'Biz, beyaz kefenimizi yanımıza alarak, yola çıktık'
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Anamuhalefet partisinin lideri çıkıp diyor ki, bizi Yüce Divan'a götürecekmiş. Ben de diyorum ki; Bay Kemal, abdest şüphesi olanın namazından şüphesi olur. Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz'' dedi.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisince Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Türkiye'yi büyütme, kalkındırma mücadelelerinin her safhasında, karşılarına engeller dikildiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, çetelerle durdurulmak istendiklerini belirterek, şunları söyledi: ''Bizi mafyayla, karanlık provokasyonlarla durdurmak istediler. Hukuku zorlayarak üzerimize geldiler. Anayasa'yı, yasaları çiğneyerek üzerimize geldiler. Şimdi en son bize ne diyorlar biliyor musunuz? 'Bak çok ileri gidiyorsun. Merhum Adnan Menderes'in akıbetini biliyorsun değil mi? Senin de akıbetin öyle olur ha'... Şimdi de bunu söylüyorlar. Kirli tezgahlarla, korkutmaya, caydırmaya bizi yolumuzdan çevirmeyi tercih ediyorlar. Bu tehditlerin bizim kitabımızda yeri yok. Biz kader planına inanarak yola çıktık. Biz, beyaz kefenimizi yanımıza alarak, yola çıktık. Anamuhalefet partisinin lideri çıkıp diyor ki, bizi Yüce Divan'a götürecekmiş. Ben de diyorum ki; Bay Kemal, abdest şüphesi olanın namazından şüphesi olur. Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz.''
Erdoğan, Baba ocağında bulunmanın, her zaman gönlünü ferahlattığını, heyecanı, coşkusunu artırdığını söyledi. Bugün de Rizeliler'le birlikte olmaktan, mübarek Ramazan ayına bir arada girmekten büyük bir mutluluk duyduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Şundan hiç şüpheniz olmasın sevgili kardeşlerim. Bu kardeşiniz, ne Rize'nin, ne Türkiye'nin boynunu yere eğdirmedi, eğdirmeyecek. Bu kardeşiniz, ne Rize'ye, ne Türkiye'ye mahcup olmadı, Allah'ın izniyle olmayacak. Bu Rizeli uşak, sizin emanetinizi, Rize'nin emanetini, Türkiye'nin emanetini yere düşürmedi, düşürmeyecek. Ben Rize'nin ekmeğini yedim, suyunu içtim, havasını soludum. Rize cömerttir. Rize vefalıdır. Rize ağırbaşlıdır. Rize dostuna dosttur, kardeşine kardeştir. Ama Rize, gerektiğinde Karadeniz gibi coşmayı da bilir. Rize, gerektiğinde Kaçkar gibi kükremeyi de bilir. Gerektiğinde Rize, Fırtına Deresi gibi gürlemeyi de bilir. İşte yedi buçuk yıldır, milletin emanetini bu anlayışla koruyoruz. Milletin emanetine uzanan ellere yedi buçuk yıldır 'dur' diyoruz. Kendisini milletin üzerinde görenlere geçit vermiyoruz. Rize'den aldığımız terbiyeyle, çetelere, hırsızlara, hortumculara, rantçılara, milletin hazinesine gözünü dikmiş soygunculara göz yummuyor, onlara asla ve asla eyvallah demiyoruz.''
'Çocuklar öldürülmesin dedik'
Büyük düşündüklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Biz, 81 vilayet için büyük düşünüyoruz, 73 milyon vatandaşımızın her biri için büyük düşünüyoruz, 780 bin kilometrekarelik vatan toprağının her karışı için büyük düşünüyoruz. Sadece içerde değil, sadece Türkiye'de değil, bölgemizde büyük düşünüyoruz, dünyada büyük düşünüyoruz. Türkiye, bugün bütün dünyada mazlumların sesi, mağdurların umudu haline geldi. Herkesin sustuğu, herkesin gözünü yumduğu, herkesin sırtını döndüğü meselelerin üzerine biz cesaretle gittik. Diline bakmadan, inancına bakmadan, derisinin rengine, etnik kökenine bakmadan tüm dünyada hakkı savunduk, hukuku savunduk, adaleti savunduk. Haiti'de dostluk dedik, depremzedelerin yardımına koştuk. Pakistan'da kardeşlik dedik, afetzedelere el uzattık. Tiflis'te uluslararası hukuk dedik, barış için çabaladık. Bakü'de adalet dedik, toprakları işgal altında olan kardeşlerimizin yanında durduk. Tahran'da uzlaşma dedik, bölgesel barışı korumaya çalıştık. Toronto'da yoksullar dedik, geri kalmışlığı gidermenin yollarını aradık. Bağdat'ta huzur dedik, komşumuzun istikrara kavuşmasına gayret ettik. Saraybosna'da barış dedik, kardeşlerimizi yalnız bırakmadık. Şam'da dayanışma dedik, vizeleri kaldırdık. Filistin'de, Kudüs'te, Gazze'de insanlık dedik, vicdan dedik, bırakın insanlar insanca yaşasın, çocuklar öldürülmesin dedik. 'Uluslararası sistem' dediler, 'eksen kayması' dediler, 'güç dengeleri' dediler. Türkiye Gazze konusunda 'sussun' dediler. Türkiye, İran meselesine 'karışmasın' dediler. Türkiye bölgesel meselelerde 'insiyatif yüklenmesin' dediler. Türkiye 'gündem belirlemesin' dediler. 'Hayır' dedik. 'Türkiye gündemi belirlenen ülke değil, gündem belirleyen ülke olacak' dedik. Çünkü, böyle alışmışlardı bizim gündemimizi, başkaları belirliyordu. Artık, bu devran değişti. Madrid'te Hazreti Mevlana'nın diliyle konuştuk: 'Gel, her ne olursan ol yine gel' dedik. Brezilya'da, Rio'da Yunus'un diliyle konuştuk: Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Arnavutuyla, Boşnağıyla, Siyahıyla, Beyazıyla, biz insanlar arasında ayrım yapmayız' dedik. 'Yaradılanı, yaradandan ötürü severiz' dedik. Ama gerektiğinde de Pir Sultan'ın diliyle konuştuk, Dadaloğlu'nun diliyle konuştuk, Yavuz Sultan Selim'in, Kanuni Sultan Süleyman'ın, Fatih Sultan Mehmet'in, Gazi Mustafa Kemal'in diliyle konuştuk.''
'Şükran Türkiye' posterleri dalgalanıyor'
Başbakan Erdoğan, Financial Times Gazetesi'nde Türkiye ile ilgili 'Batının hayal ettiği Türkiye, hep kendilerine borçlu olan ve Batı masasında verilecek herhangi bir sandalyeye minnettar bir Türkiye'ydi. Şimdi Türkiye, batının kendisine biçtiği rolü aştı', New York Times'in 'Kim kime daha çok muhtaç? Türkiye mi, Avrupa'ya daha çok muhtaç, yoksa Avrupa mı, Türkiye'ye daha çok muhtaç?', En Nehar Gazetesi'nin ''Türkiye artık bölgede olmak istiyor. Türkiye bölgede takip eden değil, artık takip edilen ülke olmak istiyor'' değerlendirmelerini hatırlatarak, şunları kaydetti: ''Bulgaristan'a gittim, orada, soydaşlarımızın yaşadığı köyleri ziyaret ettim. Gözyaşları içinde boynuma sarıldılar. 'İlk kez bir Türkiye Başbakanı bizi ziyaret ediyor' dediler. Melbörn'e, Sidney'e gittim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sevinç gözyaşlarına tanık oldum. Avrupa'daki kardeşlerimizin coşkusuna şahit oldum. New York caddelerinde, bir taksi şoförünün, hem de Rizeli 'Oy Başbakanum seninle gurur duyayum da' dedi. Yemen'in köylerinde, Tunus'un çöllerinde, Afganistan'ın dağlarında, Beyrut'un varoşlarında, Bağdat'ın kurşun yağmuru altındaki yoksul mahallelerinde, Türkiye'ye dualar ediliyor, bizlere dualar ediliyor. Lübnan'da, Trablus'un caddelerinde artık hangi posterler dalgalanıyor biliyor musunuz? 'Şükran Türkiye' posterleri dalgalanıyor. Moğolistan'da, Karakurum'da, Türkler'den kalma ilk yazılı eserler artık mahzun değil, artık kendi kaderine terk edilmiş değil. Gittik, 46 kilometrelik yolu yaptık. Dünya mirasına yeniden kazandırdık o müzeyi. Saraybosna'daki Osmanlı camileri mahzun değil, Üsküp'deki köprüler, camiler mahzun değil, Kudüs'teki şehitlikler kimsesiz değil, Kosova'da Murat Hüdavendigar artık terkedilmiş değil. Bunu siz başardınız sevgili Rizeliler, bunu Türkiye'nin halkı, milleti başardı. Hayır dualarınızla Türkiye'yi buralara taşıdınız. Desteğinizle Türkiye'yi bu seviyelere taşıdınız. İnancınızla, güveninizle Türkiye'yi bu noktalara taşıdınız.''
'Bir daha 12 Eylül'lerin yaşanmaması için evet mi?'
''Şimdi soruyorum Rize'nin şahsında bütün Türkiye'ye sesleniyorum'' diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Büyük Türkiye mücadelemizde yanımızda mısınız? Demokrasi mücadelemizde aramızda mısınız? Çetelerle, mafyayla, hukuk dışılıkla mücadelemizde yanımızda mısınız? İtibarlı, güçlü bir Türkiye için yanımızda mısınız? Özgürlüklere evet mi? İleri demokrasiye evet mi?Milli iradenin güçlenmesine evet mi? Üstünlerin hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne evet mi?12 Eylül'den hesap soracak bu anayasa değişikliğine, 12 Eylül'de evet mi? Bir daha 12 Eylüllerin yaşanmaması için evet mi? Bir daha 27 Mayısların yaşanmaması için evet mi? Rize 'evet' diyor mu? Daha gür bir sada ile sevdamız millet, kararımız evet. Sevdamız millet, kararımız evet.'' Alandakilerin 'Evet' şeklinde karşılık vermeleri üzerine Başbakan Erdoğan, ''Maşallah Rize kararını verdi. Bu defa her zamankinden daha fazla, inşallah Türkiye ortalamasının çok daha üstünde evet mi?'' dedi.
Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki icraatını anlattı. O dönemde farklı bir iktidara rağmen önemli hizmetler verdiklerini belirten Erdoğan, ''Buna rağmen yaptık, çünkü sütü bozukların oluşturduğu bir iktidar değildi bizim iktidarımız. Fırsat vermedik yolsuzluklara, çetelere fırsat vermedik, hortumculara fırsat vermedik. Tüm hizmetleri halkımıza yaptık, şimdi de tüm Türkiye'ye yapıyoruz'' dedi.
'Bu tehditler CHP'nin genlerinde var'
AKP iktidarında yerel yönetimlere yönelik uygulamaları da anlatan Erdoğan, ''Her şey Türkiye için, her şey milletimiz için'' anlayışıyla hareket ettiklerini dile getirdi. Kendisine yönelik Yüce Divan tehditleri yapıldığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bu tehditler CHP'nin genlerinde var, geleneğinde var, meşrebinde var. Şimdi soruyorum sizlere; CHP, 27 Mayıs'a çanak tutmadı mı? Çünkü ben CHP'nin yönetimi ile CHP'ye gönül veren kardeşlerimi ayırıyorum. CHP'ye oy veren kardeşlerimi ayırıyorum. MHP'nin yönetimi ile MHP'ye oy veren kardeşlerimi ayırıyorum. Bu halk oylaması bir genel seçim değildir. Vereceğiniz oy, partiye gitmeyecektir, kendinize çocuklarınıza, gençlere ve geleceğe gidecek. Geleceğimizi, ülkemizi oyluyoruz. Bu CHP 27 Mayıs'ı alkışlamadı mı? 27 Mayısçılara 'emrinizdeyim' demedi mi?''
'MHP'yi, CHP'nin yedeğine soktular'
Erdoğan, MHP'yi de eleştirirken şöyle dedi: ''CHP'nin, bizi Adnan Menderes'in akıbetiyle tehdit etmesini anlıyoruz da, peki MHP'ye ne oluyor, MHP Genel Başkanına ne oluyor? MHP Genel Başkanı, MHP yönetimi neden CHP'nin ağzıyla konuşuyor? Bunlar, ne yazık ki MHP'yi, CHP'nin yedeğine soktular. Bunlar hiçbir zaman bir araya gelmezler. Şimdi CHP, MHP,BDP, YARSAV ve malum medya hepsi bir araya geldiler. Şimdi ruh üçüzü oldular. CHP, MHP, BDP... Düşünebiliyor musunuz? Ne günlerden ne günlere geldik. MHP'yi CHP'nin destek kıtası haline getirmek yakışıyor mu? Kendi içlerinden çıkan sağduyulu sesleri, 'zavallı' diyerek, 'uşak' diyerek bastırmaya çalışıyorlar.''
'Buna istismar demeye senin bir defa kalibren yetmez'
İki buçuk yıl önceki anayasa değişikliğini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''411 oyla ile biliyorsunuz, parlamentoda bir oylama yaptık. Hani genç kızlarımızın, yavrularımızın üniversiteye eğitim özgürlüğü olarak başörtüsü ile rahatlıkla gidebilmesini sağlayacak bir karar... Ve AK Parti ve MHP bir dayanışma içinde bunu geçirdik. Şimdi CHP'nin Genel Başkanı çıkmış, 'Bunu ben hallederim' diyor. İnanıyor musunuz? Yakında, bunlar çok daha ileri gidebilir. Geliyor diyor ki, 'din istismarı yapma' bana söylüyor bunu. Bay Kemal, istismar denir biliyor musun? İnanmadığın halde, yaşamadığın halde birilerini aldatmak için bir şeyi yapıyorsan, buna istismar denir. Ama senin normal yaşamın buysa, buna istismar demeye senin bir defa kalibren yetmez. Bunu bil. Fakat istismar dahi olsa, senin bu yaşamın içinde olmanı takdir ederim, halkım da takdir eder. Ama senden önce de eski genel başkan, beraber hepiniz gittiniz, çarşaflı kardeşlerime rozet taktınız, ama sonra da çarşaflı kardeşlerimizi tekne tokat CHP otobüsünden dışarı attınız. Niye? Çünkü siz istismarcıydınız, samimi değildiniz. Aynı şeyi, Mersin'de teşkilatınızın mensupları yaptı. Samimi değildiniz. Aynı şeyi siz parlamentoda yaptınız. 411 oyla geçti. Peki Anayasa Mahkemesine bunu kim götürdü? Uzaydan birileri mi götürdü? CHP götürdü. Senin de bunun altında imzan yok muydu, Bay Kemal? Şimdi kime anlatıyorsun yahu? Milleti enayi yerine mi koyuyorsunuz?''
'CHP'nin 27 Mayıs öncesi üstlendiği rolü, şimdi MHP Üst Yönetimi yüklenmiş'
Miting alanını dolduranlara, ''12 Eylülde bu gerçek manadaki istismarcılara dersini vermeye evet mi?'' diye soran Erdoğan, şöyle devam etti: ''İşte bu 12 Eylül oylamasında ben şuna şaşıyorum. Böyle bir karardan sonra MHP'nin de bizimle hareket etmesi gerekirken Anayasa değişikliğine 'evet' demesi gerekmiyor mu? Bak orada beraber hareket ettik. Gel şimdi bu yanlışı beraber düzeltelim. Burada birlikte hareket etmemiz gerekmez mi? Dikkat edin şimdi gitti aynen o 411'deki itirazcıların yanına takıldı. Burada iptal edilen milletin iradesi değil miydi, Meclisin iradesi değil miydi? Başörtüsü ile ilgili destek veren MHP'lilerin iradesi değil miydi? CHP'nin statükocu ittifakına katılmak MHP'ye yakışıyor mu? MHP yönetimi böyle bir tutum takınabilir, ancak MHP'yi destekleyen kardeşlerim olup bitenleri çok iyi görüyor, çok iyi yorumluyor. CHP'nin 27 Mayıs öncesi üstlendiği rolü, şimdi MHP üst yönetimi yüklenmiş.''
'Kökü mazide olan atiyiz'
Muhalefetin, kendisini Yüce Divan'a göndereceğini söylediğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Aynen bakın, Bay Kemal ne diyorsa, Bay Bahçeli de aynı şeyi söylüyor. Ata nasihatimiz olarak bizim Rizeli dedelerimizin güzel bir sözü var: 'Yüz sene ilerisunu düşün; bir de gerisini'...'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Evet... Geleceğe bakacağız, geleceği düşüneceğiz, ama geçmişle irtibatımızı da koparmayacağız. Çünkü biz, 'Kökü mazide olan atiyiz', yani geleceğiz. Bizim köklerimiz, tarihi derinlikleri olan kökler. Rahmetli babası, bugün hayatta olsa, Ergenekon terör örgütüne avukatlık yapan oğluna ne derdi, Bay Kemal'in? O muhterem babası, Türkiye Cumhuriyeti başbakanına 'kalpazan' diyecek kadar edebi ve erkanı çiğneyen oğluna, 'Eline beline, diline sahip ol' da demez miydi? Din, iman, ahlak istismarı yapan, sonra da başkalarını bununla suçlayan oğluna, 'Sen doğru dur, eğri belasını bulur' nasihatini tekrar tekrar hatırlatmaz mıydı acaba? Yoksa Bay Kemal'in merhum babası, 'Evladım CHP'ye Genel Başkan olmuşsun amma'...''
Kılıçdaroğlu'nun, her yerde kendisinin maaşını anlattığını belirten Erdoğan şunları kaydetti: ''Bay Kemal senin maaşın ne? İkimiz de aynı maaşı alıyoruz. Sen memur emeklisisin, ben işçi emeklisiyim. Sen ayrıca memur emeklisi maaşını alıyorsun, ben işçi emeklisini alıyorum. Daha kime neyi anlatıyorsun? Milleti aldatmaya gerek var mı? Aynı maaşı alıyoruz. Benim başbakan olmam sebebiyle, aldığım artı para ne biliyor musunuz? 280 TL... Başbakanlık makamı sebebiyle aldığım para bu. Bunun yanında aldığım para, milletvekili maaşım, bir de emekli maaşım. Bunu da gizlemeye gerek yok, burada bir sıkıntım yok. Niye? Abdestimden şüphem yok ki namazımdan şüphem olsun.''
'Birilerinin taktiğiyle ayağına yırtık ayakkabı giyerek...'
Başbakan Erdoğan, yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Kılıçdaroğlu'nun ''Birilerinin taktiği ile ayağına yırtık ayakkabı giyerek'' İstanbul sokaklarında dolaşıp propaganda yaptığını söyledi. Başkan Erdoğan, ''Bunların siyaset anlayışı bu. Ayıptır ayıptır. Sen halkına şunu söyleyeceksin. Diyeceksin ki benim bugünkü durumuma bakın, halkımı da ben bu noktaya getireceğim' diyeceksin. Yoksa ayağına yırtık ayakkabıyı göstermelik olarak giyerek, halkı istismar etmek sana bir şey kazandırmaz. Bunlar 30-50 yıl önceki dönemin politikalarıydı. Bunlar komünist politikalar, geçti bunlar'' dedi.
'Aslında bunun kılavuzu karga'
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Geçenler de ben kendisine 'Memur Kemal' dedim, bundan çok gücenmiş, aslında gücenmedi bunu nasıl ranta dönüştürürüm diye.. Aslında bunun kılavuzu karga. Ondan dolayı sıkıntısı çok büyük. Memur kelimesini başka yerlere çekiyor. Ben, memur, işçi, Bağ-Kur'lu tüm bunlarla gurur duyarım. En çok memur alınan dönemi yaşıyoruz... Bay Kemal, sen şu anda yaşayan bir memur olsan bununla gurur duy, tamam. Sen artık memur değilsin, sen artık emeklisin. Seçimle gelmişsin, ama hala kendini memur zannediyorsun. Zaten o koltukta bulunduğun zamanda da 8-9 yıl SSK Genel Müdürlüğünü adeta iflasa götürdün sen. Hep zarar, zarar, zarar... Hep görev zararlarının yapıldığı yıllar. Yolsuzluklar hep o dönemde. Şimdi çıkıyor, 'Mahkeme neticelerini gösterin, ispat edin, etmeyen şudur budur' diyor... Zararda mı karda mı bana bunu söyle. Hesap ortada. O günün hesapları bugün de bizim önümüzde görüyoruz. Hep zarar.''
'Milletin hizmetkarı olacağına, CHP'nin statükocu zihniyetinin memurusun'
Kılıçdaroğlu'na, ''Demek ki sen başarılı bir bürokrat olamamışsın. Ahbabı yaranını oraya doldurmak bütün ne kadar ideolojine uygun tip varsa oraya doldurmakla vakit geçirmişsin, milletin hizmetkarı olamamışsın. Şimdi de milletin hizmetkarı olacağına, CHP'nin statükocu zihniyetinin memurusun. Ben o anlamda sana memur diyorum. Hatta hatta partinin içinde birilerinin memurusun'' diye seslenen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yes-no hikayesini biliyorsunuz. İşte 'Onu karıştıranların memuru' manada memursun diyorum. Yes-no hikayesini biliyorsun... Benim memur, işçi, esnaf kardeşim bizim ne dediğimizi, ne yaptığımızı gayet iyi bilir, burada bir sıkıntı yok. Bir kere memur kelimesini aşağılama olarak görmesi, memur kardeşlerimize saygısızlıktır. Çünkü sen iyi bir örnek teşkil etmedin.''
'AK Parti devletin değil milletin memuru'
Her zaman ekip çalışmasına, ortak akıla önem verdiklerini belirten Erdoğan, ''Eğer bugün Türkiye kalkınıyorsa, Türkiye büyüyorsa, güçleniyorsa bu memuruyla, işçisiyle, emeklisiyle 73 milyon vatandaşımızın emeği iledir, gayreti iledir. Zaten CHP, tarihi boyunca atanmışlar ile seçilmişler arasındaki farkı hiç anlayamadı. CHP biliyorsunuz o tek parti döneminde, il başkanları aynı zamanda neydi, valiydi vali... Bunlarda demokratlık yok, demokrasi yok. bunlar yeni yeni demokrasiyi öğreniyorlar. Biz diyoruz ki, AK Parti devletin memuru değil, milletin memurudur, milletin hizmetkarıdır. AK Parti, 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın' anlayışıyla hareket etmektedir'' diye konuştu.
Erdoğan, yaptığı konuşmada Anayasa değişikliği paketine ''evet'' oyu verilmesini istedi. 12 Eylülde Türkiye'de yeni bir dönemin başlayacağını belirten Erdoğan, ''12 Eylül'de Türkiye, ağırlıklarından kurtulacak, zincirlerinden kurtulacak. 12 Eylülde Türkiye, kendisine yakışan, büyüklüğüne yakışan düzenlemelerle artık geleceğe daha güçlü şekilde bakacak'' dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''12 Eylülde oy vereceğiniz Anayasa değişikliği, asla ve asla bir AK Parti projesi değil, bir millet projesidir. 12 Eylülde partilere değil, kendi geleceğimize, kendimize, çocuklarımızın geleceğine oy vereceğiz. Biz bu hazırlıklarımızı CHP götürdük, kapağını açıp bakmadan, 'hayır' dediler. MHP'ye götürmeyi teklif ettiğimizde, 'ancak kahve içmeye gelirsiniz' dediler. Böyle bir uzlaşma kültürü olur mu? Anayasa değişikliğine neden 'hayır' dediklerini bugüne kadar açıklayabilmiş değiller. Milleti kandırmak için açık açık, milletin gözüne baka baka yalan söylüyor, gerçekleri çarpıtıyorlar.''
'Yargıya artık kendi arka bahçeleri olarak davranamayacaklar'
Muhalefetin, AKP'nin yargıya müdahale edeceğini, kendi yargısını oluşturmaya çalıştığını iddia ettiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: ''Yargıya atamadan bahsediyorlar. Bu paketin içinde yargıya atama diye bir şey yok. Paketin içinde yargıya seçim var. Kim yapacak bu seçimin bir kısmını? Bir kısmını da ilk derece dediğimiz hakimler, savcılar yapacak. Onlar da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na 10 üye gönderecekler. Şimdi bu yukarıdaki beyefendiler, buradan gelecek 10 kişiyi istemiyorlar. Niye? Alışılagelmiş olan çark bozulacak. Bu çarkın içinde en çok rahatsız olanların kimler olduğunu biliyorsunuz. Kendilerine buradan soruyorum: Anayasa değişikliğinin hangi maddesinde bu var? Gösterin, sizler de sorun. Şimdi buradan çıkıp gideceksiniz ya. Kapı kapı dolaşıp soracaksınız. Çok çalışacağız. Bu kardeşiniz koşturuyor. Dolaşıyorum, 37 vilayete gidiyorum. Sizler de Rize'yi fellik fellik dolaşacaksınız. Sandıkları patlatmaya evet mi? Dert başka... Yargı siyasal müdahaleden kurtulacak, bundan çekiniyorlar. Yargıya artık kendi arka bahçeleri olarak davranamayacaklar, istismar edemeyecekler, bundan korkuyorlar. Yargıda kapalı devre sistem sona erecek. Bunu içlerine sindiremiyorlar. Yargı demokratikleşmeden, yargı kendi içinde katılımcılığı sağlamadan Türkiye demokratikleşemez. İşte onun için ben buradan diyorum ki; kim hangi partiye oy vermiş olursa olsun, gelecek seçimde hangi partiye oy verecek olursa olsun, bu halk oylamasında elini vicdanına koysun ve kararını öyle versin. Bu halk oylamasında partileri değil, hükümeti, muhalefeti değil, Anayasa değişikliğini oylayacaksınız.''
'Ne doğrarsan çanağuna, o gelir kaşiğuna'
Rize'de söylenegelen, ''Ne doğrarsan çanağuna, o gelir kaşiğuna'' atasözünü anımsatan Erdoğan, ''İşte biz evet diyeceğiz... Daha büyük Türkiye için, daha itibarlı Türkiye için, daha güzel bir gelecek için evet diyeceğiz... Rize evet diyor mu?'' diye sordu. Değişiklikle, Anayasa Mahkemesinin de yapısının değişeceğini anlatan Erdoğan, ''Anayasa Mahkemesi, tüm Avrupa ülkelerinde, ABD'de olduğu gibi, tüm gelişmiş demokrasilerdeki gibi yapıya kavuşuyor'' dedi. Evrensel hukuk normlarını benimsemiş bir Anayasa Mahkemesi için 'evet'' dediklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Diyorlar ki, 'Şurası yanlış, burası yanlış'. Peki Anayasa Mahkemesi'ne gitmedi mi bu CHP? Ne dedi mahkeme? Senin dediklerinin hepsi yanlış' dedi iade etti. Demek ki yapılanların hepsi evrensel hukuka uygun. Bak Anayasa Mahkemesi de kararını verdi. Ey CHP sen daha neyi konuşuyorsun? Mecliste arkadaşlarınızı oy kabinine sokmadınız. Niye? Arkadaşlarına bile güvenemeyecek kadar bunlar antidemokratlar. Bak şimdi bir arkadaşları isyan etti ve istifa etti. Niye? Gerçekleri yaşıyorlardı. Şimdi orada milletin vekilini oy kabinine sokmadınız, şimdi geldin aslına, millete geliyorsun ve diyorsun ki, 'Her ne kadar biz kabine gitmediysek de hadi siz sandığa gidin de 'hayır' deyin'. Bu millet vekil olarak nasıl olduysa sizi gönderdi ama sana 'Bu kadar aklın vardı da niye kabinde oy kullanmadın, niye sen orada hayır demedin de bu işi bana bıraktın' demez mi? Halkın iradesine bu şekilde alaycı nazarla bakanlara, 12 Eylülde gereken dersi vermeye evet mi?''
'Üstünlerin hukukuna değil, artık hukukun üstünlüğüne evet mi?'
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da yapısının değişeceğini dile getiren Başbakan Erdoğan, buralarının da ''Birilerinin arka bahçesi olmaktan çıkacağını'' ifade etti. ''Üstünlerin hukukuna değil, artık hukukun üstünlüğüne evet mi?'' diye soran Erdoğan, şöyle konuştu: ''Anayasa Mahkemesini, Türkiye İnsan Hakları Mahkemesine dönüştürüyoruz. Artık parası olanın Avrupa'da hak aradığı, parası olmayanın kaderine razı olduğu dönemler geride kalıyor. Bu modern düzenlemeye evet mi? Anayasa değişikliği ile çocuklarımızın geleceğini garanti altına alıyoruz. Çocuk istismarının önüne geçiyoruz. Çocuklarımız için 12 Eylülde evet mi? Memur kardeşim... 12 Eylülde 'evet' diyerek toplu iş sözleşmesi hakkına kavuşuyorsun. Buna evet mi? Emekli kardeşim... Memurların toplu iş sözleşmesinden artık sen de yararlanacaksın... Buna evet mi? İşçi kardeşim... Sendikal hakların daha da güçleniyor. Avrupa standartlarında haklara kavuşuyorsun. Buna evet mi? İşçi kardeşim sen de iki sendikaya üye olma hakkına kavuşuyorsun. Buna evet mi? Avrupa standardında bir sendika hakkı geliyor. Biliyorsunuz fişlemeler yapılıyordu. Bir memur, hanımının başı örtülü... Acaba yaşamı nasıl? Bunlar araştırılıyordu. Eğer öyleyse, yapılmıyordu... İşte bu fişlemeleri tarihe havale ediyoruz. Buna evet mi?''
'Kadun, erkeğa yük taşitmaz'
Konuşmasını yörenin şivesiyle telaffuz ettiği ata sözleriyle süsleyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Şimdi geliyorum hanım kardeşlerime... Bir söz var ama erkekler bana kızmayacaksınız. Bizim Rize'de hatta Doğu Karadeniz'de kadun erkeğa yük taşitmaz... Böyle şey olmaz, olur mu? Alacak sepeti arkasına, çayı, otu sen taşıyacaksın, erkek de gidecek kahvede oyun oynayacak. Bu devir tarihe karışıyor. Hayat müşterektir... Hanım kardeşlerimizin her alanda haklarını savunduk. Evde, iş yerinde, ekonomik hayatta, eğitimde, sosyal hayatta hanım kardeşlerimizin mağduriyetlerini, mahrumiyetlerini gidermenin mücadelesi içinde olduk. Bizim ne dinimizde ne geleneğimizde böyle şeyler var. Yanlış gelenekler uyduruldu. Doğu'daki, Güneydoğu'daki tacizler işte böyle oldu. O da bu işin değişik bir boyutu... Şimdi de Anayasa değişikliği ile hanım kardeşlerimizin haklarını anayasal güvence altına alıyoruz. Çocuklar bizim gözbebeğimiz, geleceğimiz... Yaşlılar bizim hürmette kusur etmeyeceğimiz büyüklerimiz... Özürlüler bizim için üzerinde ısrarla duracağımız kardeşlerimiz. kardeşlerimiz... Şehitlerimizin dul ve yetimleri, bizim şehitlerimizden devraldığımız kutsal emanetlerimiz... Gazilerimiz bizim onurumuz, gururumuz... Bu Anayasa değişikliği ile, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, özürlülere, şehitlerimizin dul ve yetimlerine, gazilerimize anayasal güvence sağlıyoruz. Buna evet mi? 12 Eylül Anayasası'ndan darbenin izlerini silmeye, evet mi? İleri demokrasiye, evrensel hukuk normlarına, evet mi? Güçlü Türkiye;ye, evet mi? ''
Rize'ye yapılan yatırımlar
Başbakan Erdoğan, konuşmasında seçim kampanyasında olmadıklarını bu nedenle yapılan icraatı uzun uzun anlatmayacağını belirterek, ''Geçen Bay Kemal, 'ne yaptılar' diyor. Bir dön sırtını dön ne yapıldığını bir gör. Şu üzerinden geldiğin yollar Sarp'a kadar kimler bunu tamamladı bir gör. Ama dedim ya bunun kılavuzu karga oldu mu başın dertten kurtulmaz'' dedi. Kendisinden önceki Rizeli başbakanların üniversite sözü vermesine rağmen ile bu hizmeti vermediğini kaydeden Erdoğan, bunu da kendi iktidarlarında gerçekleştiğini söyledi.
Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: ''12 Eylül, Türkiye için milat olacak... 12 Eylül, Rize için Milat olacak... Gelin hep birlikte evet diyelim, bembeyaz yeni bir sayfa açalım. Her 'evet' demokrasiye davettir. Her 'evet' adalete davettir her 'evet' özgürlüğe davettir, hukuka davettir. Biz TBMM olarak üzerimize düşeni yaptık. Biz, sizin bize yüklediğiniz emanetin hakkını verdik. Şimdi, evet, söz sizde... Şimdi evet, karar sizde... Sevdamız millet, kararımız 'evet' diyorum.'' Mitingin ardından Rize Valiliğine geçen Erdoğan, burada Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu ve öteki yetkililerce karşılandı. Tören mangasını selamlayan Erdoğan, ilin sorunları hakkında bilgi aldı. Başbakan Erdoğan Valilikten ayrılırken de bazı vatandaşların sorunlarını dinledi. Erdoğan, Rize programının ardından, karayolu ile Trabzon'a hareket etti.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi