Baykal: Başbakan acınacak noktadadır

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, haftalık grup toplantısında partililerine seslendi.

Baykal: Başbakan acınacak noktadadır
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.02.2010 - 12:01

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP Meclis Grup toplantısında konuştu. Geçtiğimiz hafta Türkiye'nin çeşitli yerlerinde sel baskınları yaşandığını kaydeden Baykal, her yıl olduğu gibi bu yıl da Trakya'da sel felaketi yaşanmasından üzüntü duyduğunu belirtti. Hükümet'i derhal gerekenleri yapmaya çağıran Baykal, Bulgaristan'la işbirliği yapılarak Lalapaşa'daki barajın bir an önce kurulması gerektiğini söyledi.

Antalya'daki taşkını da yerinde incelediğini anlatan Baykal, "Böyle facialara gelecekte artık hazır olmamız lazım. Dünyada yaşanan global kuraklık, ısınma, dünya ekolojik dengenin sarsılmaya başlamış olması öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde pek çok konuda yeni yaklaşımlar, yeni çareler aramak zorunda bizi bırakacaktır. Barajları yaparken, tehlikeleri, tehditleri tahmin ederken artık yeni parametreler kullanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır" dedi. Baykal, Trakya ve Antalya'da selde hayatını kaybedenlere rahmet diledi, selden zarar gören yurttaşlara da geçmiş olsun dileklerini iletti. yakınlarına başsağlığı diledi.


"İşsizlikteki artış kaygı verici"

Baykal, Türkiye'de ekonominin her zaman olduğu gibi "malum" istikamette seyrine devam ettiğini, ekonomide anlamlı bir toparlanmanın, sanayide, tarımda yeni üretim artışı tablosunun çıkmadığını ifade etti. Dün açıklanan işsizlik rakamlarının Türkiye'de işsizliğin artmaya devam ettiğini gösterdiğine dikkat çeken Baykal, "İşsizlikte artış, ekonomik büyüme konusunda kaygı vericidir, tereddüt yaratıcıdır. Zaten bir süredir AKP iktidarında izlenen ekonomi politikası maalesef işsizliği ortadan kaldırmayı da amaçlayan bir ekonomi politikası olmamıştır. Büyümenin gerçekleştiği zamanlarda dahi işsizlik artmaya devam etmiştir" diye konuştu. Türkiye'de işsizliği artıran bir büyümenin yaşandığını, birileri zenginleşirken emeğiyle geçinenlerin sıkıntıya düştüğünü söyledi. Türkiye'de "geçerliliği şüpheli" resmi rakamlara göre Kasım ayı işsizlik oranının yüzde 13.1'e olduğunu anımsatan Baykal, bu oranın tarım dışı işsizlikte yüzde 16.2'ye, gençler arasında ise yüzde 24.4'e çıktığına dikkat çekti.

İşsizliğin, Türkiye'nin en temel konusu olmaya devam ettiğini kaydeden Baykal, CHP olarak bu konuda ciddi, temel hazırlıklarının olduğunu bildirdi.


"Tarıma harcanacak para en helal paradır"

Türkiye'de tarımın çökertildiğini, AKP iktidarı döneminde 2 buçuk milyona yakın insanın topraktan kopup tarım dışında iş aramaya başladığını vurgulayan Baykal, "Tarım bir ekonomide, bir toplumda işsizliği emen bir sünger gibidir. O süngeri tahrip ettiniz mi o işsizlik ortalığa dökülür. Tarımda kalkınma yapmazsanız, tarımı desteklemezseniz, tarımda girdi fiyatlarını, ürün fiyatlarını, tarım faaliyetini karlı olacak şekilde ayarlamazsanız tarımı çökertirsiniz" dedi.

Tarıma verilen desteğin kesilmesini ekonomik bakımdan karlı zannetmenin büyük hata olduğunu söyleyen Baykal, "Tarıma harcanacak Türkiye'de en fazla yerine harcanmış, en fazla helal paradır. Önce bunu anlamak lazım" dedi. Hayvancılığa da sahip çıkılması gerektiğini kaydeden Baykal, yükselen et fiyatlarına dikkat çekti. İthalatın da yükselen et fiyatlarına çare olamayacağını dile getiren Baykal, "Tarım Amerika'da da önemli, Avrupa'da da önemli, Japonya'da da önemli, her yerde önemli. Tarım sanki böyle olmasa da olurmuş gibi değerlendirilecek bir konu değil. Pek çok boyutu var, ekonomik önemi var, dış ticaret önemi var, beslenme güvenliğiyle ilgili önemi var, ülkenin stratejik gücüyle ilgili önemi var, her yönüyle önemli. Buradaki bu ihmal bakın buraya getirmiştir. Derhal Türkiye tarıma sahip çıkmalıdır" diye konuştu.


"Sanayileşmede öncelik değişecek"

Türkiye'nin sanayileşme politikasının da değiştirilmesi gerektiğini, sanayinin de ekonomiye zarar verecek bir şey olarak görülüp finans sektörüne önem verildiğini kaydeden Baykal, kalkınmanın ancak sanayiye sahip çıkarak gerçekleşeceğini vurguladı İktidara gelmeleri durumunda sanayileşme perspektifinin değişeceğini, sanayinin teşvik edileceğini, üretime, kalkınmaya ve ihracata yöneleceklerini bildiren Baykal, şöyle dedi:
"Bunu Atatürk, İnönü götürdü, ondan sonra gelenler götürdü, Menderes, Bayar döneminde götürüldü, Demirel döneminde götürüldü, ondan sonraki dönemlerde götürüldü. Şimdi? Bunlar bırakıldı, şimdi finansla, borçlanarak idare edeceğiz. Borçlar artıyor, işsizlik de artıyor. Bu öyle bir açmaz ki geleceği daha da çok sıkıntıya sokuyor. Bu politika değişecek. Sanayileşme'de perspektif, öncelik değişecek. Üretime, yatırıma, kalkınmaya, ihracata yöneleceğiz."

CHP iktidarında Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) de bitirileceğini vaat eden Baykal, "İşsizlikle mücadele için yapılması gereken ilk işlerden biri GAP'a el atmaktır" dedi. Türkiye'de iktidarların hep "GAP'ı hızlandıracağız" vaadinde bulunduğunu kaydeden Baykal, "Biz GAP'ı hızlandırmayacağız, GAP'ı bitireceğiz" diye konuştu.
 

"Üniversite sınavları kalkacak"

Türkiye'deki eğitim politikasını mesleki ve teknik eğitimin önemini kavrayan bir anlayışla yeniden şekillendirmeye ihtiyaç olduğunu vurgulayan Baykal, Türkiye'deki eğitim politikasının ideolojik kavgalardan çıkarılması gerektiğini kaydetti. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin muhtaç olduğu mesleki eğitim ve beceriyi gençlerimize kazandıracak şekilde onları zamanında yönlendirerek, temel eğitimin hemen ertesinde onları mesleki ve teknik eğitime doğru oradan yönlendireceksiniz. Akademik eğitim yapacak olanlar da günü geldiği zaman öyle sınavlar vesaireye bile gerek kalmadan yetenekleriyle nerede eğitim göreceklerse orada tercihlerini yapacaklar ve eğitim görecekler. Dünyadaki model bu, Türkiye'de bu olacak. Yani bununla şunu söylemek istiyorum: Bir CHP iktidarında üniversiteye giriş sınavlarını, ÖSS'leri, ÖSY'leri kaldıracağız. Bunu biz yıllardır söylüyoruz."


"Doğu ve Güneydoğu'da kamu fabrikaları zarar etse de çalıştırılmalı"

Bunları, işsizlikle mücadele anlayışlarının gereği olarak söylediğini kaydeden Baykal, kamu yatırımlarının çökertildiğini söyledi. "Kamu yatırımlarını sen çökertirsen işsizlik patlamaz mı?" diye soran Baykal, şunları söyledi:
"İşsizlikle mücadele etmek istiyorsan Doğu'da Güneydoğu'da kurulmuş fabrikaları 'Canım bunlar zarar ediyorlar, benim için önemli olan fabrikanın zarar edip etmemesidir, madem zarar ediyorlar, kapatıyorum' demeyeceksin, Doğu'da ve Güneydoğu'da zarar etse de o fabrikaları çalıştıracaksın. 3 kuruşluk zarar için fabrikayı kapatıyorsun, onu kapatmanın tahribatı sadece sosyal yaşamda, işsizlik bakımından değil, gelir dağılımı bakımından değil, kültürel bakımdan değil, ekonomik bakımdan da bunun yarattığı tahribatı hesap edebiliyor musun? Türkiye bu noktaya o zarar ettiği söylenen işletmelerini çalıştırarak geldi. Şimdi dünyanın yeni şartları içinde yeniden yapılandırmalar elbette yapılacaktır. O yeni yapılandırmalarla ekonomiyi daha ileri bir aşamaya götüreceksin. Doğu'da, Güneydoğu'da onların sosyal işlevi, siyasal işlevi, kültürel işlevi bitmemiştir. Onları kapatarak sen hiçbir şeye hizmet etmiyorsun, bölgeyi tahrip ediyorsun, yangın yerine çeviriyorsun, işsizliği patlatıyorsun. Ondan sonra da bu niye oldu diyorsun."


"Önce sen yeme yetim hakkını"

2 ayı aşkın bir süredir Ankara'daki eylemlerini sürdüren TEKEL işçilerinin durumuna da değinen Baykal, TEKEL işçilerinin sükunetle, sabırla, çile çekerek, bedel ödeyerek, bir acıyı yaşayarak, bir hak mücadelesini sürdürdüğünü, Türkiye'de vicdanları harekete geçirdiğini ve her siyasi gruptan destek gördüğünü belirtti. TEKEL işçilerinin Türkiye'nin bu alanda psikolojisini değiştirdiğini ifade eden Baykal, "Halkımızın özgüvenini artırmıştır. İnsanların bir hak mücadelesi verme şansının olabileceğini göstermiştir. Galiba korku da biraz buradan kaynaklanmaktadır. Bunun, bu şekilde ortaya çıkması 'Aman ha bunu burada bastıralım, yol olmasın' anlayışına girmişlerdir. Demokraside yol budur, hak mücadelesidir. Eğer haksız bir talep yapıyor olsa kimse onunla ilgilenmez, kimse onlara destek vermez" diye konuştu.

TEKEL işçilerinin imtiyaz istemediğini, 4/C'de değil, işçi statüsünde çalışmaya devam etmek istediklerini kaydeden Baykal, Başbakan Erdoğan'ın "Ben yetim hakkı yedirmem" sözüne "Önce sen kendin yeme o yetim hakkını" sözleriyle tepki gösterdi. Başbakan Erdoğan'ın "Kimseye TEKEL'de ne menkul, ne gayrimenkul peşkeş çekilen hiçbir şey yoktur" açıklamasını da eleştiren Baykal, "Başbakanlık Denetleme Kurulu'nun raporlarını oku, o raporlarda bütün bu özelleştirmenin, satışın nasıl bir peşkeş olduğu yüz tane örneğiyle yazılı" dedi.

İstanbul'da TEKEL'in Unkapanı'ndaki çok değerli olan genel müdürlük binasının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Devlet Bakanı Ali Babacan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz'ın oluşturduğu Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından önce TEKEL'den alınarak Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne devredildiğini, daha sonra bu binanın Metropolitan Sağlık Hizmetleri A.Ş.'ye devredildiğini ifade etti. Aynı şirkete İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin de Belediye Şehir Planlaması Dairesi'nin karşı çıkmasına karşın Göztepe kavşağındaki arazisine imar izni verdiğini anlatan Baykal, "TEKEL işçisine sen bir işçi statüsünde, 4/C uydurmasının dışında, yıllarca çalıştığı çerçevede işine devam etme imkanını çok görüyorsun, yetim hakkı diye bize boş edebiyat taslıyorsun. Ondan sonra çıkıyorsun, bu milletin, o TEKEL işçisinin de alnının teriyle kazanılmış olan tesisi bir yandaşına, bir tanıdığına böyle tahsis ediyorsun" diye konuştu. Bu olayı gündeme getiren Vatan Gazetesi yazarı Necati Doğru'ya teşekkür eden Baykal, "Başbakan TEKEL işçileriyle ilgili konuşurken gerçeği yansıtmıyor, 'peşkeş çekmedik' derken de gerçeği yansıtmıyor. Takdir milletin" dedi.

"Bu iktidarı asker değil ama TEKEL işçisi ve bakkallar götürür" sözünü tekrarlayan Baykal, TEKEL işçilerine çadırları kaldırın diye 4 kez tebligat yapıldığını, ancak işçilerin çevredeki esnafı hiç rahatsız etmediğini vurguladı. TEKEL işçilerine "ayın sonuna kadar çadırları kaldırın" tebligatı yapıldığını anımsatan Baykal, şunları kaydetti:
"Çadırlarla falan uğraşma, bunları yıldırma mücadelesinde şu ana kadar ortaya attıkları tehditler işlemedi. Kullanmadığı bir tehdit var. Önümüzdeki günlerde bir de onu kullansın. Nedir o? İşçilere desin ki 'Sizi buradan alırım, Silivri'ye Ergenekon mahkemesine taşırım.' Tek başvurulmamış tehdit budur. Önümüzdeki dönemde bakalım belki Ergenekon korkutur TEKEL işçilerini Belki Silivri korkutur, bir görelim bakalım, bir görelim. Önümüzdeki dönemde iş bu noktaya geldi, bunu hep beraber göreceğiz."

 

Baykal, KCK operasyonu kapsamında tutuklanan eski DEP milletvekili Hatip Dicle'nin mahkemede verdiği "Kandil ve Mahmur'dan gelenlerin Habur sınır kapısından girişlerinden önce İçişleri Bakanı 'Biz mahkemeleri ayarladık' dedi" ifadesini anımsatan Baykal, Dicle'nin mahkemede verdiği ifadenin tutanağını okudu.

Dicle'nin ifadelerinden Habur girişinin arkasında gelenlere bir teminat olduğunun anlaşıldığını söyleyen Baykal, şöyle konuştu:
"Biz zaten bunun, oradaki bu gelişin önceden planlandığını, o çerçevede İçişleri Müsteşarı'nın, MİT Müsteşarı'nın, Emniyet Genel Müdürlüğü yetkililerinin, valilerin, hakimlerin, savcıların sınıra o nedenle taşındığını, aynı anda Kuzey Irak'tan PKK'lıların o noktaya burada böyle karşılanacaklarını bilerek geldiklerini görmüştük, Türkiye olarak görmüştük. Gelenlerin bir tereddüt, kuşku içinde olmadığını görmüştük. Sevinç ve mutluluk içinde, böyle dağ kıyafetleriyle, elindeki flamalarla bayraklarla oraya geldiğini görmüştü. Böyle bir geliş hangi güvenle sağlanabilir? Bunun arkasında bir taahhüt olmasa, verilen sözler olmasa bunu gerçekleştirmek mümkün mü? Bu yaşandı, açık gerçek. Bu pazarlıkla oraya geldiler. O pazarlık sonucu orada b tanesi bile tutuklanmadı, hepsi serbest bırakıldı. Nasıl serbest bırakıldı?"


"Tahliyeye gittiler, yargılamaya değil"

Başbakan Erdoğan'ın "İmralı'da, Silivri'de de özel mahkeme kuruldu" sözlerini de eleştiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada ne oldu? Tahliye edildi, bitti. Yargılama nerede şimdi? Tahliyeye gittiler tahliyeye, yargılamaya değil. Bu, işin özü değil mi? Tahliyeye sen hakim gönderdin, tahliyeye savcı gönderdin, yargılamaya değil. Çok açık, çok net. Şimdi anlıyoruz ki o gelişten önce İçişleri Bakanı kendi bakanlığında değil, kendine bağlı bir teşkilatta değil, gizlice kamuoyuna haber vermeden Gazi Orman Çiftliği'ndeki Tarım Bakanlığı'na ait, Tarım Bakanlığı'nın da ayak altında olmayan çalışma yerinde gizlice DTP'nin Genel Başkanı'yla buluştu. Basından kaçırılmak istendi, gizli bir buluşma. İçişleri Bakanı, Tarım Bakanlığı'na ait bir gizli yerde buluşuyor. Bu sonra ortaya çıktı. Ne yaptınız, neyin pazarlığını yaptınız diye o zaman soruldu, inandırıcı bir cevap verilemedi. O zaman da kem, küm olayı geçiştirmeye çalıştılar. Şimdi anlıyorum, orada bu iş konuşulmuş, Tarım Bakanlığı'nda konuşulmuş. Buraya gelenler o güvenle geldiler. Hakimler nasıl gitti oraya? Niye oraya gitti? Böyle bir şey olur mu? Çok açık değil mi bu?"


"Belki bir hakim anılarında 'bize ne baskılar yaptılar' diye yazar"

İçişleri Bakanı'nın olayı yalanladığını, "Sanık Hatip Dicle'ye mi inanıyorsunuz?" denildiğini anımsatan Baykal, "Bunu söyleyenlere hatırlatmak isterim ki sizin Ergenekon davanızın temelindeki Danıştay cinayetiyle ilgili davanın bütün dayanaklarını ortaya koyan meşhur Osman Yıldırım isimli kişi bütün Ergenekon ve Danıştay davasının dayanak noktasıdır" dedi. Baykal, Osman Yıldırım'ın adam öldürmeye teşebbüs, ablasını öldürme gibi suçlardan yıllarca hapis cezasına çarptırıldığını belirtti.

Hatip Dicle'nin "Sen bu pazarlığı yaptın, o garantiyi verdin, şimdi beni yine tutuklatıyorsun" diye şikayet ettiğini, şikayet ederken de doğruyu söylediğini dile getiren Baykal, "Yarın bir bakarsınız bu defa belki bir savcı, belki bir hakim günün birinde çıkacaktır diyecektir ki 'Ne güç, ne acı günler yaşadık. Bizlere ne baskılar, ne zorlamalar yaptılar, Haburlara bizi sürdüler, oralarda bu kararları aldırttılar, vicdanım kabul etmiyor bunu, anılarımda ifade ediyorum' diyecektir belki. Bu işler böyle. Gerçekler ebediyen saklı tutulamaz. Bir yerde çıkar. Bu işin doğrusu, evet maalesef bu iş olmuştur. 'Ben öyle demedim.' Dedin mi demedin mi bilmem ama yaptığın ortada. Bu ayarlanmadan bu iş olmaz, ayarlanmadan o mahkemeler oraya gitmez, Ceza Kanunu'nun 221. maddesi ortadayken 'Ben PKK'lıyım, liderim Öcalan, pişman da değilim, mektubu vermeye geldim' diyen insana Ceza Kanunu'nun 221. maddesini hiçbir hukukçu vicdani kanaatiyle, hukuk bilgisiyle bu şekilde yorumlayamaz. Açık gerçek, olmaz böyle bir şey. O nedenle ben dedim ki Türk adaletinin kara günüdür, utanç duyulması gereken olaydır. Daha o zaman söyledim" diye konuştu.


"Tarihe karşı görevimizi yapıyoruz"

"Akıl var mantık var, ayarlandı. Ayarlandığı da olayın içindeki bir kişi tarafından dile getirildi" diyen Baykal, bu konuda İçişleri Bakanı'nı hesap vermeye çağıracaklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan'ın gensorudan çok rahatsız olduğunu, "Bir şey çıkmayacağını bilerek veriyorlar" dediğini anlatan Baykal, "Ne demek bir şey çıkacağını biliyorsun, bilmiyorsun? Senin emir kulunsa, kapı kulunsa orada oy verecek olanlar, senin talimatınla böyle oy vereceklerse, o bizim ayıbımız değil. Biz görevimizi yapıyoruz, tarihe karşı görevimizi yapıyoruz. Yarın çıkarlar birileri derler ki 'Türkiye'de bunca maskaralık yapılırken, hukukun ırzına geçilirken siz anamuhalefet olarak ne yaptınız' diye bize sorarlar. Biz, sorumluluğumuzun gereğini yapıyoruz, 'Bunu kabul etmiyoruz' diyoruz. Zulme engel olamazsan hiç olmazsa zulüm karşısında tepki göster, sesini çıkar, boyun eğme. Biz yapabileceğimizi yapıyoruz ve 'Burada yanlış iş var, haksızlık var' diyoruz. Bunun böyle olduğu da çok açıktır. Hiçbir vicdani tereddüdümüz yoktur. Çok net biliyoruz ki bu ayarlanarak yapılmıştır. Yalan söyleyerek, korkarak, gerçekleri saklayarak bu işi örtbas etmeye çalışanlar olabilir, ama o onların ayıbını daha da artırır. Çıkıp yüreklice 'Ne yapalım, memleketin menfaati böyle gerektiriyordu, yaptık' diyebiliyorlar mı? Diyemiyorlar. Bir defa memleketin menfaatine değil, ayrıca 'Yaptık' diyecek babayiğit değil, orada o babayiğit yok" diye konuştu.


"Acaba başka yerde 'ayarlama' yapıldı mı?"

Habur'da "ayarlama" yapıldığının çok açık olduğunu savunan Baykal, "O zaman insanın aklına şu geliyor: Burada bunlar ayarladı da başka bir yerde ayarlama yapmadılar mı? Ayarlama dediğiniz iş böyle bir defa yapılıp sonra vazgeçilecek bir iş mi?" dedi.

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "Anayasa'yı bir defa delmekle bir şey çıkmaz" sözünü anımsatan Baykal, "Bir defa ayarlamakla yargı bağımsızlığına zarar gelmez mi demek istiyorlar? Başka ayarlama yok mu? Kim ayarladı bunu? İçişleri Bakanı 'ayarladık' diyor. Oradaki 'dık'ı merak ediyorum. O 'dık'ın içinde kimler var? İçişleri Bakanı kendisini mi ayarladı? O, savcıları, hakimleri ayarlayabiliyor mu? Onu ayarlayan bir başkası var mı? Daha büyük bir ayarlama mı söz konusu? Ayarlama içeride mi dışarıda mı? Nereye kadar çıkıyor, nereye kadar gidiyor?" diye sordu.


"Gerçekleştirmek istenen yandaş yargıdır"

Yargıdaki sağlıksız tablonun çok açık olduğunu söyleyen Baykal, Danıştay cinayetinden sonra Başbakan'ın her yerde "Savcı arıyoruz" dediğini ifade ederek "Başbakan savcı arar mı?" diye sordu. O zaman yargıya tehdidin başladığını dile getiren Baykal, telefon dinlemelerine işaret ederek "Bütün bu ayarlamayı kafanızda tutarsanız bu olayların niçin olduğunu daha iyi anlarsınız" dedi.

Baykal, Ergenekon davasına bakan bir hakimin "Üzerimde kurumsal baskı var, ben bu davaya bakmayacağım" dediğini anımsatarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kurumsal baskı ne demek, kim o kurumsal? Teftiş kurulu iktidarı rahatsız eden kararı alan hakimlerin tepesinde, iktidarı mutlu eden kararı alanlar bir an önce en güzel yerlerde. Bunun altında ne yatıyor, hangi anlayış yatıyor? Erzincan Savcısı'na telefon açan Başbakan yardımcısı bu kudreti nereden alıyor? 'Onları tahliye et, bırak' diyen. Ne var onun altında? Bağımsız yargı arayışı mı?"

Baykal, bu tablonun yandaş bürokrasi ve yandaş medyanın ardından yandaş yargı arayışını yansıttığını ifade ederek "Şimdi gerçekleştirilmek istenen, yandaş yargıdır. Türkiye'de yargıyı, tarafsız olması gereken yargıyı yandaş hale getirmektir. Bunun için eldeki bütün imkanlar, tehdit, şantaj, telefon dinleme, teftiş kurulunun olanakları, hepsi kullanılacak, eğer imkan bulunursa HSYK'nın, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı ona göre değiştirilecek ve yandaş yargı tepeden tırnağa bütün ülkeye oturtulacak. Proje bu, hesap bu, bunun için çalışıyorlar. Bu tablo artık net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Gerektiği zaman Habur'da diyecek ki 'Tahliye et kardeşim teröristi' sonra da Ergenekon'da diyecektir ki 'Vatanseveri de mahkum et. Orada tahliye et, burada da mahkum et.' Bunu diyecektir, bunu deme arayışıdır" diye konuştu.


"Cumhurbaşkanı'nın görev süresi 5 yıldır"


Geçtiğimiz hafta birdenbire Türkiye'de Cumhurbaşkanı'nın görev süresi hakkında tartışılma yaratıldığını kaydeden Baykal, Anayasa'ya göre TBMM'nin görev süresinin 4 yıl, Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin ise 5 yıl olduğunu belirtti.

Anayasa'da yürürlüğe girmeyen maddenin olmadığını, gündeme getirilen "müktesep hak" kavramının ise özel hukuk için geçerli olduğunu ve kamu hukukunda böyle bir kavramın olmadığını anlatan Baykal, Abdullah Gül'ün görev süresi için geçici bir Anayasa maddesi de bulunmadığına dikkat çekti. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın 7 yıla göre seçildiği, ardından yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin 5 yıla indirilmesine karşın Chirac'ın süresinin 7 yılda bittiği, Türkiye'de de böyle olması gerektiği yönünde görüşlerin de gündeme getirildiğini anımsatan Baykal, Fransa'daki anayasa değişikliğinde "bundan sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde" şeklinde bir ifade olduğunu söyledi.


"Cumhurbaşkanı olarak imza atamaz' diye Anayasa gidilirse ne olacak?"

Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin Anayasa değişikliği ile mümkün olabileceğini, Meclis kararıyla sürenin uzatılmasının mümkün olmadığını ifade eden Baykal, "Meclis kararıyla 'Anayasa'ya başvurmayın, bu, 7 yıldır' diyecekler, sonra Cumhurbaşkanı 5 yıldan sonra da Anayasaya göre süresi bittiği halde orada Cumhurbaşkanı olarak devam edebilir zannediyorlar. Peki o Cumhurbaşkanı'nın altına imza atacağı kanun, 'Bu kanunda Cumhurbaşkanı olarak imza atan kişi, süresini doldurmuş bir kişidir, Cumhurbaşkanı olarak imza atamaz' diye şeklen o yasanın iptalini Anayasa Mahkemesi'ne birisi götürürse ne olacak? Bunları ben söylüyorum ki arkadaşlar tezgahlarını ona göre kursunlar" dedi.

AKP'nin Anayasa referandumu diye yola çıktığını, ancak şimdi halktan kaçarak iktidarlarını biraz daha sürdürebilmek için yöntemler aradığını dile getiren Baykal, AKP'nin "gidici" olduğunu söyledi. İktidarın sadece ekonomik olarak değil, manevi olarak da iflas ettiğini savunan Baykal, AKP'nin inançlara saygılı, insanı parasıyla puluyla ölçmeyen, maneviyata sahip çıkan bir anlayışla iktidara geldiğini ancak gelinen noktada AKP'nin sadece gömleğini değil, ahlakını da değiştirdiğini öne sürdü.

Baykal, şunları kaydetti:
"Artık o manevi anlayış ortadan kalkmıştır, şimdi ihale, rant, dört çeker arabalar, üçer beşer villalar, çoluk çocuğa en lüks yaşam imkanları, 7 yıldızlı yaz tatilleri, onda var, bende de olsun anlayışı, saltanat merakları, hevesleri. hepsi ortaya çıkmıştır. Yaşam tarzıyla aile ve çevre ilişkileriyle, içinde bulunduğu ortamla o manevi iddiaları iflas etmiştir. Manevi bir iflas yaşanmaktadır, şimdi iş çıkara dayanmıştır. Bu, millet tarafından da en doğru şekilde tespit edilmiştir, anlaşılmıştır."


"Başbakan'ın maneviyatını seçim anketleri bozuyor"

Tunceli Valisi'nin seçim yardımları nedeniyle mahkum olduğunu anımsatan Baykal, "Aslında vali mi mahkum oldu, Başbakan mı oldu? O vali işi niye öyle yaptı, kim yaptırdı ona onu? Valiyi mahkum ediyorsunuz, valiye bu talimatı veren adam ne olacak?" diye sordu.

Başbakan'ın "Bu ortamda benim de moralim bozuluyor" sözlerini de değerlendiren Baykal, "Başbakan'ın maneviyatını seçim anketleri bozuyor. Başbakan'ın maneviyatının bozuk olduğu doğru da maneviyatını bozan gelecek kaygısıdır" dedi.

Başbakan'ın kendilerine saldırdığını, hakaret etmeye çalıştığını söyleyen Baykal, "Başbakan'ın hakaretlerine bile artık değer vermiyorum. Çünkü Başbakan'ın kendisi acınacak bir noktadadır. Başbakan'ı sıkıştıkça, yanlışları ortaya çıktıkça, foyası döküldükçe, gerçek görüldükçe bizlerle kavga açarak, bizlere hakaret ederek, bizlere suçlama yaparak gerçekleri örtbas etme çabasına kesinlikle fırsat vermeyeceğiz. Bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz, Başbakan'ın yaptığı yanlışları anlatmaya devam edeceğiz, günü geldiğinde de Başbakan'dan bunların hesabını sonuna kadar soracağız" diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler