artış görülmektedir. 2004'te 66, 2005'te 98, 2007'de 153'tür'' dedi.

Bu rakamların, iddia edilen Balyoz Planı'nın 2002 yılından ziyade, şehit sayılarının artmaya başladığı 2007 ve sonrası yıllarda yazılmaya ve bir tuzak hazırlanmaya başlandığını gösterdiğini savunan Tanyeri, iddianamede bazı sanıkların 2006-2007 yıllarında ikamet ettikleri adreslerin yazılı olduğunu söyledi. Tanyeri, ''Sadece bu tespit bile, düzenlenen bu sahteciliğe 2007'den sonra başlandığını göstermektedir'' şeklinde konuştu.

Balyoz Planını yazmadım

Tanyeri, ''Balyoz Planı'' ve eklerinin kendisine ait olduğu iddia edilen bilgisayarlarda yazıldığı veya kaydedildiği iddiasının doğru olmadığını belirterek, gerek Harekat Başkanlığı gerekse Süha Tanyeri isimli bilgisayarların kendisine ait olmadığını ispatlayan pek çok delil olduğunu söyledi.

Süha Tanyeri, iddianamede yer alan ''Milli Mutabakat Hükümeti Programı'' belgesinin geniş bir bölümünde 2005'te yaptığı bir konuşma metninden alıntılar bulunan Prof. Dr. Haydar Baş'ın tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Tanyeri ''Balyoz Harekat Planı'' diye bir planı ne hazırladığını ne de basında yer alıncaya kadar duyduğunu ifade ederek, o dönemde planlı bir faaliyet olan 1. Ordu Plan Semineri kapsamında icra edilen faaliyetlere iştirak ettiğini kaydetti.

Yasal olmayan hiçbir oluşumda yer almadığını anlatan Tanyeri, şöyle devam etti:
''Böyle bir oluşum olduğuna dair de hiçbir bilgim olmamıştır. İddia edilen darbe teşebbüsüyle ilgili hiç kimseyle ne yazışma yaptım ne koordinasyonda bulundum ne de bir başkasından bu konuda bir belge alıp sakladım. Ne bana ait ne de bir başkasına ait bir bilgisayarda darbe teşebbüsüne veya planına ait ne bir hazırlık yaptım ne de bir evrak kaydettim. Bana yöneltilen suçlardan bir tanesini bile işlemedim. Zaten kanıt olarak ileri sürülen belgelerin ihtiva ettiği bilgiler nedeniyle iddia edilen suçları işlemem madden de mümkün değildir.''

Tanyeri, geçen sürede mağdur olduğunu dile getirerek, buna son verilmesini istedi.
Süha Tanyeri'nin savunmasını tamamlamasının ardından duruşma 2 Mayıs Pazartesi gününe ertelendi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler