'Bize boş gözlerle baktılar'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Kasım 2002 seçimlerine giden dönemde hem de ondan sonra hep ''Kaynağı nereden bulacaksınız?'' sorularıyla karşılaştıklarını belirterek, ''Kaynak Türkiye'dir dedik. Bunu söylediğimizde, güven ve istikrar dönemini anlamayanlar bize boş gözlerle baktı'' diye konuştu.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından düzenlenen İstanbul Sanayi Forumu 2010 Yılı 1. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küresel ekonomideki ve Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri kriz öncesinde, süresince ve krizin etkilerinin yavaş yavaş azaldığı bugünlerde yaptıkları konusunda üyelerle görüşlerini paylaştı. Temelleri sağlam olmayan ekonomilerde, demokratik koşullar yerine keyfiliğin hakim olduğu ülkelerde hızlı büyümeden sonra daralmalar, resesyonlar yaşandığını anımsatan Babacan, Türkiye'nin de geçmişte ekonomide inişli çıkışlı dönemleri defalarca yaşadığını kaydetti.
''Şöyle bir 10-15-20 sene öncesini hatırlayalım'' diyen Ali Babacan, sözü edilen dönemde siyasi krizler ekonomik krizleri, ekonomik krizleri siyasi krizlerin izlediğini sonuç kronik hale gelen yüksek kamu açıkları, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek işsizlik oranlarının yaşandığını söyledi. Geçmişte zaman zaman yüksek büyüme oranları da yakalanmadığını ancak elde edilen kazanımların hemen ertesinde yaşanan krizlerle heba olup gittiğini dile getiren Babacan, geçtiğimiz yaklaşık 7 yılı aşkın dönemde kamu yönetiminden, bankacılığa, kamu maliyesinden sosyal güvenliğe kadar kritik öneme sahip pek çok alanda reformlar gerçekleştirdiklerini anlattı.
Babacan, şöyle devam etti: ''Her ne kadar Sayın Başkan (İSO Başkanı Tanıl Küçük) biraz önceki konuşmasında makro, mikro reformlar yapılmadı dese de ben bunun çok doğru bir tespit olduğuna inanmıyorum. Bugün Türkiye'nin gerçekleştirmiş olduğu reformlar pek çok ülkenin örnek aldığı, esinlediği reformlardır. Biz bunları zamanında yapmasaydık bugün böylesine bir ekonomik küresel kriz karşısında Türkiye ekonomisi ne hale düşerdi onu, düşünmek bile istemiyorum, hayal etmek bile istemiyorum. Şunu diyebiliriz, 'Evet önemli reformlar yapıldı ama daha önümüzde yapılacak işler var'. Bu söyleme katılırım, 'Doğru' derim ancak hakkı da teslim etmek lazım. Türkiye'de siyasi, ekonomi alanında gerçekleştirilenler dünyada parmakla gösterilen bir başarıyı temsil ediyor.''
'Güven ve istikrar ekonomi için olmazsa olmaz bir şart'
Ali Babacan, Türkiye'de güven ve istikrar ortamının sağlamasının ekonomi için olmazsa olmaz bir şart olduğunu belirterek, ekonomide herşeyin temelinin güven olduğunu, güven sağlanmazsa kaynaklar ne kadar yüksek olursa olsun düzlüğe çıkmanın mümkün olmayacağını söyledi. Bir şirket, bir iş adamı eğer itibarlıysa, güvenilen bir iş adamıysa, kuruluşsa işlerinin kolaylaşacağını, ekonomi yönetiminde de bunun tamamen aynı olduğunu dile getiren Babacan, şöyle konuştu: ''Aksi halde hazırda ne kadar paranız olursa olsun yapacağınız iş o parayla sınırlıdır. Onun üzerine kolay kolay çıkamazsınız. Biz hem kasım 2002 seçimlerine giden dönemde ve hem de ondan sonra hep şu soruyla karşılaştık; 'Kamu borcu neredeyse milli gelire yaklaşmış, çift haneli enflasyon, çift haneli faiz, çift haneli reel faiz, petrol yok, doğal gaz yok... Kaynağı nereden bulacaksınız?' dediler bize... Biz, 'kaynak Türkiye'dir' dedik. Bunu söylediğimizde, bu inceliği anlamayanlar, güven ve istikrar dönemini anlamayanlar bize boş gözlerle baktılar, 'Ne demek istiyor ki bunlar?' dediler. Çok şükür bugün geldiğimiz noktada 230 milyardan yaklaşık 800 milyar dolara milli gelirini yükselten bir ülke söz konusu... 36 milyar dolardan 132 milyar dolara artan ihracat söz konusu... Herhalde biz sanayicimizi önemsemesek, sanayimizle ilgili birşey yapmasak, ekonomiyle ilgili tedbir almasak bunlar kendiliğinden olmazdı, daha önceki dönemlerde niye olmadı, neden Cumhuriyet tarihinde topu topu 230 milyarlık milli gelire ulaşılırken bu son 7 senede Türkiye 800 milyar doları buldu? Neden ancak 2.500-3.000 dolarlık kişi başına milli gelir varken 10 bin doları geçen rakamlara ulaştık. 'Tesadüf, rüzgar esti böyle oldu' Önceki dönemlerde hiç mi rüzgar esmemişti.''
Değerlendirmeleri yaparken mutlaka realiteler üzerinden gidilmesi gerektiğine dikkati çeken Babacan, gerçekler tespit edilmezse, gerçekler üzerinden istişare yapılmazsa bu istişarelerden olumlu sonuçlar çıkacağına inanmadığını ifade etti. Attıkları her adımda istişareye çok önem verdiklerini de dile getiren Babacan, 7 yıldır tüm önemli kararların geniş istişarelerden sonra alındığını, iş dünyasıyla sık sık bir araya gelindiğini kaydetti.
'Laf üretmek için değil, iş üretmek için burdayız'
Babacan, bulundukları platformun Türkiye için uzun vadeli bir rota çizmek için çalıştıkları bugünlerde önemli olduğunu dile getiren Babacan, toplantıya katılan kamu yönetiminin en üst temsilcileri olan Maliye Bakanlığı Müsteşarı, Sanayi Bakanlığı Müsteşarı, Dış Ticaret Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) başkanlarıyla beraber sektör temsilcilerini dinleyeceklerini söyledi.
Ali Babacan, ''Yani söylem üretmek, laf üretmek için değil, iş üretmek için biz buradayız ve sizlerin de bu amaçla burada olduğunuzu görmek istiyorum'' dedi. Demokrasi ile ekonominin birbiriyle çok içiçe olan kavramlar olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti: ''Bir ülkede demokrasi ne kadar derinleşirse, sağlamlaşırsa, o ülkenin ekonomisinin geleceği de o kadar sağlam temellere bağlanmış olur. Çünkü gerçek anlamda demokratik bir ülke aynı zamanda gerçek anlamda öngörülebilir bir ülkedir. Gerçek demokrasilerde yapılacaklar vardır yapılamayacaklar vardır. Gerçek demokrasilerde sivil toplumun etkinliği çok fazladır. Gerçek demokrasilerde ortak akıl ürünü politikalar oluşturulur. Gerçek demokrasiler aynı zamanda açık tartışmaların, her fikrin açıkça görüşüldüğü ortamların sağlandığı demokrasilerdir. İşte Türkiye'nin bu demokratikleşme süreci, ülkemizin ekonomik geleceğinin de en önemli teminatıdır.''
Belki demokrasinin daha kapalı olduğu dönemlerde kamu yönetimiyle bazı işadamları arasında özel ilişkiler gelişebileceğini, bu işadamlarıyla kapalı dönemlerin kamu yönetimi arasında ''al-ver'' ilişkilerinin doğabileceğini anlatan Babacan, şunları ifade etti: ''Bazılarının bu işine gelebilir. Ve eminim ki bu günlerde 'nerede o güzel eski günler' diyenler vardır. 'O daha kapalı, daha merkezi sistemden ben ne güzel istifade ediyordum, Türkiye kapalıydı, ben her şeyi yapıyordum, basın fazla yoktu, zaten tek kanal o da siyah beyaz televizyonlarda bir şey yoktu, ben istediğim gibi işimi götürüyordum, şimdi işler artık eskisi gibi değil, serbest rekabet oluştu, eskisi kadar para kazanmıyorum'... Bunlardan bu türlü şikayetler gelebilir, hiç önemli değil. Zaten artık tamamen devletle kamuyla işini yürütenlerin bundan sonraki dönemde işleri gittikçe de zorlaşacak. İşini iyi yapan, sağlam tutan, kaliteli iyi ürün ve hizmeti uygun fiyata üreten firmalar artık ayakta kalacaklar, onlar iş dünyasında söz sahibi olacaklar. Normali de bu. Pek çok sektörde bu gerçekleşti, bundan sonra da Türkiye'nin istikameti o yönde.''
'Açık bir ekonomi, açık bir demokrasi olmaktan Türkiye çok kazandı'
Babacan, bir dönem 50-100 sektörün içinde faaliyet gösteren kuruluşlar olduğunu, şimdi durumun değiştiğini, ''Hiç olmazsa birkaç sektöre odaklanalım ki o sektörlerde uzmanlaşıp oralarda iyi iş yapalım'' denilmeye başlandığını dile getirerek, bunun Türkiye'de işlerin normalleştiği anlamına geldiğini söyledi. ''Biz açık bir ekonomi, açık bir demokrasi olmaktan Türkiye olarak çok kazandık. Bundan sonra da kazanmaya devam edeceğiz'' diyen Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bundan en çok halkımız istifade edecek. Çünkü önemli olan demokrasilerde, açık rejimlerde, halktır, bireydir, insandır. Önce insan gelir. Geriye kalan her şey insandan sonra sıralamaya ancak gelir. Ve biz insanı önceleyen bir politika izledik bugüne kadar ve devletin bireyin hizmetinde olacağı bir yapıyı hedefledik, hedefliyoruz. Tabii arzu ettiğimiz noktaya henüz ulaşabilmiş değiliz, kolay değil, zorluklar var, engeller var, sıkıntılar var. Bu değişimi, dönüşümü birden yapamıyorsunuz, sancılı oluyor, sıkıntılı oluyor. Bazılarının işine gelmiyor. O eski gücü ellerinde bulunduranlar, sadece iş çevreleri, işadamları açısından söylemiyorum, diğer kurumlar şunlar, bunlar var, o ellerindeki gücün, etkinliğin kayıp gittiğini görünce kuşkusuz rahatsız oluyorlar. Ama bunlar çok sıhhatli gelişmeler. Çünkü açık demokrasilerde iyi işleyen demokrasilerde güç, etkinlik ancak halkın elinde olmalıdır, nihai sözü halk söylemelidir.''
'Zamanında tedbirler aldık'
Başbakan Yardımcısı Babacan, iş dünyası için de açık, serbest bir ekonomik sistemi de sonuna kadar savunduklarını ve bundan sonra da savunacaklarını özellikle belirtmek istediğini vurgulayarak, ''Yine sanayicimizin önemsenmediğiyle ilgili sayın Başkanın (İSO Başkanı Tanıl Küçük) tespitleri vardı. Bakın biz Türkiye'de bu dönemde yüzde 33 olan kurumlar vergisini yüzde 20'ye indirdik. Bu dünyada şu anda en düşük oranlardan bir tanesi. Üstelik pek çok ülke çok büyük kamu açıkları, büyük borç stokları sebebiyle bu oranları ileride artırmak mecburiyetinde kalacaklar, göreceksiniz. Biz kamu maliyesine de çeki düzen verdiğimiz için, hesabımızı kitabımızı sıkı tuttuğumuz için Türkiye'de inşallah ileride öyle bir ihtiyaç da baş göstermeyecek'' diye konuştu. Bugün ciddi durgunlukla mücadele eden ve yoğun kamu kaynaklarını bir bakıma har vurup harman savurmak zorunda kalan ülkelerin, yarın o büyük borç yükü altında ezilirken gelecekleri adına vergileri yükseltmek zorunda kalacaklarını dile getiren Babacan, ''Kimisi sektör bazında gidecek, kimisi farklı adımlar atacak, kimisi harcamalarla ilgili olağanüstü tedbirler almak zorunda kalacak ama bunu er-geç yapacaklar. Oysa biz Türkiye olarak zamanında adımlar attık, zamanında tedbirler aldık ki böyle sıkıntılı durumlar oluşmasın, problemler oluşmasın diye'' şeklinde konuştu.
'Türkiye'nin ekonomik yapısı değişiyor'
Babacan, ''Temmuz ayından aralık ayına kadarki kısa dönemde, ekonomik krizin yoğun hissedildiği dönemde bir önceki seneye göre yüzde 35'lik bir artış var, teşvik başvurularından teşvik belgesi düzenlenip verilen rakamı mukayese ettiğimiz zaman'' diye konuştu. Hazine Müsteşarlığı'nın tam 1.523 ayrı yatırıma teşvik belgesi düzenlediğini ifade eden Babacan, ''22,5 milyar... Bu ilk 5-6 aylık sonuçlar ve krizin yoğun hissedildiği dönemdeki sonuçlar'' diye konuştu. Türkiye'nin hiçbir bölgesinin bu teşvik sistemi kapsamı dışında olmadığına işaret eden Babacan, şunları kaydetti: ''Eğer önemsemediysek, bir şeyler yapılmadıysa herhalde bu 22,5 milyarlık yatırım hazırlığı ve bu teşvik başvuruları kendiliğinden olmuyor. Sigorta primi, bakın bu 5 puanın bugün maliyeti çok büyüktür. Yaklaşık 7-8 milyar dolar mertebesinde. Rakamlar gerçekten önemli. Bizim vazgeçtiğimiz gelir gerçekten önemli. Bunu ne adına yaptık? Sanayicimizi, iş dünyamızı rahatlatmak adına yaptık. Çok yüksek sosyal güvenlik açıklarımız olmasına rağmen bu adımları attık.'' Aktif işgücü politikaları uygulamaya başladıklarını anlatan Babacan, mesleki eğitim programları başlattıklarını belirtti.
Ali Babacan, ''Türkiye'nin ekonomik yapısı, Türkiye'nin sanayisinin yapısı değişiyor. Daha önce önemi olan meslekler, sektörler belki zaman içinde önemini, değerini yitiriyor. işte o noktada çalışanlarımız sektör değiştirirken daha kolay o değişim gerçekleşsin diye mesleki eğitim programları başlattık ve hazirandan bugüne kadar bu mesleki eğitim programlarına giden çalışanlarımızın sayısı yaklaşık 150-200 bin civarında'' dedi.
'AB'ye tam üye olmak dahi demek ki kurtaramayabilir'
Hem kriz öncesinde, hem kriz döneminde hem de krizden çıktıkları bugünlerde önemli adımlar attıklarını belirten Babacan, Türkiye'nin zamanında attığı adımlar, zamanında aldığı tedbirlerin bu krizden en az hasarla çıkmasını da beraberinde getirdiğini söyledi. Babacan, bankacılık sistemiyle ilgili yaptıkları, 2003-2004-2005 yıllarında çıkarttıkları bankacılık reformları, çıkarttıkları yasalar, denetimler ve düzenleme konusunda işi sıkı tutuşlarının Türkiye'nin bu kriz döneminde olumlu bir şekilde ayrışmasını, farklılaşmasını beraberinde getirdiğini kaydetti. OECD ülkeleri içinde bankalarına kamu kaynağı aktarmak zorunda kalmayan tek ülkenin Türkiye olduğunu vurgulayan Babacan, garanti sistemini dahi değiştirmediklerini, AB'de dahi devletin bütün AB genelinde garantileri yükseltmek zorunda kaldığını ifade etti.
Babacan, şunları dile getirdi: ''Bugün AB'ye tam üye olan 4-5 ülkenin nasıl bocaladığını hepiniz izliyorsunuz. AB'ye tam üye olmak dahi demek ki kurtaramayabilir siz doğru politikaları izlemezseniz. Türkiye için deniyor ya, AB çapası, Uluslararası Para Fonu çapası falan, siz kendi çapanızı sağlam atmazsanız dış çapaların faydası yoktur. Türkiye bizden önceki dönemde IMF ile 17 tane stand-by düzenlemesi yapmış, hiçbirisi tamamlanmamış, hepsi yarım kalmış. Bunları biz tamamladık. 50 yılı aşkındır AB hep konuşulur Türkiye'de, müzakere süreci bizim dönemimizde başladı. Biz eğer gerekli reformları yapmasaydık, siyasi reformları zamanında gerçekleştirmeseydik müzakerelere başlayan bir ülke sıfatını alamazdık. Demokratikleşme konusunda, temel hak ve özgürlükler konusunda, hukukun üstünlüğü konusunda belli bir eşiği geçeceksiniz ki müzakerelere başlayabilesiniz, yoksa olmaz.''
Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlayan bir ülke olarak, henüz tam üye olmayan bir ülke olarak pek çok AB tam üyesinden daha istikrarlı olduğunu söyleyen Babacan, ''Bugün bir Yunanistan, Portekiz Türkiye'den daha fazla risk primi ödüyorsa borçlanırken, bu kendiliğinden olmuyor. 'Rüzgar olumlu esti kendiliğinden Türkiye bu noktaya geldi'. Bunun böyle olmadığını sizler de eminim takdir ediyorsunuz'' dedi.
'Türkiye'nin geleceğine yatırım yapmak şart'
Sürdürülebilir büyümeden bahsederken özellikle Türkiye'nin geleceğine yatırım yapmanın şart olduğunu düşündüklerini söyleyen Babacan, ''2003 yılında eğitim harcamalarını bütçemizin ilk sırasına yerleştirdik. Daha önce eğitim hiçbir zaman devlet kamu harcamalarında ilk sıralarda olmamıştı. 2002'de bütçemizdeki eğitim harcaması 7,5 milyar. Ülkemizde eğitim rakamı 28 milyar lira. Reel olarak devlet eğitim harcamalarını iki katına çıkarmış durumda'' diye konuştu. Sadece bilişim teknolojisi sınıfı olarak Türkiye'de bugüne kadar okullarda 29 bin 428 adet bilişim teknoloji sınıfı kurduklarını anlatan Babacan, sadece ilkokullara 739 bin bilgisayar koyduklarını, bugün en ücra köy okullarında dahi bilişim sınıfı olduğunu belirtti.
Ar-Ge'ye önem verdiklerini, kılcal damarlara kadar firmaların Ar-Ge harcamalarını kolaylaştırmak için adımlar attıklarını söyleyen Babacan, belki bilinmediğini, ancak şu anda 3-4 ayrı devlet kuruluşunun Ar-Ge için destek verdiğini belirtti. Babacan, ''Belki bir destek kataloğu gibi bir şey hazırlamamız lazım ki kuruluşlar bunu bilsinler'' dedi. 2002 yılında devlet bütçesindeki Ar-Ge giderinin 57 milyon lira olduğunu ifade eden Babacan, ''Peki biz bu sene ne kadar harcıyoruz? 2 milyar lira. Sürdürülebilir büyüme, katma değer... Hemen sonucunu almayacağız, uzun vadeli alacağız ama bunu bugün yapmak zorundayız. Bu ne demek, reel bazda 20 kat artırmak demek'' diye konuştu.
Özel sektörün de Ar-Ge'nin önemini daha iyi idrak etmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, ''AB'de toplam Ar-Ge harcamalarının üçte birini devlet, üçte ikisini de özel sektörün yapması öngörülüyor. Şu anda özel sektörümüzün harcamalarını biz yeterli bulmuyoruz. Devletin yaptığı harcamaları karşılayacak, devlet 2 harcıyorsa, özel sektör de bunun iki katı, 4 milyar dolar harcama yapması gerekiyor ki şu anda bu rakamları maalesef Türkiye'de görmüyoruz'' dedi.
'İşi dikkatli götürmezsek tekrar farklı gelişmeler yaşanabilir'
Babacan, BDDK'dan aldığı verilere göre, geçen sene 5,7'ye çıkan bankaların takipteki alacaklarının yüzde 5,2'ye inmiş durumda olduğunu bildirdi. Takasta karşılıksız çıkan çek oranının geçen sene mart ayında yüzde 10,3 olduğunu söyleyen Babacan, şunları kaydetti: ''100 liralık çekin 10,3'ü takasta karşılıksız çıkıyordu. Ocak 2010'da bu 3,6'ya geriledi. 100 liralık çekin 3,6'sı takasta geri dönmüş. Bu 2006'dan bu yana en düşük seviye... Bu da dönen çeklerdeki azalma, çarkların, küçük dişlerin dahi daha normal çalışmaya başladığını bize gösteriyor. Bütün bunlar bizi asla rehavete sürüklememeli. Azıcık bir boşluk bırakın, azıcık gevşeklik gösterin, işler farklı seyredebilir. Biz eğer sürekli işi hassasiyetle takip edip, dikkatli götürmezsek tekrar farklı gelişmeler yaşanabilir. Onun için biz hükümet olarak, sizler iş dünyasının temsilcileri, mutlaka işi sıkı tutmak zorunda.''
'Sosyal huzur, sosyal barışı Türkiye'de derinleştirmemiz gerekiyor'
Babacan, son aylarda kamuoyu gündemini de yoğun şekilde işgal eden demokratik açılım konusuna değinerek, Türkiye'nin uzun dönemli selameti ve uzun vadeli istikrarı için mutlaka demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin sağlam şekilde yerleşmesi gerektiğini söyledi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin fırsat eşitliğinden, aynı hak ve özgürlerden istifade edebilmesi gerektiğini, demokratik açılımın özünün de bu olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti: ''Bunu başardığınız zaman bu, Türkiye ekonomisinin uzun vadeli istikrarını garanti altına almak olacaktır. Çünkü bugünü kurtaracak politikalar, Türkiye'nin bir bölümünü yok sayacak politikalar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kişilerin bir kısmını yok varsayarak uygulanan politikalarla Türkiye bir müddet gider ama ondan sonra duvara çarpar. Sosyal huzuru, sosyal barışı Türkiye'de derinleştirmemiz gerekiyor. Türkiye'nin her bir köşesini sanayicimizin, yatırımcımızın kendisini güvende hissettiği bölgeler haline getirmemiz gerekiyor. Bunun için demokratik açılım Türkiye'nin topyekun kalkınması için olmazsa olmazdır. Biz birbirimize kenetlenmedikçe, Türkiye'deki milli birlik-beraberliği, kardeşliği sağlamlaştırmadıktan sonra sadece İstanbul'un kalkınması Türkiye'yi kurtarmaz. Eğer sadece 'İstanbul' dersek, sadece 'Türkiye'nin belli bir bölgesi' dersek, 'burada kalkınalım büyüyelim, geri kalan kısmı bizi çok ilgilendirmez' dersek, yarın gelir o sorunlar, o alevler oraları da sarar. Türkiye'de yaşayan hiç kimse bu sorunların dışında kalamaz. 'Nasıl olsa kaç yüz kilometre ötede' dediğiniz sorunlar, gelir yarın fabrikalarınızın kapısında yumaklanabilir. Dolayısıyla bugünden doğru adımlar atmazsak bu konuda, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok ciddi sıkıntılar olabilir. Eğer bugünlerde bazı siyasi konular ön plandaysa, zaten öyle olmalıdır.''
'Enflasyonla mücadelede taviz söz konusu olmayacak'
Ali Babacan, sürdürülebilir büyümenin önemine de işaret ederek, ''Enflasyonla mücadelemiz daha bitmedi. Enflasyon öyle bir problem, öyle bir sıkıntı ki dikkat etmezseniz 'geride kaldı' dediğiniz sorun tekrar karşınıza büyümeye başlayarak gelebilir. Sürdürülebilir büyüme için enflasyonla mücadeleden tavizimiz asla söz konusu olmayacak. Biz Türkiye'nin geleceği, uzun vadeli istikrarı, sürdürülebilir büyümesi için mutlaka enflasyonun sorun olmaktan kalıcı olarak çıktığını görmek zorundayız'' dedi. Enflasyonun öngörülebilmesiyle reel faizlerin de düştüğüne dikkati çeken Babacan, istikrar ortamı ve düşük faiz ortamının en çok sanayicilerin istifade ettiği ortamlar olduğunu söyledi. Kriz döneminde dünyada 100'den fazla not kırımı yapıldığını, 20 kadar da not artışı yapıldığını hatırlatan Babacan, bunların 3'ünün Türkiye'yle ilgili olduğunu, krizin ortasında kredi notu 2 derece artan Türkiye dışında başka ülke bulunmadığını, böyle gelişmelerin ise kendiliğinden olmadığını kaydetti.
Dünyada toparlanma işaretleri ve sinyalleri bulunduğunu, ancak AB'deki gelişmelerin kaygı verici olduğunun altını çizen Babacan, ''AB bizi ilgilendiriyor. Çünkü malımızın yarısını oraya satıyoruz. Oralarda ekonomi iyi olmazsa bu ihracat performansımızı etkiler. Yeni pazarlar arayalım ama Almanya pazarını tutacak ülkeyi hemen bulamazsınız. Umarız ki AB, kendisi için doğru olanı yapar. Aksi halde an meselesidir, gün değil, saat, dakika meselesidir, zemin altınızdan kayar gider. Bugün artık açık ekonomilerde genel istikrar ortamının bozulması çok hızlı olabiliyor. Toparlanma ise çok yavaş yavaş, arkadan oluyor'' şeklinde konuştu.
'Türkiye'nin artık uzun vadeli plan yapmasının zamanı geldi'
Türkiye'nin önündeki önemli konulardan birinin de işsizlik ve istihdamla ilgili konular olduğuna işaret eden Babacan, yüzde 13-14'lük işsizlik oranını görmemezlikten gelmenin mümkün olmadığını, ancak hükümet olarak aktif işgücü programları yürüttüklerini, bu konuda çok ciddi kararlar aldıklarını vurguladı. Babacan, ''Tabii ki sıkıntılar var, kolay değil. Küresel krizin etkileri herkese dokunacak, az-çok herkes etkisini hissedecek. En az zararla atlatılması için çalışmalıyız'' dedi. Orta vadeli programa da değinen Babacan, bunun Türkiye için yeterli olmadığını, Türkiye'nin artık kendine uzun vadeli plan yapmasının zamanının geldiğini söyledi. Toplantıya, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vedat Akgiray, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin de katıldı. Öte yandan, Bakan Babacan'ın konuşmasının ardından basına kapalı olarak devam eden toplantıda sektör sözcülerinin sorunlarını dile getirdiği, Babacan'ın ise sorulara cevap verdiği öğrenildi.
'Bankacılık sektörü ekonomik yapının en önemli sektörlerinden biri'
İSO Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı sırasında gazetecilerin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Babacan, bankacılık sektörünün ekonomik yapının en önemli sektörlerinden biri olduğunu, Türkiye'nin bankacılık sektörü noktasında krizde çok olumlu şekilde ayrışan, kendini farklılaştıran ve adeta gelişmiş ülkelerin dahi gıptayla baktığı bir ülke olduğunu vurguladı. Zamanında tedbirlerin alındığını, bankacılıkla ilgili çok önemli reformların gerçekleştirildiğini anlatan Babacan, Türkiye'nin krizde finans sektörü ve genel finansal yapı olarak krizi en az problemle atlatan ülkelerin başında geldiğini söyledi.
Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Öte yandan 'biz her şeyi yaptık, artık reformları tamamladık. Bundan sonra yapacağımız bir şey yoktur' da diyemiyoruz. Bunu daha iyi nasıl yapabiliriz? İleride olabilecek olası sorunlara karşı kendimizi daha iyi nasıl hazırlayabiliriz? Bunun da kuşkusuz çalışması içinde olmamız lazım. Pek çok gelişmiş ülke bankacılık sektörüne olağanüstü kaynaklar ayırmak zorunda kaldı. Bu kaynakları dönüp vergi ödeyenlerden, halk üzerinden çıkaracaklar. Sonuçta yine bunun bedelini halk ödüyor, insanlar ödüyor. Dolayısıyla bununla ilgili Türkiye'de ne yapılabilir, uzun vadeli bir bakış açısıyla benzer problemin Türkiye'de de yaşanmaması için şimdiden ne tür adımlar atılabilir, biz bunun çalışması içindeyiz. Bununla ilgili alınmış hiçbir karar yok, atılmış hiçbir somut adım yok. Ben o günkü konuşmamda sadece Amerika'dan örnek verdim. Bunun aynısını Türkiye'de yapacağız diye bir şey yok. Türkiye'nin şartlarına uygun, bankacılık sistemimizi asla zora sokmadan, sektörle istişare ederek, hem büyük bankalarla hem küçük bankalarla istişare ederek ve mümkün olduğunca da ortak akıl ürünü politika oluşturmak için çalışmalarımıza başladık. Kesin alınmış bir karar yok, atılmış bir adım da yok. Ancak bir süreç başlattık. Bu süreç sonunda ümit ederim ki Türkiye kendisi için en doğruyu bulur. Şu anda hiçbir sorun yok, hiçbir problemimiz yok. Zaten tek tek bankaların hepsi sermaye yeterlilik rasyosu açısından, hangi açıdan bakarsanız bakın son derece mali bünyeleri sağlam durumda. En ufak bir kuşkumuz yok. Hatta şu anda biz stres testleri yapıyoruz. En ciddi sarsıntılarda dahi tek tek her bankamız bütün gelebilecek şoklara karşı önemli bir hazırlık içindeler. Ancak çok uzun vadeye bakarak, benzer sorunların 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl sonra da tekrar edebileceğini düşünerek bunun bir ön hazırlığı içindeyiz. Bugünden yarına hiçbir bankamız bundan olumsuz etkilenmez. Zaten böyle bir durumda geçiş süreçleriyle biz her tür kolaylığı, her türlü imkanı da sağlarız.''
'Bankalarımızdan görüşler gelirse bunları dinlemeye hazırız'
Ali Babacan, daha çalışmanın ilk aşamalarında bulunduklarını ve görüşlere açık olduklarını ifade ederek, ''Bankalarımızdan görüşler gelirse bunları da dinlemeye de hazırız. Dünyadaki örneklerine de bakıyoruz. Henüz çalışmanın ilk safhasındayız. Asla bir sıkıntıya yol açacak, durup dururken bankalarımızı da zora koşacak herhangi bir adım da atmayız. Bunun da bilinci içindeyiz. Hükümetimiz bankacılık sektörüyle ilgili birçok çalkantının yaşandığı dönemde dahi her zaman olumlu ve Türkiye için en iyisi neyse onu yapalım yaklaşımıyla konulara yaklaşmıştır. Bu şekilde de devam edeceğiz'' diye konuştu. Şu anda konunun üzerinde çalışıldığının altını çizen Babacan, Finansal İstikrar Kurulu'nun çok yeni olduğunu, bu kurula Türkiye'nin de üye olduğunu, burada tartışılan konuların çoğunu Türkiye'nin gerçekleştirdiğini kaydetti.
Bakan Babacan, ''Orada 'bunları bunları biz yaptık. İyi de işe yaradı, siz de yapın' diye onlara anlatıyoruz. Dolayısıyla Finansal İstikrar Kurulu'ndan Türkiye'nin alacağı, uygulayacağı çok da fazla bir şey yok. Belki standartlarla ilgili, bazı iyi uygulamalarını biz Türkiye'de yavaş yavaş uyguluyoruz. Bu konularda Türkiye zaten gelişmiş ülkelerden dahi ileri bir aşamada. 'Biz iyiyiz, daha iyiye nasıl gideriz'in arayışı, başka bir şey değil'' diye konuştu. Konuyla ilgili olarak bankalarla bir araya gelip gelmedikleri sorusuna Babacan, konuyu henüz bankacılarla görüşmediklerini, ancak görüşlerine açık olduklarını belirterek, ''Biz sadece kendi içimizde bir çalışma başlatmıştık. Ama bankaların da görüşlerine açığız'' karşılığını verdi.
Ali Babacan, yüzde 10 sınırlamasıyla ilgili olarak da ''Yüzde 10 diye bir şey de yok. Her ülke kendi şartlarına göre farklı şeyler yapabilir. İlla mevduat ve illa yüzde 10 diye bir şey yok. Çok farklı kriterler, çok farklı şeyler olabilir. Bir ülke onu yaptı diye bir ülke peşinden sürüklenip gidecek diye bir şey yok. O ülke her şeyi doğru yapsaydı zaten bugün bu duruma düşmezdi. Dolayısıyla biz kendimiz için doğrusunu bulup, öyle şeyler yapalım ki başkaları bizden öğrensin. Kendimize özel çok farklı şeyler, geçiş süreçleri olabilir. Hiçbir kuruluşumuzu, hiçbir bankamızı zora sokacak, sıkıntıya sokacak bir iş asla yapmayız. Bu konudaki hassasiyetimizin herkes tarafından bilinmesi lazım'' şeklinde konuştu.
Tobin vergisi...
Tobin vergisine bakış açılarının sorulması üzerine de Babacan, bu tür vergilerin uygulandığını ve pek çok ülkede işe yaramadığını belirtti. Bu tür vergilerin hızlı hareketlerde işe yaramadığını dile getiren Babacan, şöyle konuştu: ''Sadece ne oluyor? Hükümetler bir şey yapma adına adım atıyor. 'Bak ben gereğini yapıyorum' gibi bir hava oluşuyor. Ama işin özüne bakacak olursak, bir işe yaramıyor onlar... Dolayısıyla biz realiteler üzerinden gideceğiz, biz asla popülizmin peşinde olmadık. 'Şöyle bir sıkıntı var, biz de tedbir aldık' deme adına olmayacak işler uygulamaya başlamadık. Bundan sonra da Türkiye'de böyle şeyler olmaz. Eğer sermaye girecekse bir ülkeye, yüzde 1-2 vergi var diye geri durmaz. Çıkacaksa da panik halinde yüzde 1-2 vergi var diye de ülkede kalmaz. Önemli olan istikrar, güven ortamıdır.''
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!