'Bari Atina'yı da alsınlar!'

50 yıldır Kıbrıs davasını izleyen Cüneyt Arcayürek ile barış harekâtının 40. yılını konuştuk.

Yayınlanma: 19.07.2014 - 22:21
Abone Ol google-news

1963’ün sonlarında Kıbrıslı Türklerin evleri basılır, evler, işyerleri tahrip edilmeye başlanır. Olayların tırmanması üzerine, TBMM Mart 1964’te, adaya müdahale kararı alır. ABD, bölgede çıkacak bir savaşı kendi stratejik çıkarlarına aykırı bulmaktadır. 3 Haziran 1964 tarihli Johnson mektubu, İnönü’ye ulaşır. Çok sert ve kaba bir üslupla yazılan mektup, kamuoyundan gizlenir. Türk uçakları, 7 Ağustos’ta ihtar uçuşları yapsa da adaya çıkarma planından vazgeçilmiştir...

'Televizyonu açık tut Rahşan'

Aradan 1.5 yıl geçer, 13 Ocak 1966 günü Hürriyet gazetesinin manşetinde yer alan haber, Johnson mektubunu bütün dünyaya duyurmaktadır. Haberin altında o dönem gazetenin Ankara Temsilciliği görevini yürüten yazarımız Cüneyt Arcayürek imzası bulunur... Johnson mektubundan 10 yıl sonra Kıbrıs yine gündemdedir. Cumhuriyet, 16 Temmuz 1974 tarihli birinci sayfasında Makarios’u deviren Nikos Sampson darbesini okuruna duyurur... Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, yoğun bir diplomasi trafiği başlatır. ABD ve İngiltere Türkiye’nin yine müdahale edemeyeceğini düşünmektedir. Tarihler 19 Temmuz 1974’ü gösterdiğinde artık herkes Türkiye’nin ciddiyetinin farkındadır.

Londra-Atina-Ankara arasında mekik dokuyan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisko, gece yarısı Başbakanlık’a gelir ve Ecevit’e “Bana 8 saat verin, size bir Amerikan formülü getireyim” der. Ecevit’in yanıtı nettir: “Hayır Mr. Sisko. Artık çok geç.” Bu konuşma yapılırken Türk birlikleri Girne kıyılarına ulaşmak üzeredir... Cüneyt Arcayürek, bu kez çıkarma gemilerindeki tek gazetecidir... 20 Temmuz 1974’te tarih yeniden yazılır... 50 yıldır Kıbrıs’ı yakından izleyen Arcayürek’le harekâtın 40. yıldönümünde, “dünden, yarına” Kıbrıs’ı konuştuk...

- 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na giden süreci özetler misiniz?

Türkiye’yi Kıbrıs’ta Türk azınlığının güvenlik haklarını korumak için giriştiği askeri harekâtın nedenlerini iyi saptamak gerekiyor. 15 Temmuz sabahı, Kıbrıs’ta Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios’u, Nikos Sampson adlı bir gazetecinin, Rum muhafızlarıyla birlikte devirdiği haberi geldi. O gün Başbakan Bülent Ecevit, Afyon’a doğru yoldaydı ve haber gelir gelmez Ankara’ya döndü.

- Kimdi bu Sampson?

Sampson, bir gazeteciydi. Motosikletle darbeden önce yer yer gezer, Türkleri katleder, sonra da gelip o katliamın haberlerini yazardı. Elbette Sampson’un darbesini kışkırtan ve destekleyen, Atina’daki cuntaydı. Makarios, darbeden sonra bir İngiliz helikopteri ile Malta’ya kaçtı. Sampson, Makarios yanlılarını temizlemeye girişirken Türklerin güvenliği hakkında teminat veren sözde demeçler veriyordu. İnandırıcı değildi tabii...

- Ecevit döndükten sonra Ankara’da neler oldu?

Milli Güvenlik Kurulu ile Bakanlar Kurulu’nu topladı. Sonradan bize yansıdığına göre, Başbakan Yunanlılarla daha önce de yapılan müzakerelerin hiçbir sonuç vermediğini, bundan sonra da vermeyeceğini belirtiyor ve Kıbrıs Anayasası’nın 3. maddesi gereği, Türkiye’nin garantörlük hakkı bulunduğunu söylüyordu. Zaten, kurullardan da müdahaleye karşı bir karar çıkmadı. Ecevit, harekât öncesi hem içeride, hem de dışarıda çok ince siyaset ve siyasetin bütün kurallarını işleten bir çalışma içerisine girdi.

- Harekât öncesi dışarıdaki hava nasıldı?

ABD ve İngiltere, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmeyeceğini, edemeyeceğini düşünüyor ve Yunanistan’da mesela Yuannides adlı yetkili bir general, alaycı bir şekilde yabancı diplomatlara “Türkler mi adaya müdahale edecek? Bari elleri değmişken gelsinler Atina’yı da alsınlar” diyor ve “Daha önce de gördük... Bu Türkler, gemilerle yola çıkarlar, bir müddet sonra geri dönerler, müdahale falan da edemezler” diye ekliyordu. Nitekim, biraz geriye dönmek gerekirse 1964’te Kuzey Kıbrıs’ta Rumların Türklere karşı giriştikleri katliam hareketlerine, oradaki mücahit gruplarının savunması sonucunda çıkan kanlı çatışmaların ardından dönemin Başbakanı İsmet İnönü hükümeti toplamıştı. Genç bakanlar, Kıbrıs’a derhal müdahale edilmesini savundular. İsmet Paşa bu tezi reddetmedi ancak, önce yapılması gereken bazı şeyler olduğunu ifade etti.

- Neydi onlar?

Ordunun yurtdışında bir askeri harekâta girişecek yetenek ve imkânlarla donanmadığını görüyor ve biliyordu. Ama, hava kuvvetlerinin Kıbrıs’ta belirli yerleri bombalaması görüşünü savundu. Bu yönde emir verdi ama o zamanki Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İrfan Tansel, Başbakan’a benim öğrendiğime göre, “Paşam madem ki oraya askeri harekâtı havadan yapıyoruz, öyleyse Rumların bütün askeri birliklerini temizleyelim” önerisinde bulundu. İsmet Paşa bunu da reddetti.

YARIN: İlk Hazırlık Şileplerle


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler