Bir Diktatörlük Öyküsü
1960’lı ve 70’li yıllarda, Portekiz İmparatorluğu’nun Asya serüveni ve Osmanlılara karşı dünya paylaşımı çekişmesini araştırdığım günlerde yaşadığım ve Başbakan Salazar’ın yarattığı rejimin sessizliğini ve korkuyu şimdi daha iyi değerlendirebiliyorum.
25 Nisan 2009 tarihinde Cumhuriyet’te 1974 yılında son bulan bir diktatörlükten söz etmiş, Portekiz ve sömürgelerinde yaşanan 50 yıllık suskunluk ve korkuyla dolu bir süreçten bahsetmiştim. Bugünkü yazım ise, o “sivil” diktatörlüğü bir kez daha anımsatırken o yıllarda karşılaşılan bazı ürpertici “adaletsizlikler”i sergilemek amacındadır.
“O günlerde, yasaklanan tüm konular sözlü kültür geleneğine indirgenmişti” biçiminde değerlendirmişti o süreci António de Figueiredo, 1974 yılında ordunun yönetime el koymasından bir yıl sonra. 1926’daki bir askeri darbeyi daha sonraki yıllarda/onyıllarda kolaylıkla sivil darbeye dönüştüren António de Oliveira Salazar sürecini kastediyordu, üstelik ünlü Coimbra Üniversitesi’nde iktisat profesörlüğü yapmış, asker üniforması taşımamış bir kişinin damgasını vurduğu zor günleri.
“Elli yıla dayanan Salazar rejiminden sonra, Portekiz içten parçalanmış belirsiz bir ülke haline gelmişti. En büyük sorun kırsal nüfusta çoğunluğunu ucuz yiyecek ve şarap sağlayan kesimin ekonomik sistemdeki başat rollerinin ihmal edilmesiydi. Bu bağlamda, yasa koyucular ve sanayide çalışanlar dahil kentlerdeki tüm sınıflar, köylülerin ikincil kalan koşullarıyla en azından kendilerinin kazanılmış haklarını sürdürmek için ilgileniyorlardı. Tüm bunlar, sınıf farklılıklarının geçmişten gelen davranışlarda belirgin, sosyal yasaların adeta yabancı bir ırk saydıkları kırsal nüfusa karşı hâlâ yaşanan ayrımcılığın zihindeki ikilemiydi.
İkinci önemli parçalanmışlık, nüfusun yarısını oluşturan ve erkeklerin gölgesinde kalmaya mahkûm edilmiş kadınların ataerkil bir düzendeki boyun eğmelerinden kaynaklanmaktaydı.”
Zengin daha zengin, yoksul..!
Çalışanların özgür sendikal ve grev haklarından yoksun bırakıldıkları ve en düşük maaşlara zorlandıkları sıralardaki rejim politikası, işverenlerce “asgari”nin üstüne konulacak en küçük bir ödemenin bile lütuf sayılacağı yolundaydı. Tanınmış bir iktisatçı olan Eduardo Guerra, anılan rejimin ilk aşamalarındaki iktisat politikalarını şöyle açıklıyordu:
“Çalışan sınıflar kendilerini ekonomik gelişmelerden tamamen dışlanmış hissediyorlardı; bir şey yapamıyorlardı ve sonuçlarına katlanıyorlardı. Bu saptamanın doğrulanması için, sadece hayat standardındaki durgunluğu ve minimal iyileşmeyi geniş toprak sahiplerinden ve kapitalistlerden oluşan küçük bir grubun elindeki zenginliğin şaşırtıcı artışıyla kıyaslamak yeterlidir.”
50 yıl süren bir diktatörlüğün (üstelik sivil bir diktatörlüğün) inşasında, fakir bir ülkede, güya devlet zenginleştirilmiş, ama çok daha zengin bir elit yaratılmıştı. “Yeni Devlet” parolasıyla yola koyulanlar önceleri, Figueiredo’nun da sıraladığı (Batı Avrupa’nın gözünü boyayacak olan) şu vatandaşlık haklarını 1933 anayasa maddeleri içine sokma gereği duymuşlardı:
a) Hiç kimse kişisel özgürlüğünden yoksun bırakılamaz, resmi suçlama dışında tutuklanamaz.
b) Hiç kimse mevcut olan yasaya dayanmaksızın suçlanamaz, cezalandırılamaz.
c) Savunma olanağı sağlanmalıdır; suçlamadan önce ve sonra savunma garantisi verilmelidir.
d) Hiç kimse müebbet hapse veya idam cezasına çarptırılmamalıdır.
Engizisyon adaleti!
“Fakat gerçek farklı tecelli etti” diye not düşmüştü Portekizli yazar Figueiredo. Hükümet çıkardığı buyruklarla önce basın üzerinde korkunç bir sansür uyguladı. “Güvenlik önlemleri” gerekçesiyle ve suç dayanağı olmadan yenilenen 180 günlük tutuklama süresini üç yıla çıkardı. Politik düşünceleri beğenilmeyen kişiler derhal yurtdışına çıkarıldı, sürgün edildi. “Yeni Devlet” politikasını destekleyen yabancı hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve ünlü kişiler ise nedense onu sadece “ılımlı diktatörlük” olarak görüyorlardı; ülkedeki ve sömürgelerindeki zihinsel ve fiziksel işkenceleri gözden kaçırıyorlardı ya da görmek istemiyorlardı. Ne de olsa, Portekiz Polis Teşkilatı (PIDE) elinde bulunanlar rejime ters düşenlerdi ya da komünistlerdi! Salazar rejimi Hıristiyanlığı savunuyordu ve “özgür dünya”yı koruyan NATO üyesiydi. Aldatıcı değerlendirme böyleydi. Ne ki Avrupalı dostları içteki gelişmeleri pek bilmiyorlardı. PIDE’nin yöntemleri çeşitliydi:
“Örneğin, silahlı olaylara karışanları ortaya çıkarma yönteminde PIDE öyle acımasızdı ki, olaylarda rolleri çok az sayılabilecek ilk şüpheliler İspanya’daki gibi ağır işkenceden geçiriliyorlardı... Bir suç yüklenmeksizin 180 gün tutuklu kalmış Portekizliler, Genel Güvenlik Direktörlüğü tarafından sürdürülen kovuşturma risklerini de taşıyorlardı; masum veya fazla soruşturma gerektirmeyen önemsiz bir olaya karışmış olsalar bile, tutuklama dönemi geçiriyorlar ve hapis halinden daha kötü bir süreç yaşıyorlardı.”
Devlet, “adaletin gerçekleri”ni çiğniyordu; amaç başkalarına iftiraydı ve tam bir moral çöküntüsü yaratmaktı. Tutuklular, sonradan kalp hastalıklarına, akli denge ve çeşitli sağlık bozukluklarına, en azından bacaklarda şişkinliklere yol açan ayakta tutulmaya ve günlerce uykusuzluğa maruz bırakılıyorlardı. Farklı politik tavır tehlikeliydi Başbakan Salazar rejimi için. Tutuklu kalmış olanların ilk ve özgün beyanları sonradan göstermiştir ki PIDE’nin yaklaşımları ortaçağların ENGİZİSYON’undan pek farklı olmamıştı.
1960’lı ve 70’li yıllarda, Portekiz İmparatorluğu’nun Asya serüveni ve Osmanlılara karşı dünya paylaşımı çekişmesini araştırdığım günlerde yaşadığım ve Başbakan Salazar’ın yarattığı rejimin sessizliğini ve korkuyu şimdi daha iyi değerlendirebiliyorum. Bilmem, yaşımın ilerlemesinden midir, tarihçiliğimin pimpirikliğinden midir, -bunlarla beraber- Türkiye’de yaşanılanların geçmişte kalan ve beni çok, pek çok endişelendiren benzerleriyle karşılaşma korkusundan mıdır; yoksa, tarihsel deneyimlerin bizlere gösterdiği yönün tersine döndüğüne tanık olmamdan mıdır? Nedense, Başbakan Salazar’lı sivil diktatörlük aklımdan çıkmıyor bir türlü. Dikkat, “sivil diktatörlük”ten söz ediyorum!
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'