'Biz bu sürecin hiçbir şekilde parçası olmayız'

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın randevu isteğini reddetmekten üzüntü duyacağını belirterek, ''Başbakan'ın başvurusunu reddetmek uygun değildir, doğru değildir bunu biliyorum ama biz bu sürecin hiçbir şekilde parçası olmayız'' dedi.

'Biz bu sürecin hiçbir şekilde parçası olmayız'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.09.2009 - 09:24

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP'nin 86. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla il başkanlarıyla yapacağı toplantı öncesinde parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. 

Trakya ve İstanbul'un sel felaketiyle karşı karşıya kaldığını hatırlatarak sözlerine başlayan Baykal, ağır bir acı yaşandığını, can kaybı olduğunu belirterek, bu acıyı yaşayan vatandaşlara başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Bundan çıkarılması gereken ciddi sonuçlar olduğuna işaret eden Baykal, tabiatın, pek çok medeni ülkede örneği görülmemiş tahribatı sık sık Türkiye'de yaptığını, heyelan ve sel felaketlerinin birbiri ardına geldiğini söyledi. Baykal, ''Bunların altında çarpık bir kentleşme politikasının yattığını, yanlış yapılaşmanın ve yanlış bir kent imar düzeninin yattığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu konuları bir uyarı olarak alıp, bu konuların üzerinde ciddi şekilde düşünme ihtiyacı vardır. Türkiye, yerleşme sorununu bütün boyutlarıyla değerlendirmek zorundadır'' diye konuştu.

Siirt ve Hakkari'de dün yaşanan silahlı çatışmalarda 7 askerin şehit olduğunu da anımsatan Baykal, bütün millete başsağlığı diledi.

'Vergi cezasının hedefi demokrasidir'

Bugün Türkiye'nin çok önemli bir gelişmeyle daha karşı karşıya kaldığını, bir medya grubuna 3 milyar 755 milyon liralık ceza tahakkuk ettirildiği haberinin Türkiye'de herkesi bir kere daha düşündürdüğünü ifade eden Baykal, sözlerine şöyle devam etti: ''Artık açıkça hepimiz görüyoruz ki bu uygulamanın muhatabı sadece bu mali cezanın hedefi olarak seçilen insanlar ve grup değildir. Çok açıktır ki bunun hedefi, Türkiye'de demokrasinin, hukuk devletinin bizatihi kendisidir. Türkiye'deki iktidar yetkisinin her türlü hukuk, demokrasi, insan hakları kaygısından kopuk bir şekilde nasıl kullanıldığını uzun süreden beri hepimiz gözlemliyoruz ama yaşanan olayların, yaşanan olaylar karşısında toplumun gösterdiği tepkinin iktidarı bu konularda yeni bir anlayışa yönlendiremediğine tanık oluyoruz. Çok üzüntü verici bir olaydır. Öyle anlaşılıyor ki iktidar bugüne kadar gerçekleştirdiği haksızlıkların, yanlışlıkların, baskının, zulmün toplumda yarattığı tepki karşısında umursamazlığını, vurdumduymazlığını sürdürmektedir. Umurunda değildir, bildiği yoldan şaşmamaktadır. Bildiği yol demokrasi, hukuk devleti, insan hakları yolu değildir. Kendi hegemonyasını, kendi vesayetini, kendi tartışılmaz iktidarını toplumun bütün bağımsız odaklarına kabul ettirmektir. Bu mücadeleyi uzun süreden beri götürüyordu. Bunun alanlarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Silahlı Kuvvetler bu mücadele alanı olarak bir süre önce çeşitli olaylara sahne olmuştur. Yargı bu mücadelenin hedefidir, hedefi olmaya devam ediyor. Önümüzdeki dönemde iktidarın yargıya tasallutunu görüyoruz. Onun hazırlıkları ifade edilmiştir. Medya uzun süredir beri zaten bu baskının hedefidir. Yıldırılmış, sindirilmiş, sesi çıkamaz hale getirilmiş, yapısı değiştirilmiş, satın alınmış, susturulmuştur ama öyle anlaşılıyor ki hala fevkalade mütevazı ölçülerde bağımsız anlayışını sürdürme çabasında, niyetinde olan kuruluşlara karşı kararlı bir sindirme politikası uygulanacaktır. Elbette bu konudaki tüm uygulamanın hukuki bir temelden yoksun olduğu en kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Bu konuda hiçbir tereddüt yok. Türkiye'de en çok vergi veren bir kuruluşa, Türkiye tarihinin tanımadığı, görmediği, dünyada da örneği ve benzeri kolayca gözükmeyen milyarlarca dolarlık bir ceza uygulaması gerçekten hiçbir teknik anlayışla, hukuki vergi mülahazasıyla izah edilemez. Bunun altında sindirme çabasının yattığı çok açık ve nettir.''
 

'Yargı hedefte, medya zaten gitmiş'

Baykal, herkesin sindirilmeye, emir kumanda zinciri içine sokulmaya çalışıldığını savunarak, ''Demokrasi sözünün bu kadar sık telaffuz edildiği bir ortamda, demokrasi sözünü bu kadar çok telaffuz edenlerin bu uygulamaları, onların içinde bulundukları çelişkiyi, tutarsızlığı açık bir şekilde ortaya koymaktadır'' diye konuştu. Bunun bir zulüm ve baskı rejimi arayışının ifadesi olduğunu iddia eden Baykal, böylece hiçbir tarafsız, bağımsız muhalefet odağına müsamaha edilmesi niyetinde olunmadığının ortaya konulduğunu savundu. Kendine güvenin insanların bu yollara başvurmayacağını söyleyen Baykal, ancak gelecekten korkan, kendine güveni olmayan, iktidardan uzaklaşmayı aklına yatıramayanların böyle yöntemlere başvurduklarını ifade etti.

Konunun ''onun, bunun, filan grubun, falan gazetenin meselesi'' olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirten Baykal, buna karşı tepkiyi herkesin el birliğiyle göstermesini istedi. Baykal, ''Küçük çatışmaların, aradaki çıkar mücadelelerinin hiçbir anlamı yoktur. Olay bunu aşan bir nitelik taşımaktadır'' dedi. Baykal, meşhur ''papazın hikayesi''nin akla geldiğini belirterek, hikayeyi şöyle anlattı: ''Önce komünistleri aldılar, 'komünist değilim' dedik. Sonra sosyalistleri aldılar, 'sosyalist değilim' dedik, sonra Yahudileri aldılar, 'Yahudi değilim' dedik. Bir süre sonra beni aldılar, baktım etrafımda kimse kalmamıştı. Türkiye buraya doğru gidiyor.''

Bu konuda 2005'ten bu yana uyarılarda bulunduğunu dile getiren Baykal, kadın, erkek bütün vatandaşları, ''devlete, Cumhuriyet'e sahip çıkmak üzere göreve çağırdığını'' söyledi. Türkiye'nin bütün kesimlerinin siyasi bir hegemonyanın kontrolü altına sokulmak istendiğini savunan Baykal, ''Türkiye de bunu seyrediyor. Çok acı bir tablodur. Yargı hedefte, medya zaten gitmiş. Bu son çırpınışları. Askerler bir süre önce aynı mücadelenin muhatabı haline gelmişlerdi. Hepimiz görüyoruz'' diye konuştu.

 

'O vergi denetmenleri kimlerdir, kim seçmiştir?'

Bir medya grubuna kesilen vergi cezasının, iktidarın iradesi dışında, bir grup vergi denetmeninin kendi kararıyla uyguladığının düşünülmemesini isteyen Baykal, ''O vergi denetmenleri kimlerdir, kim seçmiştir?'' diye sordu.

Böyle bir olayın sorumluluğunu almanın kolay iş olmadığını ifade eden Baykal, şöyle devam etti: ''Bu talimatı verenlerin de o sorumluluğu üstlenenlerin de ayrıca irdelenmesi lazımdır. Bu çok temel bir olaydır. Bir rejim, demokrasi, hukuk devleti sorunudur. Bu tabloyu üzüntüyle gördüğümü söylemeliyim. Çıkarılması gereken bir diğer sonuç da bu süreci göre göre, bu sürecin sahiplerinin gözüne girmek için sergilenen çabaların hiçbir anlam taşımadığının bir kez daha ortaya çıkmış olmasıdır. Bir kez daha ilgililerin bunu değerlendirme mecburiyetiyle karşı karşıya kaldıklarıdır. Gelen süreci bütün nitelikleriyle kavrayacaksınız, fark edeceksiniz ama yine de o sürecin sizi himaye etmesi için şirinlikler yapacaksınız, taklalar atacaksınız, göze girmeye çalışacaksınız ve ondan sonra 'güm' diye bu olacak. Buradan da alınması gereken dersler var.''

 

'Hedef devleti ayrıştırmak'

''Kürt açılımı'' tartışmalarına da değinen Baykal, 1.5 aylık süre içinde, önce yaşanan sürecin isminde bir sorun yaşandığını, sürecin ''Kürt açılımı'' diye başladığını, daha sonra ''demokrasi açılımı''na dönüştürülmek istendiğini, daha sonra da ''milli birlik açılımı'' olarak nitelendirildiğini ifade etti.

Baykal, şöyle devam etti: ''Bütün bu değişimler, iktidarın bu konudaki samimiyetsizliğini, olayı kamufle etmek ihtiyacı içinde arayışa sürüklendiğini ortaya koyan tablodur. Sadece bu isim konusundaki tereddüt dahi, bu sürecin ciddiyetiyle ilgili çok ciddi soruları ortaya çıkarmıştır. Bu yaşanan süreç, bütün bu isimler bir yana, bu isimlendirmenin günlük siyasal hedefleri vardır, bu yaşanan süreç aslında bir müzakere sürecidir. Önce herkesin bunu çok iyi anlaması lazım.''

Müzakere sürecinin taraflarından birinin ''silahı, terörü kullanan ve terörü, silahı kullananlara destek veren, onlarla dayanışma içinde olan çevreler'' olduğunu ileri süren Baykal, diğer tarafta da AKP iktidarının bulunduğunu öne sürdü. Hükümetin beklentisinin, ''silahların bırakılması, anaların gözyaşının dinmesi, Türk bayrağına sarılmış tabutların köylere, kasabalara gelmesine son verilmesi'' olduğunun dile getirildiğini anlatan Baykal, bu beklentilerin gerçekleşmesi için ''elinde silah bulunduran, teröre karar verebilen, uygulayabilen merkezlerle müzakere yapıldığını'' iddia etti.

Bu merkezlerin ilk hedefinin ''Türk milletini ayırmak, milleti etnik temelde ayrıştırmak'', daha sonraki hedeflerinin ise ''devleti ayrıştırmak'' olduğunu ileri süren Baykal, şunları söyledi: ''Onların hedefleri var. Diyorlar ki 'Anayasa'daki milleti tarifi değişsin'. Bunu niye söylüyorlar, kimi rahatsız ediyor bu? Eğer sizin ayrışma niyetiniz yoksa, hepimizin Anayasa'da tarif edilen şekliyle bir milletin parçası olduğumuzun ifade edilmesi size niye rahatsız ediyor? Niye Arnavutları, Gürcüleri, Çerkezleri, Arapları rahatsız etmiyor? Niye Anadolu'da yerleşmiş milyonlarca Kürt kökenli insanımızı rahatsız etmiyor? Niye onlar bundan rahatsız değil. Niye onlar bu devletin, bu milletin bir parçası olarak huzur içinde yaşamayı memnuniyetle kabul ediyorlar da sen niye kabul etmiyorsun? Sen kimsin, kimin sözcüsüsün sen? Hükümetin muhatap aldığı unsurları söylüyorum. Türkiye'de Kürt kökenli milyonlarca insanın sözcüsü müsün? Onlar mı 'Türkiye'de bu millet tarifi kaldırılsın, millet ayrıştırılsın, etnik temelde, ırk temelinde biz ayrı bir millet olarak kabul edilelim, bunu sağlamak için silaha, teröre, şiddete başvuralım, kavga edelim' diyorlar. Var mı böyle bir tablo? Yok. Böyle bir tablo yok ama Türkiye'de birileri ve Türkiye dışında birileri bu beraberliği sarsmak için büyük gayret gösteriyorlar. Onların amacı, Türkiye'de yaşayan insanların, Kürt kökenli insanlarımız başta olmak üzere demokratik hak ve özgürlüklerini daha da geliştirmek, onların insan haklarını bütün diğer vatandaşlarımızla birlikte daha ileri götürmek, onları bütün Türkiye'de saygın, etkin bir konuma taşımak değildir. Bunu herkesin anlaması lazım. Onların amacı, derdi Kürt kökenli insanların, bireysel hak ve özgürlüklerinin daha ileri götürülmesi değildir. Onlarla meşgul değiller. Hatta o konuda belli bir tatmin düzeyine ulaşmış olanlar onların hedefidir, onları rahatsız etmektedir. Çünkü onlar uyum, kaynaşma istemiyorlar. Onlar ayrışma istiyorlar. Tablo görülmüştür. Türkiye'de önümüzdeki dönemde gideceğimiz yer artık insanlarımızın etnik kimliğine saygı gösterilmesi, etnik kimliklerinin gereği olarak ana dillerini öğrenmeleri, konuşmaları, ana dillerini özgürce kullanabilmeleri değildir. Artık bu aşılmıştır. Bu çok büyük ölçüde CHP'nin mücadelesiyle aşılmıştır.''

 

'İktidar tuzağa düştü'

Partisinin 20 yıl öncesinden bu konuda tutarlı bir mücadele verdiğini, etnik kimliklerin farklı olmasının devlete tehdit oluşturmadığını söylediğini ifade eden Baykal, bunları dile getirdikleri için suçlandıklarını ama şimdi bunların aşıldığını, gelinen noktada bütün Türkiye'nin CHP'nin öncülüğünü yaptığı bu mücadeleyi haklı bulduğunu vurguladı.
''Gelinen noktada ayrışma şu: Bu özgürce yaşanan etnik kimliği kurumsallaştırarak, temellendirerek, hukuksal, anayasal temellere oturtarak, milleti parçalayarak, ayrı bir millet inşası için ve giderek o milletin üzerine ayrı bir siyasi yapılanma inşası için bir çıkış noktası olarak kullanalım mı, kullanmayalım mı? Soru budur'' diye konuşan Baykal, artık etnik kimliğin gereğinin özgürce yerine getirilmesinin tartışılmadığını söyledi.

Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''O nedenle kimse bize çıkıp Kürtçe konuşma şovlarıyla bunu anlatmaya kalkmasın, o geride kaldı. Şimdi mesele, etnik kimliği bir siyasal ayrışmaya dayanak yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Türkiye'nin önündeki soru budur. Türkiye'de birileri bu etnik kimlik kabulünü bir siyasi ve milli ayrışma noktasına, anayasal, hukuksal ayrışma noktasına çekmek istiyor. Eline silah alanların amacı bu. Eline silah alanların amacı, hiçbir zaman insanların demokratik hak ve özgürlüklerini tanımak olmadı. Onlar günü geldi en büyük zulmü Kürt kökenli insanlara karşı yaptılar. Niçin? Çünkü ulusal kaynaşmanın içinde yer alan Kürt kökenli insanlar onların hasmıdır. Onu bozmak istiyorlar. Bu, PKK'nın hedefidir. PKK'ya bu hedefi verenler de çoğu kere yurt dışındaki merkezlerdir. Onların hedefi de Orta Doğu coğrafyasını yeniden şekillendirmektir. Türkiye, etnik temelde ayrıştırılmak isteniyor. Üzüntü verici olan nokta şudur: İktidar bu tuzağa düşmüştür, iktidar bu tuzağın içine girmiştir. İktidar bu konularda atacağı adımın hangi amaca hizmet edeceği noktasında bilinçsiz, duyarsız, dikkatsizdir. Bu söylediklerim en hafif değerlendirmedir. Yani iyi niyet varsayımıyla yapılan değerlendirmedir. Eğer böylesine bir iyi niyet söz konusu değilse o zaman tablo çok farklıdır. Şu bir gerçek ki iktidar Türkiye'yi etnik ayrışmaya götürmek isteyenlere alet olmaktadır.''

 

'Bu bir politika değil, bir temennidir'

''Başbakan, yürütülen müzakere sürecinin bir tarafı olarak kendi iyi niyetini söylüyor; 'anaların gözyaşı dinsin, tabutlar gelmesin, şehitler olmasın.' Bu bir politika değil'' diyen Baykal, bunun bir temenni olduğunu, herkesin de bunu temenni ettiğini belirtti.
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunu söyleyerek bir yere varmak mümkün değil. Bu söz sizi bir yere taşımaz. Bunun için ne yapacaksınız? Ne vereceksiniz, kime vereceksiniz, bunu nasıl sağlayacaksınız? Bunu sağlama konusundaki muhtemel iki yaklaşım şudur: Bunu sağlamak için ya tutarsınız anaların gözyaşını akıtan, şehitlerin verilmesine neden olan insanlara 'gelin vazgeçin şu işten, anlaşalım' dersiniz, onlarla anlaşma yoluna gidersiniz. Anlaşabilirseniz hangi şartlarla anlaştıysanız onu çıkar millete söylersiniz. Bakarız, görürüz, değerlendiririz, böyle bir şey varsa... Ya onları tatmin etmeye çalışırsınız ya da bugüne kadar olanın ötesinde Kürt kökenli insanlarımızı toplumla daha bir kaynaştıracak, bütünleştirecek, daha bir ayrılmaz, kendi kimliğine sahip çıkarak, kendi özgürlüğünü kullanarak ama tüm toplumla giderek daha çok elele vermiş olmasını sağlayacak ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel açılımları yaparsınız. Onları yaparsanız, toplumdaki insanlar giderek büyük toplumla kaynaşır, bütünleşirse, burada özgürce bir Kürt kökenli insan olarak yaşayabildiğini, bu milletin parçası olmanın onları rahatsız eden hiçbir yönü olmadığını, saygın bir vatandaş olarak, Kürt kökeniyle, bu toplumun, bu milletin bir parçası olabileceğini ona somut şekilde gösterirseniz, o da uzun vadede aynı amaca hizmet eder.''

 

'Niye ilan etmiyorsunuz'

Bu konuda iktidarın yolunu seçtiği görüşünü dile getiren Baykal, ''şimdi iktidar bu konuda yolunu seçmiştir; elinde silah olanlarla müzakere ederek, 'onları geçici bir süre için tatmin ederek acaba bir ilerleme sağlayabilir miyim' diye düşünmekte ve bunun için de milleti ayrıştıracak, birbirinden koparacak etnik temelde Türkiye'nin bölünmesine doğru gidecek adımları atmayı içine sindirebilmektedir'' iddiasını dile getirdi.

Bunun hükümetin bir ''zafiyeti olduğunu'' ileri süren Baykal, toplumdan da atılacak adımların ayrıştırıcı etkisi olacağı gerçeğini saklamak için her türlü çabanın gösterildiğini savundu. Baykal, şöyle devam etti: ''Mesela Öcalan bu konudaki düşüncelerini, taleplerini ortaya koyan bir metin hazırladı, 'yol haritası çıkarıyor' diye günlerce söylendi, bütün Türkiye'de kıyamet koptu. Geldiğimiz noktada şimdi o metin hükümete teslim edildi. Muhatap alıyorsunuz, müzakere ediyorsunuz doğrudan, dolaylı... Niye söylemiyorsunuz, milletten neyi gizliyorsunuz? Onun ne istediği bölük pörçük yansıdı da biz kendi adına en son taleplerini bir görmek istiyoruz, o iki defter dolusu değerlendirmeyi görmek istiyoruz. Bilelim, gerçek ortaya çıksın.''

Kendisinin de bu konuda bir şey bilmediğini bildiren Deniz Baykal, şöyle konuştu: ''Başbakan diyor ki, 'mutlaka Baykal ile görüşeceğim, mutlaka CHP ile görüşeceğim, CHP ile görüşmeden olmaz.' Peki sen, Öcalan'ın ne istediğini milletten, bizden saklıyorsun. Ben senin kafanda hangi tilkiler dolaşıyor, hangi hesabın içindesin, kiminle hangi pazarlığı yaptın? Senin muhatabın senden ne istedi? Bunu dahi bilmeden seninle nasıl konuşacağım? Senin derdin kendi kafandaki modele herkesi angaje etmek. 'Onunla da görüştüm, bununla da görüştüm.' Görüştün de ne görüştün? O görüştüğün insanlar biliyor mu PKK'nın ne istediğini? Hayır, bilmiyor. Sen biliyorsun, sen onlarla görüşüyorsun.'' Bunun, ''samimiyetsiz ve dürüstçe götürülmeyen bir süreç'' olduğunu söyleyen Baykal, halktan kaçırılmak istenen bazı şeylerin bulunduğunu, ''milleti bölmeye yönelik adımlar atıldığını'' savundu.

''Gerçeğin çok açık ve net olduğunu, bunu da herkesin bildiğini, bu gerçeği Türkiye'ye anlatmakla yükümlü olduklarını'' söyleyen CHP Genel Başkanı, Kürt kökenli vatandaşların daha özgür, kaynaşmış, işsizliği yenmiş, Türkiye'nin her yerinde hakkı olan vatandaşlar olmasını sağlamak için her şeyi yapmaya hazır olduklarını, bunun çözümlerini aramak için yıllardır çaba gösterdiklerini kaydetti.

Bunların demokrasi ve insan haklarıyla ilgisi olmadığını, parçalama, bölme ve ayrıştırma tuzağına da iktidarın alet olduğunu ileri süren Baykal, dün 7 şehidin verildiğini belirtti. Baykal, ''Bir yandan siz Türkiye'yi bölmeye yönelik bir süreci içinde sorumsuzca ilerliyorsunuz, öbür yandan 7 tane fidan gibi evladı bu milletin, içinde Kürt kökenliler de oluyor, geçen defa öyleydi, onları şehit veriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu nasıl siz sürdürebilirsiniz?'' dedi.

'Okuduğunu zannetmiyorum'

Karşı tarafın silahı bırakma niyetinin olmadığını, tavizleri silahla aldığını kaydeden Baykal, milletin aldatılmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Kendilerinin de bir rapor hazırladığını anımsatan Baykal, ''Bizim rapor çok ilgi çekti. Dudakları uçukluyormuş Başbakan'ın bizim raporu okuyunca. Okuduğunu zannetmiyorum. Dudakları maşallah hiç öyle uçuklamış gibi gözükmüyor'' dedi. Bu raporda herkesin etnik kimliğe sahip olmasının temel insanlık hakkı olduğunu, devlete yönelik bir tehdit olmadığının yer aldığını anlatan Baykal, ''o raporda söylediğimiz başka bir şey var, devleti sakın ha etnik kimliklerle ilgili görevlerle, sorumluluklarla yüklemeyin, devlet sakın ha o işe karışmasın diyorduk'' diye konuştu.

 

'Milletten gizli olacak'

Devletin etnik kimlikler işine karışmaması görüşünü de raporda ifade ettiklerini belirten Baykal, şunları söyledi: ''Bu tablo artık netlik kazandı. Bizim milletten bu sürecin saklanmasına yardımcı olmamız söz konusu olamaz. Meclis'te bir oturum yapacakmışız, gizli oturum olacakmış. Kimden gizli olacak Allah aşkına bu oturum? Yani, PKK'dan, İmralı'dan, Kandilli'den mi gizli olacak? Milletten gizli olacak. Çünkü aldatmanın hedefi millet. Milleti nasıl aldatacaksın. Bilgi verme işini yönlendirerek, tutarak, bazen birine, bazen öbürüne vererek, bazen saklayarak yapacaksın. Bu gizli oturumu kabul etmiyoruz. Öyle gizli oturum falan olmaz, ne yapacaksa çıksın söylesin, millete söylesin. Millete tuzak kurulmasına biz alet olmayız. Bir kez daha Başbakan'a şunu söylemek istiyorum: Başbakan yanlış yoldadır, çok tehlikeli bir istikamete girmiştir. Bu, Türkiye'ye çok ciddi zarar vermeye başlamıştır. 'Başlayacak' demiyorum bakın, başlamıştır. Nedir ortaya çıkan zarar? Terör artık siyasallaşmıştır. Terör muhatap haline gelmeye başlamıştır. Terör olayın bir parçası olarak görülmektedir. Bir mücadele hedefi olmaktan çıkıp bir müzakere hedefi haline dönüşmeye başlamıştır. Bir yandan biz dün 7 tane şehit vereceğiz, orada görev yapan çocuklarımız canları pahasına terörle mücadele edecekler, öte yandan, burada hükümet terörün sorumlularıyla, terörü gerçekleştirenlerle bir uzlaşma sağlamak için çalışma yürütecek ve bu da gizli kapaklı bir süreç olacak. Ne olduğunu bilmeyeceğiz. Böyle bir maskaralık olamaz. Hükümet çok tehlikeli bir sürecin içindedir. Bir an önce kendini bu sürecin dışına çıkarmalıdır. Yaptığı iş hiçbir biçimde kabul edilemez. Biz CHP olarak bu gidişata hiçbir şekilde bulaşmayacağız. Bunu önlemek için gerçekleri milletimize anlatacağız. Görevimizi yapacağız. Hiçbir zaman bu Türkiye'ye zarar veren yolculuğunda Başbakan ile yol arkadaşı olmayacağız. Hiçbir zaman CHP'nin lekesiz siyasi kimliğinin bu karışık sürece bulaştırılmasına fırsat vermeyeceğiz.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler